Hayatın ilk 28 günü

Hayatın ilk 28 günü

Hayatın ilk 28 günü

Hücre seviyesinde başlayan yaşam döngüsünün birinci ve kolay olan bölümü tamamlanmak üzere... Gerçekleşecek doğumla birlikte 9 ayı aşkın süredir anne karnındaki rahat ortamda devam eden yaşam artık tek başına sürdürülmek zorunda. Önce nefes almak öğrenilecek, sonra beslenme ve sırasıyla diğerleri....

Hayatın ilk 28 günlük dönemi “yenidoğan” dönem olarak tanımlanıyor ve bahsettiğimiz serüvenin ilk sınavı da bu dönemde veriliyor. Anne karnındayken son derece rahat bir ortamda ve bütün ihtiyaçları anne tarafından karşılanan bebeğin göbek kordonunun kesilmesiyle birlikte, artık tüm dengelerini kendisi sağlamak zorunda.
Anne karnındayken kapalı olan akciğerler ilk nefesle birlikte açılıyor, bebek nefes almaya başlıyor, kanındaki oksijen oranı hızla artıyor ve göbek kordonu kesildiği için birçok metabolik dengeyi kendi kendine sağlamaya çalışıyor. Doğumdan sonraki birkaç gün bebek için yeni dünyaya uyum dönemi olarak geçiyor.

Ancak her 10 sorunsuz hamileliğin bir tanesinde doğumda bebeğin adaptasyon için yardıma ihtiyaç oluyor. Toplamda da 100 tane sağlıklı ve sorunsuz gebenin 1 tanesinin doğumunda bebeğe kalp masajı yapmak ya da akciğerlerine hava göndermek için solunum cihazına bağlamak gibi işlemlerin yapılması gerekebiliyor. Acıbadem Hastanesi Bakırköy, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı, Neonatolog Dr. Murat Palabıyık, doğumda oluşabilecek sorunların önüne geçebilmek için her doğumda mutlaka ve mutlaka sadece bebekle ilgilenmek üzere bir doktor ve hemşirenin hazır bulunmasını önerdiklerini söylüyor. Acıbadem Hastaneler Grubu olarak bu kurala mutlaka uyulduğunun altını çizen Dr. Palabıyık, bebek doğar doğmaz oksijenlenmenin sağlanması gerektiğini vurguluyor. Dr. Palabıyık şöyle konuşuyor:
“Hayatın ilk birkaç dakikası içinde yapılması gereken işlerin doğru yapılmamasından kaynaklanan birçok ciddi problem yaşanabilir. Oksijenlenme süreci gecikirse, başta beyin olmak üzere bütün organlar zarar görüyor. Oksijenin azalması, karbondioksit miktarının artması asidoz denilen bir tabloya yol açıyor ve beyin hücreleri ölmeye başlıyor. Beyin hücreleri kendisini yenileyemediği için yerine yeni hücreler konamıyor.Bu asfiksi dediğimiz durumun sonucunda bedensel ve zihinsel gelişim geriliği, epilepsi, okul başarısızlıkları ya da en kötüsü spatisite gibi ileriye yönelik pek çok sorun oluşabiliyor.”

Anne sütü bebeğin sağlık sigortası

Adaptasyon sorunlarının çözülmesinden hemen sonra metabolik olaylar geliyor. Bebek tüm besinlerini anne karnında kordon vasıtasıyla alırken, doğduktan sonra kendisinin beslenmesi ve erkenden anne sütü alması gerekiyor. Dr. Palabıyık’ın verdiği bilgiye göre, bebeğin erkenden anne sütü almasını sağlayabilmek için yapılabilecek en önemli uygulama, bebek ve annenin ayrılmamasını sağlamak oluyor. Bu nedenle de Acıbadem Sağlık Grubu içinde yer alan tüm hastanelerde, en kısa zaman içinde bebeğin emzirilmesi sağlanmaya çalışılıyor. Dr. Murat Palabıyık, bebeğin doğar doğmaz anne sütü almasını bir çeşit sağlık sigortası olarak ifade ederek, “Annenin memesinde bulunan süt, annenin tüm bağışıklık sisteminin hücrelerini içeriyor. Ve mikroplara karşı müthiş bir koruma sağlıyor. Dolayısıyla bebek, doğduktan sonra ilk saatlerde kolostrum dediğimiz ilk sütü alırsa birçok hastalığa karşı korunma sağlanmış oluyor” diyor. Dr. Murat Palabıyık, Acıbadem Sağlık Grubu’nda düzenlenen hamile eğitim programlarında tüm bu ayrıntıların anne ve baba adaylarına aktarıldığını ve bilinçli bir ebeveyn olmaları için ilk adımı atmalarının sağlandığını ifade ediyor.

