Burçin Bildik: Eşim değil 'KAR'IMDI
Daha bir gün önce dünyanın en mutlu kadını benim diyordu
Numarasını çevirdim.
“Alo” diye bir ses.
Yorgun bir ses. Üzgün bir ses.
Yok yok, bitmiş bir ses.
Ne diyeceğimi bilemedim. Bazen, “Başın sağ olsun” demek, anlamsız
geliyor. Neye yarıyor bilmiyorum.
Acı paylaşılıyor mu?
Bilmiyorum.
Ama dedim.
“Çok üzgünüm” dedim.
Eşini kaybetmesinin bana çok dokunduğunu söyledim. Belli ki özel
bir ilişki, “Aşkınızın hikayesini dinlemek isterim” dedim.
Ağlamaya başladı.
Ben de...
“Buyurun gelin” dedi.
Gittim.
Bostancı taraflarında, bir ara sokakta bir apartman. Mis
gibi.Yedinci kata çıktım. Daha yedi gün oturmuşlar o evde, sadece
yedi gün. Yeni ev. Yaşanmayı bekliyor.Balkonunda fesleğenler var.
Çerçevelerinde hayat dolu fotoğraflar.
Ve içeride genç bir adam.
Karısının parmağından çıkan yüzükleri boynunda asılı. Onları
okşuyor, onlarla konuşuyor.
Zor, çok zor.
Allah kimseye vermesin. Allah kimsenin sevdiğini almasın. Hele
böyle apansız hiç almasın.
En mutlu günlerinde.
Karısı Elçin Zeynep Bildik, “Seninle uçağa binsek” demiş, “Nereye
gideceğimiz hiç önemli değil” demiş.
Hem de o tatile çıkmadan bir iki gün önce.
Kadere bakın ki, o tatilin dönüşünde Elçin Zeynep Bildik uçağa
binmiş kocası Burçin Bildik’le.
Ama bir tabut içinde, uçağın kargo bölümünde...
Ne zaman, nasıl tanıştınız?
- Üç yıl önce 14
Şubat’ta. Kuşadası’ndayım, programım bitti, İzmir’e döndüm.
Dalgınım, mutsuzum, yorgunum. Bir arkadaşımın şirketine uğrayayım
dedim. Öylesine, çay içmek için. Arkadaşım yok. “E o zaman
girmemeyim” dedim. “Aaa olur mu? Buraya kadar gelmişsiniz, buyurun
şirketimizin genel müdürüyle tanışın” dediler. Ve işte, Elçin
karşımda?
Görünce ne hissettiniz?
- Vuruldum.
Gözlerimi bu ufak tefek kadından alamıyorum. Bir çift göz ama nasıl
güzel. Akrep burcudur Elçin, insanın içine içine bakar. Aramızda
tarifsiz bir elektrik. Sanki birbirimizi bin yıldır tanıyormuşuz
gibi. Hiç ayrılmak istemedim. Dokunmak istedim. Bu hiç tanımadığım
kadının saçlarını okşamak, sarılmak. Biraz da utandım çünkü 10
yıllık bir ilişkinin içindeydim. Arkadaşlığı ve dostluğu sağlam ama
sevgililiği artık başka boyuta geçmiş bir ilişki.
Ve?
- Ve tuhaf, Elçin’i görür görmez, karım
olacağını hissettim. İzah edilebilecek bir şey değil. Bu, bir his.
“Amma uzun boyluymuşsunuz!” dedi bana. Tatlı, komik, pozitif. Siyah
bir pantolon giymişti. Büyülenmiş gibi orada salak salak duruyorum.
