Deniz Seki merak edilenlere yanıt verdi!..
"...Geceleri uyuyamıyorum. Bu haberi duyduğumdan beri, yarı ölüyüm."
Bana hep “gerçek” gelmiştir Deniz Seki.
Zaten ne geldiyse başına, bence bu yüzden geldi.
Gerçek olduğu, sahici olduğu için.
Kıvırtmasını bilmiyor o.
Hep ortada, açıkta.
Yanlış anlaşılmasın…
Kimsenin bir şeyi ört bas etmeye niyeti yok.
Tabii ki hatalar yaptı.
Yanlış seçimler, yanlış adamlar, uyuşturucuya bulaşmalar…
Sahi, hikayenin başında bir adam vardı değil mi, gerçi hiç
konuşmadık onu, anmadık bile bu röportajda, ama adam, yok
oldu…
Tüydü gitti.
Her şey bu kızın üzerine kaldı.
Bu kız cezaevlerine girdi.
7 ay yattı.
İki evini sattı.
Hayatı kaydı.
Adamsa, ailesine döndü.
Herkesin vicdanı kendine…
Ne denir ki…
Ama unutmayanlar da var tabii..!
Hayat imdat
Deniz, en güzel halinde.
Tek kelimeyle şa-ha-ne.
Tam 22 kilo vermiş.
Yeni bir kadın olmuş.
Çok da beğeneceğiniz bir albüm çıkarıyor.
Adı ‘İz’.
‘Deniz Seki İz’.
Yaşadıklarına dair her şeyin ‘iz’i bu albümde.
‘Hayat İki Bilet’ diye bir şarkı yazmış mesela.
Yaşamla ölümü anlatıyor, ama insanın yaşarken de ölebileceğini…
Sonra ‘Hayat İmdat’ diye bir şarkısı var, ‘Seni Seveni Sev’, ‘Yük’,
hepsi birbirinden güzel…
Yeniden yargılanmalı
Ama hayatında bu kadar olumlu şeyler olurken, sorduğum sorulara
cevap verirken ağlıyor.
Siz de gazetelerden okumuşsunuzdur.
Cezası onandı.
Bu, bir mucize olmazsa ya da avukatının müracaatları kale
alınmazsa, 2 buçuk yıl süresince tekrar cezaevine girebileceği
anlamına geliyor.
Allah aşkına röportajı okuyun, elinizi vicdanınıza koyup
söyleyin…
Deniz Seki’nin uyuşturucu satıcısı olma ihtimali var mı?
Tamam kullanmış olabilir, reddetmiyor zaten, pek çok insan bir
bedel ödemezken, o aylarca ceza evinde yattı.
Ama satıcılık suçlaması başka bir şey…
Üstelik telefon konuşmaları dışında elde bir delil yokken…
Ne sattığı bir insan var ortada ne de “Satın aldım” diyen biri.
İnsana pes dedirten bir dava.
İnşallah talepleri dikkate alınır ve Deniz Seki yeniden
yargılanır…
Ben ‘günah keçisi’nin önde gideniyim. Eğer Türkiye’deki içicilerin
hepsini içeri almaya kalksalardı, ülkedeki cezaevleri yetmezdi. O
kadar çok insan var kullanan. Ama bana yapılan başka hiç kimseye
yapılmadı…
Deniz, bir taraftan hayatının çok iyi bir dönemindesin. 22
kilo verdin, inanılmaz güzelleştin, yeni albümün çıkıyor; ama bir
taraftan da tepende bir bela var. Hapse girme ihtimalin var!
N’oluyor? Neler yaşıyorsun?
-İsterdim ki, “Harika bir albüm yaptım, içimde kelebeler uçuyor, 12
tane müthiş şarkım var” diyebileyim. Ama diyemiyorum ne yazık ki.
Duygularımı mı anlatmamı istiyorsun?
Evet… Korkuyor musun?
-Korkmuyorum. Zaten albümdeki şarkıların birinin nakaratında da
bağıra bağıra söylüyorum: “Korkmuyorum! Hayat senden artık hiç
korkmuyorum”. Ama cezaevine girmek de istemiyorum. Çünkü suçsuzum.
Evet, bir hata yaptım. Ama her insan hata yapabilir. Bu hatanın
bedelini de fazlasıyla ödedim. 8 ay 10 metrekare bir yerde yaşadım.
