Evlilik Sorunları
Evlilik Sorunları
Her ne kadar “dışı sizi, içi beni yakar” deseniz de yurt dışında
yapılan çalışmalara göre 45-65 yaş grubunda evli erkeklerde, aynı
yaş grubundaki bekar ve birlikte yaşayan erkeklere göre , 10 yıl
içinde ölüm oranları iki kat daha az bulunmuştur. Evli erkekler
daha uzun yaşama şansına sahip bulunmaktadırlar.
Evlilikte en önemli sorunlar arasında eşler arası iletişim süresi
ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile
olan ilişkileri, toplumsal hayata yönelik davranış ve hissedişleri,
ekonomik sorunlarla başa çıkabilmeleri, mesleki durumları
sorunlarını çözmede kullandıkları yollar, eğer çocukları varsa
onların bakımı ve yetiştirilmesindeki farklı bakış açıları, ve
cinsel hayatlarındaki yetersizlikler ve uygunsuzluklar
sayılabilir.
Evliliklerdeki sorunlar hamilelik, düşük ya da kürtajlar, çocuk
sahibi olma, ağır hastalıklar, hastanede yatırılma, yoğun ekonomik
sıkıntı dönemleri, mesleki konumdaki değişimler, yeni bir yerleşim
yerine taşınma (özellikle bizim toplumumuzdaki ataerkil yaşam
düzeni, ekonomik sorunlar , evlenen gençler ve ebeveynleri
arasındaki sınır sorunları nedeniyle evlendikten sonra gençlerin
erkek tarafıyla ya da onlara çok yakın bir yerde yaşamaları
şeklinde), emeklilik gibi kişilerin hayatını etkileyebilecek pek
çok değişim sonrasında başlayabilmektedir.
Kişilerin çocuklarının hastalanmaları ya da daha ağırı çocukların
kaza ya da hastalık sonucu ölümü sonrasında da boşanmalar
artmaktadır.
Evlilikte sorunlara yol açan cinsel sorunlar: Kadınlarda
vaginismus, anorgazmi ; erkeklerde erken boşalma ve erektil (cinsel
organda sertleşme)fonksiyon bozuklukları sayılabilir. Bunlar yüksek
olasılıkla psikolojik kökenli olup, tedavi edilebilir sorunlar
arasındadır. Eğer kişilerde eşcinsel bir yönelim varsa ve buna
rağmen toplumsal baskılar yüzünden evlilik yoluna gidilmişse,
sorunların çözümü zorlaşmaktadır.
Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha
önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan tacizlerle ilişkili
olabildiği gibi, aile içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından
doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma yanlış bilgilerden
edinilmesi, ailede karşı cins ile iletişimin katı bir şekilde
sınırlandırılması ve korkutulması ile gelişebilmektedir. Gençler bu
nedenlerle genellikle evlendikleri zaman karşı cinsle ilk
cinselliklerini yaşamakta, bu da aşırı heyecan, performans
kaygıları ve korku ile sorunlu cinsel girişimlere yol
açmaktadır.
Bazen de gençler arkadaşlarının ya da bazı akrabalarının telkini
ile paralı uygunsuz cinsel ilişkilere girip, ilk deneyimlerde
olumsuz yaklaşımlarla karşılaşmakta, bu durum kendi performans
kaygılarını arttırmaktadır. Bireyler cinsel açıdan sorunlar
yaşıyorsa, bunların tedavilerini birlikteliklerinin erken
aşamalarda yaptırmalı bugünkü işlerini yarına bırakmamalı ve
eşlerini yıpratmamalıdırlar. Cinsellik sıklığı ve şekli her iki
kişinin ortak isteği doğrultusunda olmalıdır. Cinsellik sevgi ile
birleştirilmeli , mekanik bir eylemden çok, adeta bir güzel
sanatlar gösterisi şekline dönüştürülmelidir.