Çay içtik, şiir miir konuştuk, o da Nazım seviyormuş, ayrılırken,
gayri ihtiyari cama baktım, bana el sallıyor. Cesaretlendim, hemen
mesaj attım. “Sizinle tanışmaktan çok keyif aldım, umarım bir gün
programa da gelirsiniz” diye. Çat diye yanıt geldi: “Her ne kadar
beyefendinin arkadaşı olsanız da, sizinle sohbet etmekten, ben de
keyif aldım / Zeynep Elçin Yılmaz.” Şok oldum. O mesajda, önüme
konulmuş bir set var, “Hop n’oluyoruz!” var. 15 gün o mesaja
baktım. “Patronun arkadaşıyım” diye iyi davranmış demek ki diyorum
ama gözleri, gülüşü gözümden gitmiyor.
Demek ilk görüşte aşk?
- Evet. Bir süre
sonra arkadaşımı görme bahanesiyle, yine gittim. Çıkarken de ona,
“Çok özür diliyorum. Yanlış anlaşıldım galiba. Mesajı atarken, size
asılmak gibi bir niyetim yoktu.” dedim. Bir an durdu “Niye?” dedi,
“Ben o kadar da çirkin miyim!” Haydaaa yeniden umutlandım, “Lütfen
konuşalım, iş çıkışı arar mısınız” dedim. “Tamam” dedi ama
bekliyorum, aramıyor, gözüm saatte, hissediyorum ki bir bahane
bulacak, beni ekecek. Nitekim öyle oldu. Vazgeçmedim, arayıp
“Lütfen” dedim, “Lütfen görüşelim?”
Siz zorluyorsunuz?
- Hem de nasıl, sonuna
kadar. Nihayet pes etti, “Tamam” dedi. Karşıyaka’da Alaybey’de
sokaktan çıktı, denize açılır o sokak. Bana doğru yürüyen o kadına
baktım ve kollarımı açtım. Neden öyle yaptım bilmiyorum. Gözlerimin
içine bakarak bana geldi ve birbirimize sarıldık. Nasıl ağlıyor. O
zaman anladım ki, o da benim hissettiklerimi hissediyor ve
korkuyor. Dedi ki, “Sen İstanbullusun. Çok kadın girmiş çıkmış
hayatına. Deftere birini daha yazacağım diye geldiysen, n’olur
arabana bin ve git! Benim düzenimi, dengemi bozma.” Sıkı sıkı
sarıldım ve “Bana güven” dedim. Gerçekten de devam eden ilişkimi
bitirdim ve onu hemen ailemle tanıştırdım. Elçin, benim eşim değil,
karımdı. O da severdi ‘karım’ lafını. (ağlıyor) Nereden gelmiş bu
karı-koca hitapları bilir misiniz?
Hayır?
- Ben halk oyunları okudum, folklar
eğitimi aldım. Koca, dağdır. Kadın da o koca dağın üzerine düşen
kar. Dağın karıdır yani. Şimdi diyorum ki, benim karım eridi.
(ağlıyor) Evliyanın birine sormuşlar, “Erkek nedir?” “Erkek baştır
evladım” demiş, “Peki” demişler, “Kadın nedir?” “Kadın da boyundur.
Boyun nereye dönerse, baş oraya bakar!” Biz işte böyle bir
çifttik.
14 ŞUBATTA TANIŞTIĞIMIZ GİBİ 14 ŞUBATTA EVLENDİK
Peki sonra?
- Sonra? Tam bir yıl sonra 14
Şubat’ta evlendik. O bir sene içinde, Elçin işinden ayrılıp
İstanbul’a bana gelmişti.
Bugüne kadar tanıdığınız diğer kadınlardan
farkı?
- Bugüne kadar birlikte olduğum herkes, beni
sahnede tanıdı. Sahnedeki insan bir sıfır öndedir, çirkin bile
olsa. Sahne, başka bir pırıltı. Ama bir tarafıyla da ‘gerçek’
değil. Hep o adama aşık oldular. Ama Elçin sahnedeki adama değil,
hayatındaki adama aşık oldu.
Elçin deyince bize ne anlatırsınız?