Ama beni, “Bu işin ticaretini yapıyor” diye yaftaladılar. Oysa ben
kendimden başka kimseye zarar vermedim…
Sen uyuşturucu kullandığını hiç inkâr ettin
mi?
-Hayır. Hiçbir zaman etmedim. Zaten ne geldiyse başıma
dürüstlüğümden geldi. Ben bazıları gibi yalan ifadeler de vermedim.
O yalan ifadeleri verenler kenara çekildi. Onların çolukları,
çocukları var. Herkes pirüpak, sütten çıkmış ak kaşık ya! Tek ben,
tu kaka kirliyim ya! Ben kirli değil, tertemizim! Bana linç
politikası uygulanıyor. Buraya kadar da getirdiler ama yeter,
bundan daha fazlası beni canlı canlı gömmeye çalışmak! Bu işin
ticaretini yapmak ne demek ya? Ben kendi duygularımla yazdığım
şarkının ticaretini yapamıyorum!
Kullandığın dönem, hayatının nasıl bir
dönemiydi?
-Hayatımın yanlış bir dönemiydi. Her açıdan yanlış seçimler
yaptığım bir dönemdi. Zaten çok çaresiz kaldığında bu illete, bu
pisliğe bulaşıyorsun. 6 seneme mal oldu! 6 senedir sırtımda
taşıyorum. Yeter artık!
Ne tür bedeller ödedin?
-Madden manen aklına gelebilecek her bedeli ödedim. İki tane ev
satmak zorunda kaldım. İşlerim, konserlerim iptal oldu. Hayatım
kaydı, daha ne diyeyim?
Cezaevi ne tür izler bıraktı sende?
-Topraksız Zincirlikuyu orası! Canlı canlı mezara girmek yani.
Orayı bilerek gitmek daha da koyuyor… (Ağlıyor) Valla,
oraya gitmeyi hak edecek hiçbir şey yapmadım! Yapmış olsam
söylerim. Ben erkek gibi bir kadınım. Neyin ticareti, neyin
yaftası! Nasıl bir yakıştırma bu! İki buçuk sene daha yatmak ne
demek…
Cezaevine dair aklına gelen ilk şey ne?
-(Ağlıyor) Kokusu! Kokusu bile hala burnumda. Tarif etmesi zor bir
koku. Hala rüyalarıma giriyor orası. Ancak kendimi toparlayabildim,
ancak kendime geldim. Diyorsun ya zayıflamışsın, güzelleşmişsin.
Anca yani! Orayı bilip de geri gitmek kadar kötü bir şey yok!
Sen uyuşturucudan nasıl kurtuldun? Kurtulmanın yolu
ne?
-Gidip tedavi oluyorsun. Ama bende böyle bir şeye gerek yoktu,
çünkü hiçbir zaman müptelası olmadım. O yüzden o iş çoktan bitti
gitti. O illetin adını bile anmak istemiyorum…
Tek günah keçisi ben
miyim?
Bu davada ne kadar mağdursun?
-Çok mağdurum! Sonsuz, derin, dip!
“Satmadım” diyorsun, peki neden suçlanıyorsun?
-O zaman ben sana en başından anlatayım da, neden mağdur olduğum
anlaşılsın: Biri beni ihbar ediyor. Ama nedense sadece beni. Bir
sürü insan kullanıyorken… Ve nedense bir tek ben cezaevine
giriyorum.
İhbardan sonra n’oluyor?
-Ben Kuruçeşme’de oturuyorum. Orası jandarma bölgesi değil. Ama
nedense evi aramaya jandarma geliyor. Ben o sırada evde değilim,
oteldeyim. Arama emri ev için geçerli, otel için değil. Oysa onlar
otele geliyorlar ve beni oradan alıyorlar. Arama yapılırken,
başlarında savcı olması gerekiyor ama savcı yok. Beni bir güzel
paketleyip götürüyorlar. Şoktaydım tabii, ne dedilerse yaptım. Bir
de tape meselesi var…
O nedir?
-Telefon tapelerinde ben, ‘Bayan X’ olarak adlandırılıyorum. Meğer
ilk dinlemede, sesimden beni tanımışlar. Ama Deniz Seki olarak adım
geçmiyor. Ve beni dinlemeye devam ediyorlar. Bu hukuka uygun bir
işlem değil…
Neden?
