Hasan Karacadağ Elif Aktuğ'a konuştu
Art arda çektiği korku filmlerinde dini öğeleri kullandığı için eleştirilen yönetmen Hasan Karacadağ, Elif Aktuğ'a konuştu..
- Filminizi seyretmedim kusura bakmayın çünkü korku
filmlerinden ödüm kopuyor! Belki de korku hikâyeleriyle büyüdüğüm
içindir. Sizin çocukluğunuz nasıldı?
Çocukluğum
Diyarbakır ve Ankara'da geçti. O dönem, içinde bulunduğunuz
atmosfer ve anlatılan masallar çok önemlidir. Gençliğim de
Japonya'da geçti, çok mistik bir yerdir ve hep bu konular
konuşulur. Orada bir kuantumcu çok rahat cinlere inandığını
söyleyebilir. Kimse de yadırgamaz. ABD'de Uzaylılara inanıyorum
diyen Steven Spielberg'i yadırgamamaları gibi. Çocukken tanıştım
cin kelimesiyle, bir kadının içine girdiği söyleniyordu. Sonradan
hatırladım, yoksa sinema okuyup korku filmlerine yöneleyim diye
düşünmemiştim.
- Neden Japonya'ya gitmiştiniz?
Gülhane'de Tıp okuyordum, askeri öğrenciydim. O dönem GATA'da
askerlik tarafı bilim tarafından daha ağır basıyordu. Yurtdışına
gitmek istedim, Japonya'yı seçtim. Zaten Japonca kursuna gidiyordum
ve ilgim vardı onların kültürüne. Samuray filmlerini çok severdim.
Tıp okumaya gittim, sonra da yönetmenlik okudum. Halka'nın dizi
versiyonunu çeken ünlü yönetmen Chisui Takigawa'nın asistanlığını
yaparken, kendi ilgimi fark ettim. Onlarca sahne öneriyordum,
beynim aşırı derecede fikir üretiyordu. Oraya hiç gitmeseydim korku
filmi de çekmezdim aslında. Sinema okullarında korku küçümsenen bir
daldır. Baktığınız zaman Spielberg'in 6 tane korku filmi var,
Martin Scorsese'nin de vardır. Gore Verbinski, Halka'dan sonra
Karayip Korsanları' gibi tarihin en yüksek gişe getiren filmini
çekmiştir. Korku filmini çok iyi çeken bir yönetmene her işi teslim
edebilirsiniz. 6. filmimi çekmek üzereyim, seyirci de hep daha
fazlasını istiyor.
- Daha fazla korkmak mı istiyor?
İnsan beyni kendini analiz etmeye ve test etmeye çok dayanıklıdır.
İnsan başına gelen bir durumla sahnede gördüğünün farkını hemen
ayırt eder. Korku filmi seyretmek, içinde kan ve vahşet yoksa,
bünyeye zarar vermez. Heyecan ve zevk verir.
- Doğu'da izlenme oranı nasıl, daha çok kimler korkuyor
filmlerinizden?
Doğu'daki rakamlar çok yüksek, orada insanlar yatkın bu tarz
hikâyelere. Oradaki bir cin mezarlığından bahsettiler, yeni
filmim de bu konu üzerine.
- Cinler kaç yaşında ölüyor?
2 bin 500 yaşına
kadar yaşarlar, İslamiyet'teki tanımı bu. Düşünsenize Hz.
Muhammed'i gören cinler var, onlara Sahabi Cinler denir. İlk
Müslüman cinler de hayatta şimdi. Anadolu'nun her yerinde hikâyeler
var. Kadınlara musallat olan cinler var. Cin seanslarına katıldım,
gözümle de gördüm bazı olayları.
- Filmde de kullandım gerçek cin görüntüsü
demiştiniz!
Fiziksel olmayan bir şeyin gerçek olduğunu ispat etmek zordur. Bir
rüya anlattınız diyelim, gerçek olup olmadığını bilemeyiz.
- Dini öğelerin kullanılması kimi rahatsız
ediyor?
Kaynağın nedir diye soruyorlar? Kur'an-ı Kerim'dir kaynağım.
Cehalet görüyorum insanlarda, tabu olarak görüyorlar. Kur'an'da
Cinleri araştırmayın diyen bir tane bile ayet yoktur. Üç harfli
demek de nedir? Öyle olsa, söylenmemesi gerekse Allah neden
ayetinin adını Cin' koysun? Kur'an, cinlere de inmiştir. Hz.
Süleyman'ın sarayını cinlere yaptırdığı yazar.
- Korku öğesi olarak gösteriyorsunuz, bunu istemiyor
olamazlar mı?
Şeytan, cin kabilesinden bir varlıktır. Doğumdan ölüme kadar
kötülük yapan cinler var. Sinemacı olarak malzememe bakarım, bir
grup cin var, insanlara kötülük yapıyor. Sağlıklarını bozuyor,
hayatlarını allak bullak ediyorlar. Ben inancı test etmiyorum ki,
fantastik malzeme çok güzel.
- Dinden soğuttuğunuzu düşünüyorlar bence.
Din, Allah ve korku kelimesi yan yana gelebilir mi? Elbette gelir,
Kur'an'daki cehennem ayetleri cennet ayetlerinden fazladır. Allah
dehşetten, korkudan, cehennemden ve cezadan bahseder. Çok
araştırdım. Filmlerimde kullandığım büyü malzemeleri de gerçektir.
