Evlenince seks hayatı biter mi?
Evlenince seks hayatı biter mi?
Sürekli maruz kaldığımız bir sızlanmadır bu. Çoğunlukla, hatta
belki de her zaman, bu durumdan şikâyet eden erkeklerdir.
İçinde yaşadığımız toplum, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, sayısız
toplumsal görevi olan ‘birkaç kadın’ yarattı; hepsi bir tane
fiyatına. Tıpkı TV reklamlarındaki ’3'ü 1 arada’ şampuanlar
gibi.
Her şeyden önce, modern kadın, kız arkadaş ya da sevgilidir, ki bu
ikisi hemen hemen aynı anlama gelir. Seks bu rol için gerekli bir
şeydir ve sevgili, rolünü gerçekleştirmek için elinden gelenin en
iyisini yapacaktır. Daha sonra, evlendiğinde, o artık sevgili
değildir; eş rolünü benimser, ya da evin ‘yönetici unsuru’ demek
daha doğru olur.
Antik çağlardan beri bu böyle. Bebek doğduğunda, kadın daha önce
üstlendiği kız arkadaş, sevgili, eş rollerini unutarak bir
‘öğretici unsur’ haline gelir. Bütün ilgisi, yavrusuna bakmak için,
farkında olmadan bu role odaklanır. Nihayet, bir büyükanne ya da
ihtiyar bir kadın olduğunda seks tamamen ortadan kalkar.
Büyükanne aseksüel, cinsiyetsiz insan olarak görülür. Bu,
insanoğlunun yaşadığı süre boyunca cinselliğini kullanmasa bile,
seksüel olması sebebiyle tamamen yanlıştır. Partiye gitmek istediği
için torunlarına bakmayı reddeden bir büyükanne düşünebiliyor
musunuz? İmkânsız, öyle değil mi? Bu hiç hoş karşılanmaz.
Bizim toplumumuzda, büyükanne olmak, tıpkı ikinci hamilelik yaşamak
gibidir. Çocuklu bir kadın çalışıyorsa, yeni bir rol daha üstlenir:
Artık ‘üretici unsur’ haline gelmiştir. Michel Foucault’nun,
“Çalışmak, arzuyu dizginlemek için icat edildi” demesi asla boşuna
değildi. Kadınların bütün bu farklı sosyal rolleri, çiftler
arasında yarattığı seks problemleri dışında, kimsenin sorgulamadığı
‘normal’ bir şey gibi kabul edilir.
CİNSEL ARZU HİÇ KAYBOLMAZ
Çoğu erkek, eşleriyle aralarında ortaya çıkan bu problemin
üstesinden başka kadın ile geliyor. Bu, başta işe yarıyormuş gibi
görünür. Ama dikkatli olun, bunun işe yaramasının mantıklı bir
açıklaması var: Kadın, yeniden kız arkadaş, sevgili olmak için
öteki rollerini bir kenara bırakmıştır. Erkek o kadınla evlenirse,
uzun vadede o da eşinin yaptıklarının aynısını yapacaktır.
Birçok kadın hamilelikten sonra cinsel arzu hissetmediğini
söylüyor. Cinsel arzu, kadının fiziksel durumu ile hiç ilgisi
olmayan zihinsel bir aktivite olduğundan, bu besbelli yanlıştır.
Aslında olan, aklın başka şeye doğru yönelmesidir. Ayrıca,
söylediğim gibi, cinsel arzu asla kaybolmaz. Sadece başka yöne
odaklanır.
Bunun bir çözümü var: Çocuklarla iletişim
kurmak. Kadın çocuklara, zaman zaman anne ve babanın birbirini
sevmesi gerektiğini anlatmalıdır. Kendilerine ayıracak zamanları
olması gerekir; tabii ki bu, çocukları artık sevmediklerini
göstermez. Çocuklu kadınların bunu anlamasının zor olduğunu
biliyorum; fakat tek çözüm yolu budur. Önemli olan, bu noktayı
dünyadaki en doğal şeymiş gibi anlatmaktır ve bu yüzden kötü anne
olunmayacağına kendini inandırmak.
Kadın belli bir toplumsal rol üstlendiğinde, toplumun ona verdiği
diğer rolleri unutmuş gibi gözükür. Bu, her kadının fark etmesi
gereken büyük bir problemdir. Ben kadını, her zaman cep çakısı ile
kıyaslarım. Bilirsiniz, çakının birçok fonksiyonu vardır: Bıçak,
tirbuşon, tırnak törpüsü, makas olabilir. Değişik fonksiyonları
olmasına rağmen çakı hâlâ çakıdır. Kadınlarda da aynen
böyledir.
Kadının değişik toplumsal rolleri olabilir, ama o hâlâ kadındır.
Sevgili, eş, çalışan, büyükanne olabilir ama o hâlâ cinsiyeti olan
bir insandır. Kadınlarda olan şey, özellikle sevgili rolü olmak
üzere, diğer toplumsal rolleri unutarak, hayatlarının belli bir
kesiminde oynamaları gereken rolleri bütün olarak benimsemeleri.
Sanki seks hayatlarının (sevgili rolünün), diğer aktivitelere
nazaran daha az öncelikli olması gerekiyormuş gibi davranırlar. Bu,
besbelli bir hata. Yani, bu problemin ikinci çözümü, durumu
anlamaktır. Biz kadınlar, bir elin beş parmakları gibiyiz. Eğer eli
kullanmak istiyorsak, beş parmağı birden kullanmalıyız. Aksi halde
el işe yaramaz ve bundan dolayı da eksik kalırız.