Farklı sosyokültürel düzeyler: ( farklı dinler, milletler,
mezhepler,farklı sosyoekonomik düzeye sahip aile yapıları gibi)
birbirlerinden çok farklı sosyokültürel değerlere ve yargılara
sahip olduklarından evlilik sorunları yaşayabilirler. Bireyler
çevreden gelebilecek baskı ve zorlamalara göğüs gerecek yapıda
değiller ve bunun için gerekli maddi ve manevi güçte değillerse
,birbirlerine ve evliliklerine sahip çıkamayabilirler. Ancak her
ikisi de çevrelerine gerekli sınırları koyabilmek için yeterli
birikime ve kişilik yapılarına sahipse, evlilikleri çok mükemmel de
olabilir
İletişim düzeyleri: Eşlerin birbirleriyle kurdukları sözel ve vücut
dili olan iletişim (birbirleriyle az konuşmaları, dertlerini
paylaşamamaları gibi) yetersiz ve kalitesizse gene evlilik
sorunları erken dönemlerde başlayabilmektedir. Eşler birbirleri
yanında ağlayabilmeli, sevgilerini her şekilde dile
getirmelidirler. “Seni seviyorum” demenin sözel olmayan bin bir
çeşit yolu vardır ( ufak bir hediye, değişik bir yemek, ona
yollayacağınız güzel bir yazı ya da resim, eşinizin sevdiği bir
demet çiçek, hafta içi ya da sonu birlikte yapacağınız ufak bir
gezi vb.) Sabah ayrılırken birbirinizi öperek, başarılar dilemek,
eşiniz eve geldiğinde kapıda sevimli bir yüz ifadesi ile , güzel
giysiler içinde karşılamak, bunlar arasında sayılabilir.
Ayrıca eşler birbirlerine sadece kendilerine ait, birbirlerinin
hoşuna giden bir takım güzel hitaplarla seslenmeyi alışkanlık
haline getirmelidir ( bir tanem, bebeğim, aşkım vb). Eşler
beyinlerini ayakları altına almadıkları sürece bunları
bulabilirler. Ancak beyinlerimizi çöpe atmamız,ne yazık ki
televizyonla aşırı derecede haşır neşir olmak, anlamsız gururlar
şeklinde bunun en çok görülen sebeplerden biri olmaktadır.
Her evlilik aslında bir konfederasyon modelinde olmalıdır. Eğer
çiftleri oluşturan bireylerden biri diğerinin haklarını çiğniyorsa,
onun özgürlük alanına müdahale ediyorsa, kararlar sürekli tek
tarafın isteği doğrultusunda alınıyorsa, evlilikler çıkmaza
girmektedir. Her kurum gibi evlilik de demokratik bir şekilde
yürütülmelidir.
Zamanın paylaşımı :Evliliklerde bireyler sürekli olarak her şeyi
birlikte yapmak zorunda olmamalıdır. Mutlaka birlikte vakit
geçirecek aktiviteler de olmalıdır ancak bireyler zaman zaman kendi
arkadaşları ve çevreleri ile de birbirlerinden ayrı zamanlar
geçirebilmelidirler. Bu bazen orkestrayı dinlemek bazen de tek bir
enstrümandan oluşan solo albümleri dinlemek gibidir. Kişi kendine
tanıdığı hakların aynısını eşlerine de tanımalıdırlar. Aksi halde
efendi-köle ilişkisi olur ve bu ilişkilerin temeline dinamit koymak
ile eşanlamlı hale gelir.
İş ve çevrenin aile hayatınıza olumsuz yönde etkilerinin
engellenmesi: İnsanların günlük hayatları bir parça sirklerde
göstericilerin 4-5 topu bir arada havada döndürmesi davranışı
gibidir. Her top belli bir sürede elde tutulmalı yada dokunmalı ve
birbirleriyle aynı hız ve doğrultuda atılmalıdır. Toplardan birisi
elde fazla tutulur ya da yavaş atılırsa, diğer toplarda
düşmektedir. Benzer şekilde eğer kendine, eşine, mesleğine ve
çevresine yeterli zamanı ayırmazsa, bunlardan biri bile aksasa
diğerleri de zaman içinde zarar görmektedir.
Gene benzer şekilde sadece arkadaşlarınızı ön plana alıyor, eve geç
geliyor, eğlencenizin tümünü eşiniz olmadan yapıyorsanız gene
sorunlar yaşayabilirsiniz. Mutluluğunuz başkalarının mutsuzluğu
üzerine kurulmamalıdır. Herkesin yeri ayrıdır ve hiçbiri
diğerlerini yok etmemelidir. Aşırı işle haşır neşir olmak evinizi
ihmal etmenize yol açıyorsa, iyi bir eş ve iyi bir anne-baba
olamazsınız. Bunun faturasını da uzun erimde çok daha pahalıya
ödersiniz. Evlilik sorunları, çocuklarınızla sorunlar, sağlık
sorunları ile karşılaşabilirsiniz.
İşte yaşanan sorunlar eve, evde yaşananlar işe taşınmamalıdır.
