Gönül Dağı'nın Dilek'i merak edilenlerini anlattı

Onu daha önce pek çok dizide izledik ama TRT 1’de yayınlanan Gönül Dağı’nın Dilek’i olarak ayrı sevdik. Bulgaristan’da doğup büyüyen sevilen oyuncu Gülsim Ali İlhan, "Türkiye benim için kaf dağının ardındaki peri padişahının ülkesi gibiydi." diyor...

Gönül Dağı'nın Dilek'i merak edilenlerini anlattı

Akşam Gazetesi'nden Gülcan Tezcan'ın röportajı...

Payitaht Abdülhamid’den sonra yine bir TRT dizisinde rol alıyorsunuz. TRT ile çalışmak bir oyuncu için nasıl bir deneyim?

Gönül Dağı dizisi benim TRT 1’de yer aldığım dördüncü projem. Daha öncekiler tarihi projelerdi. Seddülbahir 32 Saat, Diriliş “Ertuğrul” ve "Payitaht “Abdülhamid” . Tarihimizi anlatan, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tanıtan değerli işlerde rol alabilmek benim için gurur verici. TRT 1 ailesinin bir parçası gibi hissediyorum artık kendimi…

Gönül Dağı’nı seyirci çok sevdi. Ekibinizin sosyal medyaya yansıyan enerjisi de çok güzel. Peki oyuncu olarak bu projede sizi en çok etkileyen duygu nedir?

Bizim projenin gerçekten çok yüksek, samimi ve temiz bir enerjisi var. Karakterler rengârenk, herkesin hikâyesi bambaşka ama nihayetinde de birbirine bağlı. Seyircilerimizin bildiği gibi, her bölüm bir karakterimizin hikâyesine yoğunlaşıyor senaryomuz. Böylelikle seyircimizin bütün karakterleri yakından tanıma, hikâyelerine tanık olma fırsatı oluyor.

Bir de anlatım dilindeki o masalsı tarafı beni çok etkiledi. Sanırım seyircimizin projemizi sahiplenmesinin sebeplerinden biri de bu, içinde kendi masallarından tanıdıkları bir şeyler bulmaları…

Dilek gibi sevilmek doğrusu her kadına nasip olmaz. Dilek’i kıskandığınız oluyor mu?

Babasının yokluğu ve annesinin mesleği gereği zaten Dilek sevgiye muhtaç bir karakter. Ve yıllar sonra tanıdığı, bildiği biriyle karşılaşınca o da karşılıksız kalmıyor. O da tüm sakladığı sevgi, sahiplenme, yardım etme duygularını Taner’e yüklüyor. Taner’de anlam buluyor. Taner’i o kadar çok seviyor ki, sırf hayallerini gerçekleştirsin, ona zarar vermesinler diye ondan ayrılıyor. Ben seni uzaktan sevmeye mahkûm edildim diyor. Baktığımızda bunu yapmak yürek ister. Bana göre Taner de çok şanslı. Dilek gibi bir genç kıza denk gelmek böyle güzel ve saf bir şekilde sevilmek zor bu zamanda.

Gönül Dağı’nın kadınları hakkında neler söylersiniz?

Aileden biri gibiler sanki… O kadar gerçek ve tanıdıklar ki izlerken bir akrabana, bir yakınına benzetmemek mümkün değil. Sanki aileden birini, televizyondan seyrediyor gibi samimi ve içten...

Bulgaristan’da doğup büyümeniz oyunculuk serüveninizde size ne tür artılar kattı?

Bunu hiç düşünmemiştim, belki de bazı konularda farklı iki bakış açısına sahibim. Oradan, çocukluğumdan çok fazla arkadaşım var, oranın kültürü, yaşayışı örf ve adetleri bizimkinden farklı, o yüzden bazen bir olayı bir konuyu değerlendirmeye çalışırken birbirinden farklı iki bakış açısına sahip olabiliyorum. Bu da kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaj oluyor.