-E çünkü kim olduğumu anlamışlarsa, davaya yeni bir şahıs eklendiği
için, savcılıktan yeni bir karar çıkartmaları gerekirdi. Böyle bir
karar olmadan bu dinlemenin benim aleyhime kullanılmaması
gerekiyordu. Ama kullandılar. Yani şunu demek istiyorum: Benim
hakkımda bir karar var ve dinleniyorum mesela; o arada bir
başkasının da olaya dâhil olduğu yönünde bir şüphe ortaya
çıkıyorsa; bu, tesadüfen elde edilen bir delildir. Ve o yeni kişi
hakkında, savcılıktan yeni bir dinleme kararı çıkarılması gerekir.
Bende böyle bir şey olmadı. Apar topar götürdüler.
Peki senin iddian ne? Sana ön yargılı mı davrandılar? Sen
kurban mı seçildin? Kafadan suçlu mu ilan ettiler
seni?
-Aynen öyle. Her şey göstermelikti. Onlar çoktan beni içeri atmayı
kafaya koymuşlardı. Ben ‘günah keçisi’ ilan edildim...
Neden sen? Biri sana kafayı mı taktı?
-Hiçbir fikrim yok. Belki de güçsüz olduğum için. Belki de herkese
emsal olsun diyedir, bilemiyorum ki. Ben içerideyken görüşme
kabinine gelip, “Bir milyon dolar verirsen, seni buradan çıkarırız”
diyen 3-4 avukat oldu. Yemin ediyorum. Bu kadar tüyler ürpertici
şeyler yaşadım.
Peki itirazlarınızı dinleyen olmadı mı?
-Hayır, hiçbirini!
Madem sen uyuşturucu satıyordun, ortada senin uyuşturucu
temin ettiğine dair delil olması lazım… Öyle değil mi?
-Evet öyle. Ama yok. Üstümden çıkan herhangi bir şey yok. Sattığımı
iddia ediyorlar ama benden satın aldığını söyleyen herhangi biri de
yok…
Bu nasıl olabiliyor?
-İşte ben de onu anlatıyorum. Delirmek üzereyim. Avukatım,
“Tanık olarak birilerini getirin o zaman dinleyelim!” diyor. Iıııh,
yok. Tanık olarak dava dosyasına delil istiyoruz. O da yok.
Neden özel yetkili mahkemede
yargılandım? Şimdi Deniz, durumu iyice
anlayalım: İddianamede “Sattın” lafı yok, “Verdin” deniyor. Ama
satmış gibi ceza alıyorsun. Nasıl oluyor?
-İkisi de doğru değil. Ne verdim ne sattım! Gerçekten ben anlamam
bu işlerden…
Sen n’apıyordun? Telefonda istiyordun, eve mi
geliyordu?
-Bunu anlatmak bile çirkin. Zararı kendime verdim. Bunun da
bedelini ödedim, bitti.
Senin uyuşturucu satmaya ihtiyacın var mı? Bu kadar zor
durumda mısın?
-Tabii ki değilim. Hiçbir şekilde böyle bir şeye ihtiyacım yok. Ben
bir sanatçıyım. Ben şarkı söylemekten, yazmaktan anlarım. Benim
davamda bir sürü tuhaflık var. Neden özel yetkili mahkemede
yargılandım? Bu mahkemeler DGM’lerin (Devlet Güvenlik Mahkemesi)
devamı. Türkiye’nin güvenliğine karşı bir suç mu işledim ki beni
orada yargılandılar? İki, bu özel yetkili mahkemeler sonradan
kaldırıldı ama benim hakkımda verdikleri karar onandı, bu nasıl bir
çelişki? O mahkemeler yanlışsa, kararları nasıl doğru olabilir?
Kararları doğruysa, o mahkemeler niye kapatıldı?
Anayasa Mahkeme’sine
başvuracağım
Benim anlayamadığım, uyuşturucu verdiğin insanlardan söz
ediliyorsa, onların niye ifadeleri alınmıyor, niye mahkemeye
çıkmıyorlar?
-Ben de avukatım da aynı şeyi merak ediyoruz. Ama bu sorunun bir
cevabı yok. Çünkü yok öyle bir şey. Tape deniyor. Altı tape
deniyor, beşi nerede? Niye dosyada değil… Avukatım, “Madem bu kadın
insanlara uyuşturucu verdi diyorsunuz, o zaman getirin tanıkları,
çıkarın tapeleri önümüze” diyor. Tık yok. Göz göre göre beni
gömecekler! Bir de işin şu yönü var: Ben bir sanatçıyım, benim bir
orkestram var, konserlerim var. Benim bir kariyerim var ve ben bir
kadınım. Aileme bakıyorum. Geçimimi sahneden kazanıyorum. Ama
cezamın onandığı haberi çıktığından beri, konserlerim küt diye
iptal ediliyor. Sanıyorlar ki, sahneye çıktığım anda, gelecek, beni
“Hoop” diye alıp, içeri tıkacaklar. On konser gelmişti, hepsi
iptal. Bana törende ödül verecekler, ödüllerini çekiyorlar. Böyle
bir memleket burası. Ne istiyorlar? Ölmemi mi?