-
Enerjiktir, sizi alır uçurur. Yapıcıdır. Dert anlatmaz. Çözüm
odaklıdır. Bir de hiç hesabı kitabı yoktur. “İstanbul’da ben ne
yaparım, ne ederim?” bunları hiç düşünmedi, beni sevdi, peşimden
geldi. Bizler, çok sahte ilişkilerin içerisinde olan bir iş
yapıyoruz... Elçin, yüzde 100 gerçekti. Bütün hayatımı düzene
soktu. Onun sayesinde görüşmediğim insanlarla tekrar görüşmeye
başladım. Resmen, hayatını bana adadı.
Çalışıyor muydu?
- Bir yazılım firmasına
girmişti ama esas işi bendim. Ben sosyal bir iş yapıyordum ama
asosyal bir adamdım aslında. Onun sayesinde son iki senedir normal
insan oldum. Herkes sevdi Elçin’i. Beni terk etmiş bütün
arkadaşlarım geri geldi. Onun sayesinde, ‘biz’ olduk. 22 senedir
sahneye çıkıyorum ama gece hayatım yoktur, işim bittiği zaman da
kös kös evime dönerdim. Yine dönüyordum ama bu defa evde bıcır
bıcır, dünyanın en tatlı kadını vardı.
Size sonsuza kadar böyle gidecek gibi mi
geliyordu?
- Evet... (ağlıyor) Hep o güzel sabahlara
uyanacağız zannediyordum. İnsanın daha doğarken kabul ettiği tek
şey, ölüm. Ama işte yine de sevdiklerimiz sonsuza kadar bizimle
birlikte olacak zannediyoruz. Şimdi bazı fotoğraflarına bakınca
fark ediyorum ki, o başka bir yere bakıyor, vizöre değil, başka bir
boşluğa. O, buraya ait değildi. (ağlıyor) Çok duyarlı, donanımlı
ruhlar, görevleri bittiği anda alınırlar, o da alındı. Saçmalıyor
muyum bilmiyorum. Tabii ki kendime gelemedim. Kim ne verse, sigara,
sakinleştirici içiyorum.
Sağlık sorunu var mıydı?
- Nedeni
bulunamayan bir tansiyon yüksekliği vardı.
Ne kadar yükseliyordu?
- 20’nin üzerine
çıkıyordu. Ama hissetmiyordu. Eve tansiyon aleti aldık. Bir gün
baktım, 26’ya 12! “N’oluyor?” dedim. “Bilmem” dedi. Söylemezdi.
“Neyin var?” dersin. “Yok bir şey” der, hastalık-mastalık sevmez,
şikayet etmez. Geçmişte de tetkikler yapılmış. Herşey normal.
Nereden geliyor peki bu tansiyon? Doktorun koyduğu teşhis: Nedeni
belirsiz tansiyon. Zaman zaman yükseliyor. Ama kalbi düzgün, damar
yolları da iyi. Bir tane tansiyon ilacı verdi doktor, “Her sabah
yarım ondan kullan bari” dedi. “Bari” dedi ya bitti, Elçin ya
siyahtır ya beyaz. Grilere itibar etmez. Bari’ye prim vermedi,
ilacı içmedi. Meğer anevrizması varmış. Fark edemedi kimse.
Başında, saatli bomba gibi taşıyormuş.
ACIDAN MAGAZİN MALZEMESİ ÇIKARMALARINA ÜZÜLDÜM
İlk kez para kazanıp eşinizi 5 yıldızlı otele
götürdüğünüzü yazdılar?
- Öyle şeyler yaşadım ki, kimin
ne yazdığı umrumda bile değil. Ama acıdan magazin malzemesi
çıkarmaya çalışmalarına üzüldüm.
Ben inandım ve etkilendim?
- Yıllarca küçük
tavernalarda şarkı söyleyerek hayatımı kazandığıma, kıt kanaat
geçindiğime, 118 33 reklamıyla, turnayı gözünden vurduğuma ve
karımı, “Gel gidip gezelim, nasıl olsa paramız da var” dediğime mi?
