Gündüz kuşağında akıl fikir bayır aşağı!
Gündüz özellikle kadınlara yönelik programlar artık "Kardeşim elinde kumanda var istemiyorsan değiştir" faslını çoktan geçti.
Seviye su basmanı civarında...
Televizyon "aptal kutusu" tanımlamasını hiç bu kadar hak etmemişti.
İşin fenası bu bayağılık durumları bulaşıcı bir hastalık gibi.
Toplumun yakasına yapıştı bırakmıyor.
Okumuşu, okumamışı, cahili, uleması gözü iliştiğinde ekran karşısından ayrılamıyor.
Gece kondurduğumuz evimizde kavganın, dövüşün, ağız dalaşının, dedikodunun eksik olmadığı mahallede komşularımızı gözetliyoruz sanki.
Sabahları magazin programlarının bazılarında sadece kendi aralarında gülüp eğlenen ve izleyici tarafından neye güldükleri asla anlaşılmayan insanlar mı ararsın...
Tarihte yaşanmış bazı olayları sadece dizilerde görüp, yana-yakıla Şehzade Mustafa'ya sabaha kadar ağlayıp vicdan sömürüsü yapan mı ararsın...
Asıl mesleği gazeteci(!) olmasına rağmen, mesleği ile uzak-yakın alakası olmayıp, rüzgarı arkadan almayı kendine şiar edinmiş ve küçük dağları ben yarattım diyen soğan cücüğü mü istersin...
İzleyiciyi aptal yerine koymak daha sabahın köründe başlıyor yani.
Gerçi gündüz programlarını takip etmek öyle pek parlak bir zeka da gerektirmiyor ya...
Sunucular hangi ünlüyle arası iyiyse onu kayırıyor, kusurlar, yapılan ayıplar görmezden geliniyor. Her geleni ağasın, paşasın, kraliçesin, çok başarılısın diye ağırlamanın adı soru sormak oluyor.
***
Gittikçe çığrından çıkan evlilik programları ve bu programlara katılımcı sayısının fazlalığı ülkenin kültür seviyesinin en büyük göstergesi.
Bir parça aklı, fikri, izanı, onuru, haysiyeti olan insanın orada ne işi var diye düşünmekten asla vazgeçmeyeceğiz galiba...
Ana kız katılıp koca arayanlar, karısının kırkı çıkmadan soluğu orada alanlar, dolandırıcılar (onlar sonradan anlaşılıyor ama iş işten geçmiş oluyor), bir ayağının çukurda olmasına bakmadan gerdek istiyen, demans başlamış dedeler, teyzeler...
Bu "saygılı ve seviyeli" olduğu her fırsatta vurgulanan programlarda iç güveysi olarak kendine kapılanacak yer arayanlar da var, tanışma faslında ilk sordukları soru "sigortan, evin, araban var mı?" diye soranlar da...
Ama sorsan herkes sadece "kendini taşıyacak" iyi kalpli birini arıyor.
"Kendini taşıyacak" aracın markasını veren çıkmadı henüz ama yakındır, bu pespayelikler izleyici gözünde normalleştikçe onu da görürüz.
***
Ya Seda Sayan'a ne demeli...
Sen koskoca Seda Sayan olmuşsun, ekranda gündüz kuşağı denilince ilk akla gelen isimsin...
Yakışıyor mu şu gelin-kaynanayı birbirine düşürmeye yönelik avamlıklar...
İnsanları yetenek yarışması adı altında 'şakacıktan' dövüştürmek?
Geçenlerde bir kaynana düştü kafasını yardı da kaldırdılar o utanç verici bölümü...
Gülben Ergen'e gelince, şartları sonuna kadar zorlayarak ve ite-kaka götürmeye çalıştığı bir program, girdaba kapılmış dönüp-dönüp duruyor ama ne hikmetse tam batacakken kendisini kurtaran sihirli bir değnek buluyor!..
Çağla-Alişan ikilisi, 'zararına satış' yapan iflas durumuna gelmiş bir mağazanın satış sorumlusu gibiler 'gömlek olmadı ayakkabı verelim' tadında, sıkılmadan, usanmadan ve hatta yaşadıkları yıkımı görmezden gelerek yılmadan yola devam kararı almışlar!...
Kısacası, gündüz programları, riyakarca ve adamına göre konuşmakla ve bu seviyede devam ederse hepimizin bir psikoloğa ihtiyacı olacak.
İnsanların ekrana çıkıp kendilerini rezil etmelerini neden bu kadar hevesle izliyoruz, bunu bize, olur da danışırsak uzmanlar söyleyecek.
Herkese akıl, fikir ve iyi seyirler dilerim...
Sacit ASLAN