Fırat Nehri'ne siyanür döktüler
Usta kalem Yılmaz Özdil'in Sözcü Gazetesi'nde yayınlanan bugünkü yazısı...
1930 yılıydı.
Gene böyle güzel bir yaz günüydü.
Yalova çiftliğindeydi.
Bahçıvanları gördü, ellerinde testere vardı… Hayrola?
İki katlı ahşap köşk'ün hemen bitişiğindeki çınar ağacı büyümüştü, duvara dayanmıştı, dalları üst kat penceresinden girmek üzereydi, o dalları budayacaklardı.
“Sakın” dedi, “o ağaç kesilmeyecek, bina kaydırılacak!”
Anlamadılar…
Tekrar söyledi, “O ağaç kesilmeyecek, bina kaydırılacak!”
O tarihlerde hayali bile imkansız olan bu görevi İstanbul belediyesi üstlendi, fen işleri ekibi geldi.
Bina çepeçevre kazıldı, temel seviyesine inildi, tren rayları getirildi, bu raylar santim santim, adeta iğneyle kazar gibi temelin altına sürüldü, iki katlı ahşap bina komple rayların üstüne oturtuldu.
Halatlarla atlara bağlandı, adım adım çekildi, üç günde 4 metre 80 santim kaydırıldı.
Binanın yanına koltuk getirtmiş, üç gün boyunca oradan hiç ayrılmadan tüm çalışmaya nezaret etmişti.
İşçiler çadırda kalıyordu, “Benim için de kurun” dedi, işçilerle aynı şartlarda, çadırda geceledi.
“Yürüyen Köşk” haberi, 10 Ağustos 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı; çok ciddi eleştiri konusu oldu.
Ankara kaynıyordu.