Bedeli en ağır trend: Grunge
Bedeli en ağır trend: Grunge
1980’lerde müzik olarak doğdu. Bugünse hayatına moda olarak devam
ediyor. Şekil değiştiriyor, lakin zaman aşımına uğramıyor. Grunge
akımı birden çok kıtaya yayılarak ‘umursamamak’ kelimesinin altını
çizmeye devam ediyor. 2010 modasını etkiliyor, grunge’ın en
unutulmaz kurbanı olan Kurt Cobain’i bir kez daha
efsaneleştiriyor.
“Gücümün yettiğince değer vermek için her şeyi denedim ve
deniyorum. Tanrım, inan bana deniyorum, ama bu yeterli olmuyor. Çok
kararsızım, ümitsizim! Artık eski tutkum yok. Frances ve Courtney,
herz aman sizin yanınızda olacağım. Lütfen Courtney, hayatına devam
et, Frances için.onun için devam et. Ben yokken o daha mutlu
olacak. Sizi seviyorum, sizi seviyorum…”diyor Kurt Cobain 1994
yılının nisan ayında, garajın üst kısmındaki boş odada, intişhar
emeden önce yazdığı bu son satırlarda. 20 şubat 1967 doğumlu,
Seattle’da yaşayan ve grunge müziğin yaratıcılarından Nirvana’nın
ruh dengesi bozuk solisti olarak bilinen Kurt Cobain, bizi hala
etkilemeye devam ediyor. Uyuşturucu bağımlısı genç müzisyen, yirmi
yedi yaşında, eşi Courtney Love’a son bir mektup yazarak hayata
veda ediyor. Sorular cevapsız kalsa da Kurt, grunge akımının tek
simgesi ve müziğin efsanesi oluyor.
Ve grunge doğdu
1980’le. Dünya, parlak neon renkler patlamasını yaşıyor. Geniş
vatkalar, parlak disko topları, kabarık saçlar, çılgın müzikler…
Ama Seattle’da durum çok farklı. Rock müzik yapmak isteyen
gençlerin, başka bir arzuları yok. Kurt Cobain de onlardan biri. Bu
gençler, 80’lerinfantastik dünyasından uzak, gün boyu köşedeki
büfeden sosisli sandviç yiyip bira içerek hayatlarını geçiriyorlar.
Kimileri bir akrabalarının yanında sığıntı olarak yaşıyor, kimileri
de birkaç arkadaş bir bodrum katını paylaşıyor. Bozuk gitar
tellerinden çıkardıkları melodilerin üzerine aşk, şehvet, nefret ve
başkaldırı sözleri yazıp haykırıyorlar. Seattle’ın soğuk havasından
korunmak için kat kat giyiniyorlar. Senelerce üzerlerinde
taşıdıkları kabanlar; dikişleri sökük kazaklar; yırtık, delik,
kokuşmuş tişörtler, üzerlerinden çıkartmadıkları jean’ler ve
ayaklarını soğuktan koruyan kalın botlar. Evsizlerden tek farkları,
bu gençlerin kendi melankolik dünyalarında bir uğraşlarının olması.
Rock müzik, onları hayata bağlıyor. Gruplar kuruluyor, küçük
barlarda sahne alıyorlar. Gitgide tanınıyorlar. Sahnelerini
renklendirmek için şovlara masraf etmiyor, ışık düzenlemesi bile
kullanmaktan kaçınıyorlar. Sadece müziğin hakim olduğu, kılık
kıyafetin asla ilgi çekmeyeceği bir sahne… ve yataktan kalkmış
gibi, günlerdir üşendiği için duş almamış, uyuşuk ama yetenekli bir
gençlik doğuyor. İşte grunge budur!
80’lerin parlak neonlarına karşı tepki olarak, imkansızlıkların
akımı olarak nitelendirmek istediğim grunge, doğduğu gün itibarıyla
dünyayı etkiliyor. Müzikte, yaşam tarzında ve en önemlisi modada
kendini gösteriyor. Çok ilginçtir ki, akımın öncülerinin modaya
ilgisizliklerinin yanı sıra kıyafetlerini yerleştirecek
gardıropları bile yokken; o mütevazı, ‘homeless’ rock’çıların
soğuktan korunmak için giydikleri kıyafetler, bugün modanın en
yaygın trendi.
Dilenci modasının genel adı: Grunge!