Yok! Bende bir Bayhan hikayesi yok. Bu, tamamen kurgulanmış,
uydurulmuş bir şey. Ama dediğim gibi acım o kadar büyük ki, yazılıp
çizilenler gerçekten umrumda değil.
HER ŞEY O BİR DAKİKA İÇİNDE OLDU GÖZLÜĞÜMÜ ALIP GELİYORUM,
ARTIK KARIM YOK
Tatile gitme fikri nereden çıktı?
- Mustafa
Abi sağolsun, “Çok yoruldunuz, bir de ev taşıdınız, hadi yürüyün
size hediyem olsun” dedi.
Mustafa Abi kim?
- Ailemizin ‘Hızır’ı. Çok
yakın bir dostumuz. Elçin’e baba gibiydi. Mustafa Abi davet etti
yani. “Parayı buldu, karısını beş yıldızlı otele götürdü” diye
yazdılar ya, alakası yok, Torba’da bir butik otele gittik.
Ve?
- Ve geldiğimiz gece Bodrum’da ele ele
yürürken, “Bir şey söyleyeceğim Burçin” dedi, “Dünyanın en mutlu
kadını benim. Yeni bir evimiz var. Aşık olduğum kocam var. Daha ne
isterim?”
Peki ertesi sabah oldu?
- Güzel bir gündü.
Havuzda yüzdük, sonra kahvaltı. Sıcak diye saat birle dört arasında
çıkmadık. Sarmaş dolaş uyuduk. Dörtte Elçin tutturdu, “Denize
gidelim” diye. Altıda iskeleye ulaştık.
İkiniz mi?
- Yok yok üçümüz.
Siz de denize girdiniz mi?
- Ben girmedim.
30’umdan sonra yüzmeyi öğrendim, havuzda yüzmeyi tercih ederim.
Onlar girdiler. Ben iskeledeyim. Ama uzansam Elçin’imi tutacak
mesafedeyim, Elçin de ısrar ediyor, “Sen de gel” diye. Mustafa Abi
de dibinde. “Bak” diyor Elçin, “Minik minik balıklar, çok güzel!” O
kadar ısrar etti ki, “Peki” dedim, “Bari deniz gözlüğümü alıp
geleyim.” Lens var gözlerimde, deniz gözlüğüyle daha rahat ederim.
Gittim, gözlüğü aldım. Sadece bir dakika sürdü. Geri döndüğümde,
baktım Elçin suyun üzerinde, ellerini açmış, yüzüstü yatıyor.
Ne hissettiniz?
- Hiç. Ne hissedebilirsin
ki? Bir dakika önce sohbet etmişsin, balıklara bakıyor zannettim.
Mustafa Abi de, o arada yüzmüş geri gelmiş. Her şey, hemen
iskelenin dibinde oluyor, uzansa merdiveni tutabilecek kadar
yakınında. Mustafa Abi’ye dedim ki, “Abi Elçin’e söyle balıklara
bakayım derken boğulacak, kaldırsın kafasını!” “Ben hallederim”
dedi, eğildi ve ben onu Elçinim’i kaldırırken gördüm. İşte o zaman,
bir anormallik olduğunu anladım. Sadece bir dakika. Her şey o bir
dakika içinde oldu. Gözlüğümü alıp geliyorum, artık karım yok?
(ağlıyor) İnsanın aklına gelir mi böyle bir şey? Ne bir çırpınma,
ne bir ses, ne bir yardım talebi... Hiç? Küt diye, bir anda?
Ne olmuş peki?
- Bilsem? Beynindeki o şey,
fındık büyüklüğündeki baloncuk, yani anevrizma patlıyor. Ama neden,
ne oldu da patladı o meret bilmiyorum. Üç tane daha varmış meğer.
Doktor, “Elçin Hanım, 120’yle giden bir arabanın kontağını
kapatmış” dedi... Tak? Öksürmüş olabilir diyorlar, hapşırmış
olabilir diyorlar?