Çevrenizden duyduğunuz her şeyi eşinize, eşinizden duyduğunuz her
şeyi de çevrenize taşımamalısınız. Aksi halde çözümü çok zor
düğümler atarsınız Evin maddi gereksinimlerini karşılamak işin
sadece bir yönüdür. Evin manevi, sevgi gereksinimi de
karşılanmalıdır. Eş ve çocukların sadece paraya değil sevgiye de
gereksinimi vardır.
Sadece eşe yoğunlaşmak: Bütün hayatınızı da eşinizin üzerine
kurmamalısınız, her şeyi ondan beklememelisiniz. Kendiniz de
yaptığınız uğraşlar ve çevrenizle ilişkilerinizden doyum
sağlayabilmelisiniz. Aksi halde eşinizi kıskanır, onun hayatını
kısıtlamaya başlarsanız evliliğiniz tehlikeye girer. Kendi
yağınızla kavrulmayı da öğrenmelisiniz.
Eski konumdan (çocukluk) yeni konuma (erişkinlik) geçişin idraki:
Artık siz yeni bir ailede yaşıyorsanız o kurumun sağlığı için
,gelecekte sizden daha kültürlü,sağlıklı ve mutlu yetiştireceğiniz
kişiler için mücadele etmelisiniz. Hayatınızın daha yüksek bir
olgunluk basamağını aşmış bulunmaktasınız.
Buna rağmen hala eski evinizin küçük çocuğu gibi davranırsanız,
anne-babanızın sizin hayatınızı istedikleri gibi karışıp
yönlendirmesine izin verirseniz, kendi prensipleriniz ve
yöntemlerinizle hayatınızı sürdüremezseniz gerekli olgunluğa
ulaşamamışsınız demektir, bu da evliliğinizin kalitesizleşmesini
sağlayacaktır. Kendini evlilik için yeterli olgunlukta hissetmeyen
ya da bu olgunluk düzeyine ulaşamamış kişiler
evlenmemelidirler.
Birbirini tanıyabilmek ve maske takmamak: Özellikle kırsal
kesimlerde erişkin döneme gelen kişiler, ailelerinin kararları
doğrultusunda birbirlerini yeterince tanımadan evlenmektedirler.
Bazı durumlarda ise aile baskısı ile hiç karşı cinsten arkadaşı
olmayan kişiler görüşüp tanıştıkları ilk kişi ile evlenmektedirler.
Bu durumlarda kişiler kendi gerçek özelliklerini saklamakta ve
karşılarındakini maskeler takarak aldatmaktadırlar.
Bunlar sonucunda “cicim aylarının bitiminde” sorunlar başlamakta ve
fertler “bu benim sevdiğim kişi değildi” diyebilmektedirler. Ya
göründüğü gibi olmak, ya da olduğu gibi görünmek en insancıl
yaklaşımdır.evlilik öncesi kişiler birbirlerine karşı açık olmalı
ve olumsuz taraflarını görebilecek sürede ve kalitede
konuşabilmelidirler.
Sınırlarınızı belirlemek ve korumak:Toplumumuzda gençler genellikle
evlenene dek aileleri yanında yaşamaktadır. Bazı durumlarda
evlenecek çağa gelen gençler babalarının yanında çalışmaktadırlar.
Bu gibi durumlarda gençler yeterli güce sahip olamamakta ve adeta
onların eline bakar duruma gelebilmektedirler. Anneler çocuklarını
aşırı kollayıcı olmakta ve onlarda bağımlı bir kişilik oluşturarak,
kendi başlarına yaşayabilme becerilerini ellerinden
almaktadırlar.
Bu gibi durumlarda aileler gençlerle aynı dairede ya da apartmanda
yaşamakta, gençlere sık sık müdahale etmektedirler. Bu gibi
hallerde sınır sorunları yaşanır ve baba-oğul, gelin-görümce,
gelin-kaynana çekişmeleri, damat- kayınpeder ya da eltiler arası
geçimsizlikler yaşanabilmektedir.
Evlilik dışı cinsel ilişki: Evliliklerde çiftlerden her biri
kendini yenileyebilmeli, hayatlarını tekdüzelikten
koruyabilmelidir. Birbirlerini onore etmeli, birbirlerinin
zevklerini küçümsememeli, fikirlerine saygı duymalı, bakımlı olmalı
ve ortak plan ve hedefleri olmalıdır. Kişiler kendilerine değer
vermez ve bakımlı olmazlarsa, ev içinde sevimli , anlayışlı bir
ortam oluşturamazlarsa ya da kendilerinde doyumsuzluklar varsa ,
evlilik dışı cinsel birlikteliklere girişebilirler.