İLAHİ ADALETE İNANIYORUM
İnancını mı yitirdin?
-Yok, adalete hala güveniyorum en azından ilahi adalete. Allah’ın
adaletine. İçimdeki yangın yerini ancak o söndürebilir.
Ola ki aldılar seni, nasıl bir hayat kuracaksın
kendine?
-Düşünmek bile istemiyorum. Geceleri uyuyamıyorum. Bu haberi
duyduğumdan beri, yarı ölüyüm zaten. Yapmadığın bir şeyin acısını
sırtında taşımak, ne kadar zor, ne kadar ağır bilemezsin…
Bu davayı burada bırakacak mısın, yoksa Anayasa
Mahkemesi’ne gidecek misin?
-Tabi ki gideceğim. Anayasa Mahkemesi’ne de, olmazsa Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’ne de. Sonunda suçsuzluğumu ispat edeceğim.
Bir mucize mi bekliyorsun?
-Allah’ın mucizelerine sığınmak zorundayım şu anda. Her gece de
bunun için dua ediyorum…
AVUKAT NAİM KARAKAYA: 'Deniz Seki dosyası
hukuka aykırı delil çöplüğü!'
Bir de sizden dinleyelim Deniz Seki davasını...
-Bu davada şüpheli pek çok şey var. Davanın en başında, duruşmaları
izleyen savcı, Deniz Seki hakkında ‘tam fail değil, yardım eden’
sıfatıyla ceza istiyor. “Bu kişinin eylemi, olsa olsa satışa yardım
etmektir; bu anlamıyla daha az ceza verilmelidir” diyor. 6 yıl
yerine 3 yıl ceza istiyor. Duruşmadaki mütaalası bu. Ama mahkeme
buna uymuyor: Tam ceza veriyor. 6 yıl 3 ay. Duruşma savcısı, karar
kendi görüşüne aykırı çıktığı için dosyayı temyiz ediyor. Tesadüfe
bakıverin ki o savcı, çok kısa bir süre sonra görevinden alınıyor.
Yerine başkası atanıyor. O yeni savcı da, bir türlü o konudaki
kararı gerekçelendiremiyor. Dosya tam Yargıtay’a gönderilecek, biz
yeni savcıya, “Bu konudaki görüşünüzü belirtmediniz” diyoruz. O da
bize “Temyiz talebimi geri alıyorum; temyizden feragat ediyorum”
diyor. Oysa bizim hukukumuzda, feragat için, sanığın da rızasına
ihtiyaç var. Ben de dosyaya “Deniz Seki’nin muvafakatı yoktur”
yazısını koymuşum. Savcı bunun üzerine, “Siz nereden biliyorsunuz
Deniz Seki’nin lehine temyiz ettiğimi, belki aleyhinize edecektim”
gibi çok abes bir görüş ortaya koyuyor. Sonuçta Yargıtay, yeni
savcının feragatinin geçersiz olduğunu dile getiriyor.
Sonra…
-Yargıtay 10. daireden üç üye Deniz Seki’nin eylemi hakkında, “Bu,
bir satış değildir, olsa olsa, en fazla yardımdır” diyor. Bozma
kararı veriyor. Ama bu defa Yargıtay savcısı itiraz ediyor. Dosya,
Ceza Genel Kurulu’na gönderiliyor. Ve maalesef oy birliğiyle değil,
oy çokluğuyla cezanın onanmasına karar veriliyor. Bu meselede
insanların kafası çok karışık…
Neden?