O anda aklınızdan ne geçiyor?
- Ben
bayıldığını düşündüm. Doğrusu ölüm gelmedi aklıma hiç. Donakaldım.
İnsanlar koştu, doktorlar geldi, kalp masajı yaptılar. Ben sadece
seyrediyorum, izleyici gibi...
Geri gelecek hissi, hani filmlerde olur
ya?
- Hiçbir şey hissedemiyorsun öyle bir anda. Sadece
bekliyorsun. Uyanıp, “Bir şeyim yok, hadi gidelim” diyecek
zannediyorsun. Ağzından su çıkıyor. Burnundan kan geliyor, oysa biz
daha dün gelmiştik, ne kadar mutlu olduğunu anlatıyordu, (ağlıyor?)
“Elçinim” diyorum, “Beni bırakma. Geri gel.” Çağırırsan gelirmiş
gibi hissediyor insan. O arada ambulans geldi. Öne bindim. O
doktorun çabasını da unutmayacağım. Bir an göz göze geldik. Ben çok
yalvarmam kimseye, yalvardım, “N’olur onu geri getirin” diye.
Doktor göğsüne vurmaya başladı. O da benimle birlikte “Geri gel”
diye bağırıyordu. Kalp masajından sonuç alamayınca elektroşok
yaptılar, dozu arttırdılar, o küçücük bedeni, kalktı kaklı indi.
Bir ara doktor “Geri geldiiiii” diye bağırdı. “Oh” dedim. “Allah’ım
şükürler olsun, sesimi duydun!”
Sonra?
- Aşağıya indirdiler. Ambulanstaki
doktor diğerine, “Şunu yaptım, bunu yaptım, geri geldi” diye
anlattı. “Ama nabız çok düşük, 64” dediklerini duydum. Ve aklımda
gitmeyen üç kelime, “Durumu çok kritik!”
Sizi içeride miydiniz?
- Yok almadılar,
sesimi çıkarmadan dışarıdan izliyorum. Bir telaş var. Arada
konuşuyorlar duyuyorum. “Nefes almıyor ama verebiliyor.” Sonra
içeri girmeme izin verdiler. Elini tuttum, denizden çıktığı için
soğuktu. Siz kaç doktorun ağladığını gördünüz? Elçin’e bakan herkes
ağlıyordu. Doktor dedi ki, “Durumu çok kritik, her şeye hazırlık
olun. Şu anda beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Lütfen
otelinize gidin, biz size haber vereceğiz!” Verdiler, kötü haberi
verdiler: Sabah 04.30’da bir atak gelmiş, nefes gitmiş. Bir süre
sonra da doktor bana geldi, “Beyin ölümü prosedürüne geçmek
zorundayız” dedi. Elim ayağım boşaldı. “Müsaade edin, onu son bir
kez göreyim” dedim. Odaya girdim, vedalaştım. “Er ya da geç yine
birleşeceğiz” dedim, okşadım sevdim. Bu kadar. Benim de yaşamımın
en önemli bölümü, Elçin’le orada son buldu?
KARIM İSTEDİĞİ İÇİN BURADASINIZ
Yapı Kredi taksici reklamını çektiğimde, “Böyle bir değeri nasıl ıskalarsanız?” diye köşe yazarlarına mektuplar yazdı. Nasıl uğraşıyordu benim için anlatamam. Benim parlamam için elinden gelen her şeyi yaptı. Hala yapıyor. “Gör bak Ayşe Arman da seninle röportaj yapacak!” diyordu. Haklı çıktı. Siz, karım istediği için buradasınız.
52 MEKTUP
Bir sene, doğum gününde mektuplar hazırladım Elçin’e. 52 tane. O sene doğum günü cumaya gelmişti, her cuma birini açsın diye. Büyük bir heyecanla beklerdi cumaların gelmesini. Tabii benimkilerin, onun bana yaptığı hediyelerin yanında esamesi okunmaz.
Ayşe ARMAN