Kimse kimsenin başkasından kaptığı mikropları paylaşmak zorunda
değildir. Bu durumda kişiler kuruma ihanet ediyor demektir
Aldatmanın özrü yoktur ancak, sebepsiz sonuç da olmaz. Her iki
tarafta istiyorsa, sorunların altyapısına inecek derinlikte
terapiler yapılmalıdır. Ancak elemanlardan biri buna isteksizse ,
boşanmaya kararlı ise, zorla güzellik olmaz.
Uygunsuz beklenti düzeyleri: Fertler birbirlerinden çok büyük
beklentiler içinde de olamamalıdır. En mükemmel aşk, sürekli olarak
eğlence içinde kahkahalar içinde yaşama beklenmemelidir. Bu
şekildeki ayağı yere basmayan aşırı romantik beklentiler sizi hayal
kırıklıklarına uğratabilir. Histrionik kişilik özellikleri olan
kişiler sürekli olarak aranılmak, aşırı düzeylerde desteklenmek ve
eşlerinin yanında sürekli olarak bir numara olmak isterler.
Oysa evlilik bir çocuk oyunu değildir, kişi çevresine , işine de
zaman ayırmalıdır. Evlenerek başkasının özgürlüğünü tamamen satın
alamazsınız. Özellikle kızlar ailelerinin içinde bulundukları
gergin ilişkilerden ve zor ekonomik durumlar nedeniyle erkenden
evlenebilmekte ve gerçekçi olmayan beklentileri nedeniyle
“yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” gibi daha olumsuz durumlar
içine düşebilmektedirler. Sadece duyguları ile hareket edenler
hüsrana uğrarlar duygular ve mantık elele yürümelidir.
Otorite mücadeleleri: Evlilik bir güç mücadelesi, meydan savaşı
değildir. Herkes kendi alanını korumalı ve birbirine yaptırımlarda
bulunmamalıdır. Tabii ki, bunun olabilmesi için fertlerin kişilik
sorunlarının olmaması gerekir. “Hep ben haklıyım, o haksız, en
doğruyu ben bilirim, benim sözüm kanun” şeklindeki yaklaşımların
olabildiği narsisistik ve aşırı düzen ve katı prensiplerle
donatılmış olan obsesif kişilikler bir diğerinin üzerinde otorite
kurmaya çalışabilir. Bu da sürekli olarak sürtüşmelere yol açar.
Evlilik bir meydan savaşı değildir. Bu şekilde elde edilebilecek
bir zafer de ancak Pirus savaşı zaferi gibidir. İki tarafta
mücadeleden kırılır. Kazanan olsa bile sağ kalan çok az olduğundan
zaferin anlamı kalmamıştır.
Kadınların biyolojik ve ruhsal olarak zayıfladığı dönemlerin
anlayışla karşılanması: Hamilelik ve emzirme dönemi kadınların en
fazla zorlandıkları dönemler arasındadır. Ayrıca kadınların ayda
bir yaşadıkları mensturasyon (adet) dönemleri kendileri için hem
kan kaybının getirdiği halsizlik. Hem de o dönemde yaşadıkları
hormonel fırtına da demeyelim,kasırgalar onları strese karşı çok
zayıf hale getirir.Bu zamanlarda erkeğin eşini daha anlayışla
karşılaması, evle ilişkisini daha da çok arttırması, yükleri
omuzlaması gerekir.
Eğer babalık ya da anneliği kaldıramayacak olgunlukta olmadığınızı
hissediyorsanız, çocuk sahibi olmamanız gerekir. Gene zor ekonomik
dönemler yaşanıyorken birbirinizi mutsuz edecekseniz, evlenmemeniz
gerekir. Sinirlenince öfkenize hakim olamıyorsanız ( ki ileri
dönemde kalp-damar sorunlarınız olacak demektir), eşinize ya da
çocuklarınıza şiddet uyguluyorsanız, sıkıntılar sonrası içki ya da
bağımlılık oluşturan maddelere boyun eğiyorsanız gene evliliği hak
etmiyorsunuz demektir. Elbette ki eşinizde görüp hoşlanmadığınız
bazı özellikleri, içinizde patlama yapmasını beklemeden
söylemelisiniz.
Ancak bunu yaparken ifadeleriniz ve vücut dilinizi sakin tutmanız,
mantığı rafa kaldırmayıp, aşırı duygusal olmadan hareket
etmelisiniz. Eğer züccaciyeci dükkanına giren bir fil gibi
davranırsanız, bu davranışınız amacından uzaklaşır ve haklıyken
haksız duruma düşersiniz, evliliğinize zarar verirsiniz. Unutmayın
ki, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Çocuklarınız
yaptıklarınızı görüyor, bugün başkasına yaptıklarınız yarın size
uygulanabilir, rüzgar eken fırtına biçer.
