Bebekler ana karnında tedavi edilebiliyor
Bebekler ana karnında tedavi edilebiliyor
Ç.Ü Tıp Fakültesi öğretim üyesi Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Cüneyt
Evrüke, "Son 15-20 yıldır artık dünyada yeni bir kavram gelişti.
Artık ana rahmindeki bebek de bizim hastamız. Bebekten kan ya da
doku parçası alıp tahlil ediyor, amniyon sıvIsı örneği alıp, idrar
tahlili yapabiliyoruz" dedi.
Prof. Dr. Evrüke, Prenatal (doğum öncesi) Tanı, Tedavi ve Araştırma
Merkezi’nin ÇÜ’de 1991 yılında kurulduğunu kaydetti.
Perinataloji bilim dalının dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son
yıllarda belli bir noktaya geldiğini belirten Evrüke, "ÇÜ de bu
birimi kendi bünyesinde ilk kuranlardan birisi oldu. Sadece
bölgemize değil, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, hatta Akdeniz’in
bir kısmı ve İç Anadolu’nun bir kısmına hizmet veriyoruz" dedi.
Yaptıkları işin, ana rahmindeki bebeğe ulaşarak, bebekteki
problemleri teşhis etmek, tanı koymak ve tedavisini yapmak olduğunu
belirten Evrüke, şöyle devam etti: "Son 15-20 yıldır artık dünyada
yeni bir kavram gelişti. Artık ana rahmindeki bebek de bizim
hastamız. Nasıl dış dünyada birisi hastalandığında kan alıyor,
idrar tahlili yapıyorsak, artık teknolojinin ilerlemesiyle,
ultrasonografi görüntüleme sistemlerinin gelişmesiyle, bu sistem ve
aletleri sanki parmağımızmış gibi kullanıp, bebekten kan ya da doku
parçası alıp tahlil ediyor, amniyon sıvısı örneği alıp, idrar
tahlili yapabiliyoruz. Böylece bazı hastalıklara erken tanı koyma
şansımız oluyor.
Artık bu tür işleri yapmak deneyimli bir hekim için çok zor değil.
Örneğin, eskiden çok zor olan, anemi ve kan uyuşmazlığından
etkilenmiş bebeğin kanının ana rahmi içinde değişimi bile,
deneyimli ellerde çok rahat yapılabilen bir işlem haline
geldi."
Çok erken kabul edilen, üç aylık süre içindeyken dahi bir bebekte
ilerde gelişebilecek bir çok hastalığın ön tanısını
yapabildiklerini vurgulayan Evrüke, "Bebeğin genetik yapısını
ortaya çıkarıyoruz. Aile öyküsünde olan birçok metabolik hastalığın
tanısını koyabiliyoruz. Mesela ailede bir kas hastalığı varsa,
bebekte de olup olmadığını belirleyebiliyoruz. Özellikle Akdeniz
anemisi ve orak hücre anemisi hastalıklarına sahip iki fert
evlenmişse, hasta bir bebek doğurma riski olduğu için, daha ana
rahmindeyken bir bebeğin sağlıklı mı taşıyıcı mı olduğunu
anlayabiliyoruz" dedi.
"Fotoskopi" olarak adlandırılan yöntemle de, mercek ya da kamera
aracılığıyla, anne karnına girilip görüntülenerek, tedaviler
yapıldığını ifade eden Evrüke, "Bu konuda özellikle lazerle tedavi
yöntemleri gelişmiş durumda. Örneğin ikizler arasındaki damar
problemlerini, cilt problemlerini görüp, çözebiliyoruz. Geçmiş
yıllarda Adana’da bir cilt hastalığı nedeniyle kamuoyunda ’yılan
bebek’ olarak bilinen bir bebek doğmuştu. Örneğin onun annesi
tekrar hamile kalırsa, karnında ciltten parça alıp biyopsi yaparak
o hastalığı sahip mi değil mi, öğrenebiliriz" diye konuştu.
-"EVRENBİLİMCİ STEPHEN HAWKİNG DOĞMAYABİLİRDİ"
Gerekli durumlarda, gebelik süresi 24 haftadan azsa gebeliğin
sonlandırılabildiğini ifade eden Evrüke, şöyle devam etti: "Gebelik
24 haftanın üzerindeyse, yaşamı tehdit eden bir anomalisi yoksa
gebeliği sonlandırma şansımız da yok. Ancak burada dikkat edilmesi
gereken mesele, bebek doğduktan sonra nasıl yaşamaya hakkı varsa,
hastalıklı bebeği öldürmek gibi bir lüksümüz de yok. Dolayısıyla,
her hastalıklı bebeği sonlandırmak bizim görevimiz değil. Öyle
olsaydı, kuantum teorisini bulan ve bir kas hastalığına sahip olan
İngiliz evrenbilimci Stephen Hawking, bugünkü teknolojiyle
hastalığı ana rahminde teşhis edilseydi doğmayabilecekti. Ancak,
doğdu ve dünyanın geleceğine yön veren bir beyne sahip. Ayrıca, hiç
bir zaman bir doktor, bir tanı sonucunda ’yüzde 100 böyle
olacaktır’ diyemez. Bazen çok anormal bir görüntü alıyoruz, ancak
bebek pırıl pırıl doğuyor. Bazen de tersi oluyor.
Biz hiç bir zaman aileye ’mutlaka bunu sonlandırmalısınız’ diye bir
mesaj vermiyoruz. Zaten görevimiz de o değil. Ama aile isterse 24
haftanın altındaki gebelikler sonlandırılabilir."