Bulgaristan’da iken oradan baktığınızda Türkiye nasıl görünüyordu? Buraya geldikten sonra sizi şaşırtan ya da etkileyen neler oldu?

Türkiye benim için kaf dağının ardındaki peri padişahının ülkesi gibiydi. Çocukluğumda, hayalini kurduğum her şey oradaydı ve büyüdükçe aşkım da büyüdü. O dağı aşıp buraya varmak hiç de kolay olmadı ama sonunda vardım, çocukluk hayallerimin geçtiği yer olan anavatanıma, ülkeme, İstanbul’a. O kadar çok seviyorum ki yıllardır burada yaşıyor olmama rağmen ilk günkü gibi heyecan duyuyorum. İlk geldiğim zamanlarda hissettiğim bu kocaman şehirde küçücük olmanın verdiği korku, artık biliyor olmanın getirdiği rahatlıkla daha büyük bir aşka dönüştü içimde. Bazen bazı sebeplerden dolayı biraz uzak kalsam trafiğini bile özlediğimi hissediyorum için için.

Röportajlarınızdan birinde Türkçe’yi, Türk dizilerini izleyerek öğrendiğinizi söylemiştiniz. Hangi dizileri izlerdiniz o dönem?

Tam olarak öyle sayılmaz, ben Türk bir ailenin kızıyım Türkçe’yi zaten biliyordum fakat bizim oralarda bazı kelimeler, ifadeler ve söylenişler arasında farklar vardır. Sizden biri gibi konuşmayı dizilerden öğrendim demek daha doğru olur. Şöyle bir düşününce çocukken seyrettiklerim arasında ilk aklıma gelen diziler Dudaktan Kalbe, Gümüş ve Unutulmaz.

O yıllarda izlediğiniz oyuncularla, bu mesleğe başladıktan sonra birlikte kamera karşısına geçtiniz mi? Bu tür karşılaşmalar oldu mu?

Evet ufak bir kızdım izlediğimde, bana çok ulaşılmaz ve uzaktılar ama hayat öyle sürprizlerle dolu ki gün geldi aralarından bazılarıyla birlikte çalışma fırsatım bile oldu. Tıpkı bir rüyanın içinde yaşamak gibi gerçekten çok güzel bir his.

Sizi çoğunlukla dönem dizilerinde izledik. Bu bir tercih miydi yoksa fiziğinizin getirdiği bir avantaj mı oldu?

Daha önce de bahsetmiştim dönem filmlerine ve dizilerine olan hayranlığımdan, hatta daha geçenlerde yine bir dönem dizisini izlemeye başladım. Ben çok seviyorum dönem işlerini, tekrar yaşamamızın mümkün olmadığı o dünyayı izlemeyi ve içinde olmayı çok seviyorum. Kostümler, dekorlar, eşyalar beni alıp bambaşka bir zamana götürüyor. O zamanda yaşadığımı hayal ediyorum. O büyülü atmosfer beni cezbediyor. Kariyerim için özellikle tercih ettiğim bir şey değil, kısmet böyleymiş desek daha doğru olur.

Oyuncu olarak hangi hikâyelerde yer almayı daha çok seviyorsunuz? Sinema ile ilgili projeleriniz, hedefleriniz var mı?

Şimdiye kadar oynadığım işlerin hepsinin yeri bende ayrı. Her karakteri ve canlandırdığım hikâyeyi çok severek ve isteyerek oynadım. Ayırt etmek gerçekten zor. Sinema sektörü şu an tüm bu yaşadıklarımızdan dolayı ne yazık ki pek mümkün görünmüyor bunun farkındayım. Ama dijitalde değişik bir projede yer almak isterim. Güçlü bir kadın kahraman hikâyesi belki de... Bugüne dek kariyerim için tek bir isteğim ve hedefim oldu, o da, nasıl bir hikâyenin içinde yer alırsam alayım insanların canlandırdığım karakterlere inanmalarını, onları sevmelerini ve benimsemelerini istedim. Hepsi bu.