-Çünkü buradaki satış eylemi, üç değişik aşamada değerlendiriliyor:
Satan, temin eden, başkasına veren. ‘Temin eden’ dediğimiz de
aslında ‘başkasına veren’. Yargıtay burada kendine özgü bir yorum
yapıyor. Diyor ki: “Bir kişi aldıysa ve iki kişi kullandıysa, bu
kullanımdır ama ikiye bölüp, yarısını bir başkasına verdiyse, o da
alıp gittiyse, bu temindir!” Biz bu yorumun, tehlikeli olduğunu
düşünüyoruz. Burada bir adam, sokağın ortasında tezgâh kursun,
pirinç satar gibi kiloyla uyuşturucu satsın, onun cezası ile bunu
ikiye bölüp yanındakine verenin cezasını aynı görmek, dünyanın
hiçbir yerinde adalet kavramı içerisinde değerlendirilemez.
AİHM’E BAŞVURDUK
Siz özel yetkili mahkemeye neden itiraz ediyorsunuz?
-Devlet onları kaldırırken gerekçesini şöyle açıkladı: “Bunlar, ön
yargılı mahkemelerdir”, “Savunma haklarını ihlal etmişlerdir”,
“Adil yargılama yapmamışlardır.” Aslında Deniz Seki davasının
buraya asla gelmemesi lazımdı. Çünkü o dosyada yargılanan 16
kişiyle, yani örgütle, Seki’nin hiç ilgisi yok. Zaten savcı da
yazıyor, “Örgütle alakası yok, bireysel kullanım” diye. Ama örgütle
alakası varmış gibi gösterdiler.
Dava normal mahkemede görülse, sonuç farklı mı
olurdu?
- Tabii ki. Tutuklandığı tarihle, duruşmaya çıktığı tarih arasında
7 buçuk ay var. O mahkemede yargılandığı için tam 218 gün bekledi.
Bunun için AİHM’e başvurduk. Türkiye’nin savunması bekleniyor, bir
mahkumiyet kararı verilmesi kuvvetle muhtemel.
DİĞER BEŞ GÖRÜŞMEYİ KOYMAYIP ALTINCISINI
KOYARSANIZ…
Telefon dinlemesi bir yan delildir. Esas delil olarak kabul
edilemez. Çünkü bizim ceza hukukumuz fiili cezalandırır, niyeti
cezalandırmaz. Ben her şeye niyetlenebilirim. Bu bir şey ifade
etmez. Sorun şu: Deniz Seki’nin, bir satıcıdan bir isteği var. Beş
defa arıyor aynı kişiyi. Beşinde de getirmiyor mesela. E sonra
getirince, 1 liralık yerine 3 liralık istiyor. Şimdi diğer beş
görüşmeyi koymayıp, altıncı görüşmeyi koyduğunuz zaman, yanına da,
“Kişisel uyuşturucu kullanımın üstündedir” notu düşerseniz,
manipülasyon yapmış olursunuz. İşte bu yüzden, “Diğer kayıtları da
dinleyelim” diyoruz. Ama dinletemiyoruz. Deniz Seki’nin dosyası,
tam bir hukuka aykırı delil çöplüğü!
22 KİLO VERDİM
Kilolarının sebebi sıkıntı ve stres miydi?
-Hayatın tozunu toprağını üzerimde bagaj gibi taşıyordum. Bir de
insanların arkamdan, “Gördün mü, ne feci olmuş, ne çok kilo almış”
diye konuşmaları… Bütün bunların yazılıp çizilmesi. İçimi de
şişirdi!
Nasıl verdin bu 22 kiloyu?
-İrademle, isteğimle…
Daha önce bir sürü şey denedin, bu sefer nasıl
oldu?
-Yaşam koçum Seda’mı buldum! Daha önce Şeyda Coşkun’un ekibindeydi,
ayrıldı, şimdi kendi başına çalışıyor. Enerjimiz de tuttu. Demek
ki, benim bir diyetisyene gidip diyet listesi değil de, benimle
ilgilenecek birine ihtiyacım varmış. Her gün birlikte 6 kilometre
yürüdük, evime yemekler yolladı..
Ne kadar sürede verdin?
-4 ayda ve çok sağlıklı bir şekilde. Bir sürü ödem de attım. Mayalı
şeyleri kesti Seda. Protein ağırlıklı beslendim ama çok dengeli
verdi her şeyi. Bir de yürüyüşle gitti tabii.
Hala vermek istiyor musun?
-Şu anda istediğim kilodayım. Artık korumaya geçtim. Ama diyet
yemeğim hep yanımda. Ne mutlu ki sarkmadan, buruşmadan, kırışmadan
verdim. Kendimi iyi hissederek… Bir de bu olaylar olmasa daha iyi
olacaktı…
AYŞE ARMAN / HÜRRİYET