Ezgi Asaroğlu'ndan konuşulacak açıklamalar
“Bir Dilim Aşk” dizisiyle kamera önüne geçtiğinde henüz 17 yaşındaydı. Ama asıl çıkışını “Hatırla Sevgili”nin Rüya’sı olarak yaptı.
Sizi oyuncu olmaya yönelten neydi? Yeteneğiniz olduğunu
nasıl fark ettiniz?
- Bu dalda mutlu olabileceğimi düşünen annemdi. Sektöre adım atmamı
sağladı ama birkaç sene hiç ilgilenmedim. Üniversiteye
hazırlanıyordum, teklifleri geri çeviriyordum. Sonra yönetmenliğini
Yüksel Aksu’nun yaptığı “Bir Dilim Aşk” dizisiyle oyunculuğa
başladım.
Genç yaşta bu kadar hızlı bir yükselişi bekliyor
muydunuz?
- Aslında her şey olması gerektiği gibi yavaş yavaş oldu. Hiçbir
projede tesadüfen yer almadım, bilinçli seçtim. Arka arkaya içime
sinen işlerin gelmesi şanstı tabii ki. Ne istediğinizi bilmeniz,
hayattaki duruşunuz ve seçimleriniz, dünyaya bakış açınız gibi pek
çok unsur da etken.
Güzelliğin oyunculukta avantaj olduğu söylenir. Sizce bu
doğru mu? Güzelliğiniz size kapıları açtı mı? Yoksa sadece güzel
bir kız olarak görülüp, yeteneğinizin göz ardı edildiğini
düşündüğünüz anlar oldu mu?
- Güzelliğin sadece görüntüden ibaret olmadığı, küçük yaşlarda
öğretildi bana. Güzellik, artı değerlerle pekiştirilirse anlamlı.
Kendimle barışığım, iyi yanlarımı geliştirmeye, kötü yanlarımı
törpülemeye çalışıyorum ve gerisine de kafa yormuyorum
açıkçası.
ÜNİVERSİTENİN ÇILGIN YANLARINI YAŞAYAMADIM
Henüz 23 yaşındasınız. Yaşıtlarınız hâlâ üniversite öğrencisi veya
hangi alanda kariyer yapmak istediklerine karar vermeye çalışıyor.
Siz ise çoktan yönünüzü seçip, yol almaya başladınız. Çok erken bir
başlangıç olduğunu düşünüyor musunuz?
- Bu benim seçimimdi. Bilinçli tercihlerle iyi projelerde yer
almam, oyunculuğu sevmemi ve devam etmemi sağladı. Küçük yaşta iş
disiplinini öğrendim, dolayısıyla üniversite hayatının sorumsuz,
özgür ve çılgın yanlarını yaşayamadım. Zaman zaman buna özlem
duysam da, oyunculuğu çok seviyor olmam bunu telafi ediyor.
Oyunculuk sayesinde, farklı dünyalarda yaşayabiliyor, farklı
kişiler olabiliyorsunuz. Herkes tek bir hayat yaşarken, siz birçok
hayatı aynı anda yaşayabiliyorsunuz. Bu da fedakârlığa değer
sanırım.
Dizi oyuncularının ne kadar yoğun bir tempoda çalıştığı
malum. Sizin bir gününüz nasıl geçiyor? Kendinize vakit
ayırabiliyor musunuz gerektiği kadar?
- Ülkemizde oyunculuğun ne yazık ki bir mesaisi yok. Özellikle dizi
çekimlerinde, çok uzun saatler çalışmak gerekiyor. Yorucu bir
tempo. Arta kalan vakitleri de ancak dinlenmek için
ayırabiliyorsunuz. Çalışmadığım dönemleri, yeni proje
değerlendirmeleri, kişisel gelişim çalışmaları, biraz dinlenme ve
yakınlarıma zaman ayırma, yapabiliyorsam ortam değişikliği, seyahat
ile dolduruyorum.
