Fatih Altaylı yazdı: "Havada da ifrat ve tefrit"
Habertürk yazarı Fatih Altaylı, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yaşanan uçak tartışmasını köşesine taşıdı.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ile ana muhalefet partisi Genel Başkanı arasındaki “uçak tartışması” Türkiye’deki pek çok mevzuda hatta siyasetteki hemen her konuda olduğu gibi ifratla tefrit arasında gidip geliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılan uçakları ve devlete ait uçak filosunu “fuzuli ve çok masraflı” bularak iktidara geldikleri anda tamamını satacaklarını söylüyor.
Buna yanıt veren Erdoğan ise “Neymiş gelince uçakları satacakmış. Bir defa devlet yönetmenin ne anlama geldiğinden haberin yok. Uçakları sattığın zaman devleti yönetmiş mi oluyorsun! Dünyayı dolaşacaksın, neyle, tarifeli uçaklarla mı?” diyor.
Önce isterseniz özel uçak niye kullanılır ona bir bakalım.
Yıllar önce Türkiye'de bir özel uçak furyası henüz başlamamışken, çok uluslu bir şirketin yönetim kurulu başkanı ile sohbet ediyorduk.
Şirketine ait bir özel uçak vardı ve bunun gerekçesini şöyle anlatmıştı:
“19 ülkede yatırımımız, 40 ülkede ortaklığımız var. Üst düzey yöneticilerimiz ortalama haftada bir bu ülkelere seyahat ediyorlar. En az 5 en fazla 11 kişi oluyoruz. Bu seyahatleri first class uçuşlarla yaptığımız zaman ortalama bilet fiyatımız kişi başı 8 bin dolar civarında oluyor. 10 kişi 80 bin dolar demek. Özel uçakla da hemen hemen aynı paraya uçuyoruz. Buna karşın zamanı çok önemli olan üst düzey yöneticilerimiz zaman kaybetmemiş oluyor. Üstelik nasıl uçarsak uçalım bunu gider olarak vergiden düşebiliyoruz ama zaman kaybını vergiden düşmek mümkün olmadığı için kazancımız oluyor” diye anlatmıştı.
Türkiye’de özel uçaklar bu rasyonel ile mi kullanılıyor bilmiyorum ama Erdoğan’ın da Kılıçdaroğlu’nun da tam olarak haklı olmadığını biliyorum.
Kılıçdaroğlu haklıdır.
Bir devletin tüm bakanları ve hatta neredeyse tüm üst düzey yöneticileri neredeyse helaya bile kiralık veya devlete ait özel uçakla gitmezler.
Bu gereksiz bir şatafat, manasız bir lüks, arsızca bir harcamadır. Hele hele o ülke ekonomik olarak çok da parlak bir durumda değilse.
Her şeyin bir oluru, bir makulü vardır.
Ama bunun çözümü devletin elindeki tüm özel uçak filosunu satmak değildir.
Doğru düzgün bir yönetmelik ile kimin hangi şartlarda devlete ait özel uçağı kullanabileceğini belirlersiniz ve bunun dışındaki kullanımları engellersiniz.
“Bakan bey özel uçak emretti”nin önüne geçersiniz.
Elbette ki, büyük devletlerin devlet başkanları hem güvenlik hem de zaman kaybı açısından özel uçaklar kullanırlar.
Ama hiçbir yerde de Türkiye’deki kadar ölçüsüz bir durum görülmemiştir.
Mesela Almanya’da Başbakanlık ve bakanların resmi seyahatleri için kullandığı bir Airbus A 340 vardı. Uçak sık sık arıza yaptığı ve Merkel bu nedenle G20 Zirvesi dahil bazı toplantılara geç kaldığı için 2019’da iki yeni Airbus siparişi verildi. Bunlardan biri Airbus A 350.
İngiltere Başbakanı’nın da kullandığı bir Airbus A 330 ve bir Airbus A 319 var ama bu uçak Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin envanterinde ve Kraliçe ile Başbakan ortaklaşa kullanıyorlar.
Fransa cumhurbaşkanlarının da bir Airbus A 330’u ve Fransız devlet filosunun 2 Falcon 7X ve 2 Falcon 900’ü var.
Çin Devlet Başkanı’nın bir Boeing 747’si var.
ABD Başkanı’nın 2 Boeing 747’si var.
Türkiye’de ise Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmiş bir Boeing 747, bir Airbus A 340, bir Airbus A 330, bir Airbus A 319 ve bildiğimiz kadarı ile 3 adet de Gulfstream uçak var.
Bu da ekonomisi Türkiye boyutlarında bir ülke için oldukça büyük ve lüks bir filo anlamına geliyor. Yani milli gelirine oranla en büyük filonun Türkiye’ye ait olduğunu söylemek mümkün.
Elbette Türkiye’nin başbakanlarının ya da cumhurbaşkanlarının devlet görevlerinde kullandığı bir özel uçakları olacak.
Ama bunun da bir makul tarafı, bir izanı olacak.
Ne tüm uçaklar satılacak ne de her şeyin en büyüğünden birer tane alınacak.
Fatih ALTAYLI / HABERTÜRK