Korku evrenseldir ve filmlerimin dünyada da ilgi görmesi bu
sebepledir.
- Bir cin seansına katıldım demiştiniz.
Cinler ürperterek konuşurlar, bana Japonya'da yaşadığım evi
anlatmıştı. Bilmesi imkânsızdı, çektiğim sıkıntıları anlattı.
- Korku filmlerine gülüyor da seyirci!
Doğrudur, gerçekçi olmayan sahne varsa güler, bazıları siniri
bozulduğu için güler, kimi de delikanlılık taslamak için. Ancak
benim filmlerimde gülmeleri zor, çünkü ayağını denk al' derim bir
yandan. Bizim insanı başka türlü korkutamazsın. Kendi hikâyemiz ve
kendi korku unsurlarımız olmalı.
Dede Korkut'un torunları neden korkutamaz?
UĞUR VARDAN / SİNEMA YAZARI
Tespitlerimize önce bir Kelime oyunu'yla girelim:
İlginçtir en eski epik destanlarını Dede Korkut'a (!) bağlayan bu
coğrafyanın sineması, tarihi boyunca en az ilgiyi Korku ve
gerilim' türüne göstermiştir. Bazı sinema tarihçilerimiz bu tavrın
nedenini tür'ün küçük görülmesiyle açıklar (ki haklı oldukları yan
vardır; çünkü sinemamız genelde ya aşkla ya da ağır sosyal
problemlerle uğraşmayı yeğlemiştir). Bense asıl ilgisizliği iki
temel unsura bağlamaktan yanayım. Öncelikle bizde bu tür filmleri
besleyen edebiyatta bir problem vardır; bu türün romanları,
hikâyeleri neredeyse yok denecek kadar azdır ve de olası' bir
edebiyatın hayatta da karşılığı yoktur. Çünkü bu topraklarda
planlanmış cinayetler'den çok öfke patlamasına bağlı eylemler
yoğunluktadır. Öte yandan seri katillerimizin yokluğu da Kuzuların
Sessizliği'ne ya da Se7en'a ilham kaynağı olacak vakalar sunmaz.
Bu durumda da sinemamızın tek tük korku ve gerilim örnekleri, genel
bir toplama ulaşmaz. Fakat asıl ikinci temel unsur, atmosfer
yaratma meselesidir. Bizim sinemamızda güçlü atmosfer yaratmak
konusu bence yeni yeni başarılan bir iştir. Böylesi yapıtlarda
atmosferi kuramazsanız, kendi içindeki inandırıcılığı en baştan
kaybedersiniz.
Bir de vampirlerin, kurt adamların, yaratıkların ait olduğumuz
kültür içinde karşılıklarının olmaması da meseleyi Kökü dışarıda'
bir hale sokar.
Peki, yerli öğeler' işe yarar mı? Son dönemde dini açıdan konuya
vâkıf bazı yönetmenlerin bu yönde çabalarına rastlıyoruz. Lakin bu
kez de Konuya vâkıf ama sinemaya o kadar vâkıf olmayan' filmler
karşımıza çıkıyor. Ve işin kötüsü bu filmler inandırıcı olmak bir
yana komik kaçıyorlar. Ama ben genç kuşak içinde korku ve gerilim'
meselesine kafayı takan yönetmenlerin
kayda değer yapıtlar üretme potansiyellerine inanıyorum.
Cinlerle alakalı enstitü kurulmalıdır
ALİ RIZA DEMİRCAN / İLAHİYATÇI
Biz insanlar Rabbimize ümit ve korku içinde olmalı fakat ümide
daha bir ağırlık vermeliyiz. Cinler Allah'ın onayı dışında doğrudan
zarar veremezler. Cinlerin azgın kolları ile insanlara musallat
edilen şeytanların Allah'a îman eden ve O'na güvenenler üzerinde
bir egemenliği yoktur. Kur'ân'da insan ve cin şeytanlarından
Allah'a sığınılması öğütlendiğine göre özellikle İslâmî çizgiden
sapmış sığınmasız insanların kısmen zarar görebileceklerini kabul
edebiliriz. Nitekim karı-kocanın birbirinden koparılabilecekleri
gerçeği Kur'ân'da örneklendirilmektedir. Buradan hareketle bazı
cinlerin değişik yol ve yöntemlerle kısmî zarar verebileceklerine
de inanılabilir. Bu konuda araştırıcı bir enstitü kurulması
gereğini savunanlardanım. İnsanlar bilmedikleri konulara ilgi
duyarlar. Bu ilgiyi sömürerek yalnızca korku üzerinde yoğunlaşan
filmler yapılması doğru görülemez. Hele hele yarı ilahlaştırılan
kâfir-zalim cinlerin istedikleri insanlara zarar verebilecekleri
yargısına vardıracak filmler üretmek haramdır. Cin konusu ve ona
bağlı olarak korku teması da işlenebilir. Ama cinlerin Müslümanları
ve iyilikseverleri olduğuna da vurgu yapılmalı ve onların Müslüman
kardeşlerimiz olduğu dile getirilmelidir
İnkârcı azgınlarından
Allah'a sığınılması gereğine de vurgu yapılmalıdır. Bahsi geçen
filmlerin hiçbirini görmedim. Bu sebeple ayrıntıya giremiyorum.
Allah yardımcımız olsun.
ELİF AKTUĞ / AKŞAM İNTERNET SİTESİ