Grunge modası, dönemin meteliksiz rock’çılarından esinlenerek
dünyaya yayıldı. Kıyafetler, kalın ve soğuktan koruyucu olma
özelliklerinin yanı sıra her biri kirli görünümlü, delikli, yırtık,
özensiz ve oldukça ucuza satın alınabilecek şeylerdi. Zamanla
fakirlikten ve özensizlikten oluşan delik ve yırtıklar, akımın en
belirleyici özellikleri haline geldi. Erkeklerin özensizliği,
kadınlara göre biraz daha abartılıydı. Çünkü yıkanmayı es
geçmelerinden başka, uzun süre tıraş da olmadıklarından, hepsinin
yüzü gözü saç sakal içerisindeydi. Kadınlar saçlarındaki boyaları
düzenli aralıklarla tazelemedikleri için, diplerden tamamen siyah
çıkmış şekilde gezerlerdi. Zamanla saç boyatmak, gürelliğini
başkalarını etkilemek amaçlı bir araç haline geldiğinden, birçoğu
saç boyatmaktan da vazgeçerek doğal saç renklerine dönüş yaptılar.
Grunge toplumunun saçları yağlı, ait oldukları rock gruplarının
adlarının yazılı olduğu tişörtleri yırtık, jean’leri eski, botları
kirli, kabanları kalın olmalıydı; kat kat , üst üste giyilmiş hırka
ve ceketler de ihmal edilmemeliydi.
2010’un en grunge markaları
2010 ilkbahar-yaz koleksiyonları için birçok tasarımcının grunge
akımından esinlendiğini görüyoruz. Rodarte’de simetriden yoksun,
kat kat kumaşlarla dikilmiş, gayet rahat görünen elbiselerle, parça
kısmı dar inen delikli pantolonlar varken; Balmain’de Christophe,
her zamanki sanatını konuşturarak yırtık jean’ler, delikli
tişörtler ve koyu renk seçimiyle, belki de grunge etkisini en çok
vurgulayan tasarımcı. Jean Paul Gaulltier’de de yırtık jean’leri,
kaba saba botları ve üst üste giyinme trendini görüyoruz. Just
Cavalli’de yırtılmış siyah örgü hırkaların yanı sıra jean’lerin de
yırtık pırtık modelleriyle karşılaşıyoruz. Antonio Marras, yama
etkisi verdiği elbise ve eteklerinde, ipek ve tül kumaşlara saten
ekleyerek, onlara evde dikilmiş imajını veriyor. Alexander
Wang’deyse koyu renklerin hakimiyetine, özensizlik, çabasız
rahatlık ve üst üste giyme trendi de eklenince “Çok grunge’sın
Wang!” demek geliyor içimden.
Elveda Kurt
80’lerde ümitsizlik içinde gelecek planları yapmayan Seattle’daki o
gençler, her ne kadar gündelik detaylarla ilgilenmiyor olsalar da
hayatın geneli adına birkaç sözden fazlasını söyleyebilecek
birikimdeydiler. Aslında her şeyin boş olduğunu algılayarak,
zamanla yarışmayı bırakıp, uyuşuk gençliklerinin hayatı teğet
geçmesine izin verdiler.günümüzün Courtney Love ve Kurt
Cobain’leriyse, grunge modasının ruhunu geride bırakarak, akımın
sadece moda kısmıyla ilgileniyorlar. Melankoliden uzak, gerçek
sorgulamaları umursamayarak grunge’la mutlu olmanın, modaya aşık
olmanın ve sevmenin keyfini çıkarıyorlar. Tıpkı Kurt’un Territorial
Pissings şarkısında söylediği gibi: “Haydi insanlar gülümseyin, bir
araya gelin. Birbirinizi sevin, hem de hemen!”
Gardırobunuzu grunge’laştırmanın
yolları:
* Tişörtlerinizi makasla parçalayın. Kollardaki
dikişleri biraz gevşeterek bunlara kullanılmışve eskitilmiş havası
verebilirsiniz. Grunge olabilmenin en önemli kurallarından biri de
kat kat giyinebilmektir. Birden fazla tişört, gömlek ya da hırka
giymeniz gerekiyor.
* Gardırobunuzdaki en renksiz kıyafetleri seçin.
Renkten kaçının! Giydiğiniz gömlek, ırka ya da kazakla rahat
ettiğinizden mutlaka emin olun.
* Dolabınızdaki jean’leri çıkartıp onları kendi
isteğinize göre kesip biçin. Sakın önceden kesilmiş bir jean
almayın, kendi ellerinizle yapmanız gerekiyor. Gerçek grunge ruhu
için emek vermeniz şart. İsterseniz jean’inize kumaş parçaları
dikebilir, yamalı bir görüntü verebilirsiniz.
* Doc Martens modelinde kaba, kalın ve soğuktan
koruyan botlar tercih edin