GÜÇLÜ, DİK BAŞLI, AÇIK, NET VE SERT
Hayalinizde nasıl rolleri canlandırmak var?
- Her rolde farklı bir yanımı, içimdeki farklı bir parçayı
keşfediyorum. Sınırlarımı zorlamayı seviyorum. Böylece neyi, ne
kadar yapabileceğimi gözleyebilme şansım oluyor. Heyecan verici bir
süreç bu. “Monster”da Charlize Theron’un canlandırdığı karakter
gibi ekrana baktığımda bambaşka birini göreceğim zor ve iddialı
karakterler ilgimi çekiyor. Lars Von Trier’nin ve Michael
Haneke’nin filmleri de, izledikten sonra oradaki rollerden birini
oynama isteği bırakıyor bende. Her insanın içinde zaten birlikte
barındırdığı iyilik ve kötülüğü ve içsel çatışmalarını ekrana
gerçek hayatmış gibi aktarabildiğinizde gerçek başarıyı yakalamış
oluyorsunuz. Seyirciye empati yaptırabilecek yorumu getirmek... Ben
de bunu yapmak istiyorum.
2009-2010 sezonunda üç sinema filminde yer aldınız. Bu
planlanan bir şey miydi? Son filminiz “En Mutlu Olduğum Yer” neden
içinde yer almak istediğiniz bir proje oldu?
- Arka arkaya sevdiğim projelerin gelmesi tesadüf tabii ki...
Seçimler bana ait ama içime sinen üç projenin aynı yıla rastlaması
şans oldu. Hepsi de birbirinden farklı özgün projelerdi. “En Mutlu
Olduğum Yer”de Elif karakterini canlandırdım. Yaşam enerjisi
yüksek, atılgan, maceraperest, özgürlüğüne düşkün bir kız. Güçlü,
dik başlı, açık, net ve bazen de sert... Filmde şehirli iki gencin
beklenmedik bir şekilde tanışıp, birlikte bir seyahate çıkmaları ve
seyahat sırasında gelişen olaylarla birlikte birbirlerini tanıma
süreçleri anlatılıyor. Biraz da büyüme, kendini keşfetme ve aşkı
bulma hikâyesi denilebilir. Alt başlıkları okuyabilen seyirci
filmde pek çok detay yakalayacaktır. Karaktere, yönetmenimizle,
karakterin çocukluğundan bugününe kadar her şeyi, konuşarak
hazırlandım. Beraber masa başında beyin fırtınası yaptık ve çok
faydasını gördük.
Her şart ve koşulda birinin yanında olmak düşüncesi size
korkutucu geliyor mu?
- Hayır, bu kolay yapabildiğim bir şey. Bence paylaşma ve dayanışma
olmazsa, hayatta bir şeyler hep eksik kalır. Önemli olan
bireyselliğinizi kaybetmeden, kendiniz olarak kalabilmek ama
farklılıklardan da beslenebilmek...
KİMİ ZAMAN FAZLA MANTIKLI OLUYORUM
Bugüne kadar yaptığınız en çılgınca şey ne oldu?
- Bilemiyorum, çılgınlık göreceli bir kavram.
Kendinizi ne tarz bir kadın olarak
tanımlıyorsunuz?
- Coşkulu, hayata pozitif bakabilen, kimi zaman hassas ve kırılgan,
kimi zamansa fazla mantıklı ve katı olabilen, özgür ruhuyla
gelişime ve dünyaya açık; paylaşımı seven...
HİÇ OLUMSUZ TEPKİ ALMADIM
Sokakta tanınıyor musunuz? Nasıl bir his bu? Rahatsız ediyor mu
yoksa gururlanıyor musunuz?
- Oyunculuk göz önünde olmayı gerektirdiği için, sokakta tanıyanlar
oluyor tabii. şimdiye kadar olumsuz bir tepki almadım. ışinizi iyi
yapmaya çalışıp, izleyiciye saygı duyarsanız onların da
yaklaşımının ve desteğinin öyle olacağını düşünüyorum.
Boxer