Sorumluluklarını bilmek:Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş vb. tek
kişinin sorumluluğu değildir. Eğer kadın da çalışıyorsa, ev
işlerinin yapılmasına erkek de katılmalıdır.çocuğun bakımı sadece
anneye yüklenmemelidir. Eşiniz ve çocuğunuzla gelecekte kurmayı
düşlediğiniz güzel günlerin temelini çok erkenden atmazsanız,
gelecekteki güzel günleri sadece hayalinizde yaşatacaksınız
demektir. Evli çifti oluşturan her bir eleman bu sorumluluklara
katılmalı, görevini ihmal etmemelidir. Ne ekerseniz onu
biçersiniz.
Kendinizi feda ederek, çocuklarınız için evliliği hasbelkader
sürdürmek: Sadece “çocuklarım annesiz ya da babasız büyümesin” diye
evliliğinizi sevgi olmadan sürdürüyorsanız, sorunlu bir evlilik
yaşadığınızdan dolayı da çocuklarınız ruhsal olarak olumsuz yönde
etkilenebilmektedir. Anne,babanın maddi olarak aralarında olup,
manevi olarak yanlarında olmaması çocuklar için daha da örseleyici
olabilir ve onların da kendi evliliklerinde mutsuz olmalarına yol
açabilirsiniz. Bazen ayrı ama mutlu ebeveynler, bir arada her gün
mutsuz çiftlerden daha iyi çocuklar yetiştirebilirler. Çocuğunuz
için her türlü olumsuzluğa rağmen evliliğinizi sürdürmek erken
yaşta tükenmenize yol açabilir ve aslında çocuklarınıza daha az
yardım etmiş olursunuz.
Alkol, uyuşturucu madde ve kumar gibi alışkanlıklar: Eğer eşlerden
birisi bu tür bir alışkanlık içinde ise bunlar maddi, manevi,
sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinden evliliğin
güzelliğini bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla
boşanmalara yol açabilmektedir. Geçmişten gelen birikmiş
sorunlarınızın ve günlük mutsuzluklarınızın çözümünü bu tür zararlı
alışkanlıklar yerine bir psikiyatra terapiye giderek
sağlamalısınız.
Kendi mutluluğunuzun anahtarı sizdedir:Evlilik
akıllı,duygulu,dürüst ve adil insanların işidir. Eğer kişiler
kendilerini karşılarındaki yerine koyamıyorsa yani empati
yapamıyorsa, hep ben haklıyım, eşim haksız diyorsa, suçu
karşısındakilere atıyorsa ( ki bu kişilik bozukluklarının bir
kriteridir), kendine düşen sorumlulukları yapmıyor, çözmek için
çaba sarf etmiyorsa, evlilik için yeterli olgunlukta değilsiniz
demektir ve evliliğiniz yıkılmaya mahkumdur. Sıklıkla çiftlerden
biri daha çokça da kadınlar vücutsal yakınmalarla , bayılma ve
sinir krizleri ile hastane acil birimlerine taşınır, doktor doktor
dolaştırılırlar.
Bu dönemlerde sadece onun değil,sizin de vücutsal ya da ruhsal
sorunlar yaşamanız doğaldır. Keskin sirke küpüne zarar verir bu
davranışlarınız sizin mide-barsak sistemi, cilt sorunları, cinsel
sorunlar, kalp-damar sistemi sorunları gibi psikosomatik sorunlar
yaşamanıza yol açacaktır.Bazen de bu gibi durumlarda kadınlar bir
yere dek sineye çekebilir, eşlerinin yaşı emeklilik yaşına
gelinceye dek bekler ve sonrasında işler tersine döner. Bu kez
kadınlar erkeklerden evin egemenliğini alabilir ve “alma mazlumun
ahını çıkar aheste aheste” atasözündeki gibi yılların intikamını
alabilirler.
Son söz olarak ölümden başka herşeyin çözümü vardır. Hayatta en
kötü şey ileride geçmişte yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız için
“keşke” ile başlayan sözler söylemenizdir. O yüzden ne yaparsanız
yapın, geleceğinizi akıllıca düşünüp, iyice emin olduğunuzda
yapmanız gerekir. Herşeye uzun erimli olarak bakın, ufak şeylere
odaklanmayın. Ayrılmadan önce de birbirinize değişmek için son bir
şans verin, öğrenmenin yaşı ve mekanı yoktur,insan gelişen bir
varlıktır, bir psikiyatr ile evlilik terapilerine başlayın.