Aile, çocuk doktoruyla ne zaman tanışmalı?

Olayın son derece önemli bir başka püf noktası ise, anne ve babanın çocuk doktoruyla tanışma zamanı. Dr. Murat Palabıyık, ideal tanışma zamanının doğum öncesinde, doğuma yakın bir zaman diliminde gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor. Böylece hekim ve aile arasında güven mekanizması işlemeye başlıyor, anne çok daha rahat doğuma giriyor.
Bebek izlemleri sırasında bebekte ya da annede bir sorun çıktıysa ve bu sorun nedeniyle gebelik beklenenden daha önce sonlandırılacaksa ya da bebek riskli bir bebek olacaksa, çocuk doktoruyla anne ve babanın iletişimi o noktada daha bir önem kazanıyor. Doğum sonrasında ilk dakikalar, saatler çok önemli ve herşeyin senkronize yapılması gerekiyor. Bebeği izleyen ekip doktor, bebek hemşiresi ve bebeğin ailesinden oluşuyor. Dr. Murat Palabıyık ailenin her zaman bu ekibin önemli elamanı olarak görev aldığını ve doktor ve hemşirenin başarısının bir anlamda ailenin de başarısına bağlı olduğunu söylüyor. Bu uyumu sağlamak için doğum öncesinde iletişimin mutlaka sağlanması gerekiyor.

Sütün gelmesi için bebek anneye yardım ediyor

Bebek doğduğunda, çocuk doktoru bebeği alarak ilk solunumun başlaması için gerekli işlemleri yapıyor. Islak bir ortamdan kuru bir ortama geçen bebeklerin çoğu, kurulanır kurulanmaz ağlamaya başlıyor, ciltleri pembeleşip, normale dönüyor. Göbek kordonu kesiliyor ve doğum normalse, daha doğum odasından ayrılmadan bebek kurulanıp annenin üzerine yatırılabiliyor. Karnın üzerine yatan bebeklerin bazıları içgüdüsel olarak anne memesini buluyor. Daha doğum masasında bebek anne memesini tutar ve orada emerse anneye çok büyük uyarı yapmış oluyor ve beyin süt üretimi için emir veriyor. Memeden süt gelmeye başlıyor. Bu sebeplerden dolayı sezaryenle doğumdan çok normal doğumu önerdiklerini söyleyen Dr. Murat Palabıyık, normal doğum sonunda  annenin bebeğini çok kısa bir  süre içinde emzirebildiğini vurguluyor. Anne sütüyle beslenmeye başlayan bebek mümkün olduğunca çabuk eve gönderiliyor.

Hastaneden çıkmadan yapılan tarama testleri

Bebek eve gitmeden bazı tarama testlerin yapılması gerekiyor. Bebeklik döneminde hiçbir bulgu vermeyen ama yaş ilerledikçe ortaya çıkan ve bulgu vermeye başladığında tedavisi için çok geç kalınmış olan doğumsal metabolik hastalıkların erken tanısında bu testler ayrı bir önem taşıyor.
Dr. Palabıyık’ın verdiği bilgiye göre bu testlerin başında fenilketonüri ve hipotiroidi geliyor. Bu hastalıklar klinik belirti vermeye başladığında çok geç kalınmış olunuyor ve tedavisi çok güç zeka geriliklerine yol açıyor. Bu sorunlardaki önemli bir kazanım ise, fenilketonürinin tarama testi yapılıp da bebekken tanısı konabilerse, ilk bir ay içerisinde gerekli tedavi yepıldığında, çocuk tamamen normal bir şekilde büyüme devam ediyor. Fenilketüniri taraması topuktan alınan bir damla kanla yapılıyor. Yaklaşık 10 gün içinde sonuç ortaya çıkıyor. Fenilketonüri şüphesi olanlarda ise test bir kez  daha tekrarlanıyor. Dr. Murat Palabıyık konuyla ilgili şu ayrıntıları aktarıyor
“Bu bir tarama testi olduğu için ailelerin içlerinin rahat olması gerekli, önemli olan hiçbir çocuğun atlanmaması. Çünkü bir takım sağlam çocukta test sonuçları pozitif çıkabiliyor. Bu çocuklara ikinci ve daha ayrıntılı test yaptığımızda ise sağlam çocuklar daha rahat ayrılabiliyor. Yaklaşık beş bin kişide 1 tane fenilketonüri olmasına karşın ilk taramada çok daha fazla kişide şüpheli sonuç çıkıyor. Bu nedenle test sonuçları pozitif çıktığı zaman ailelerin çok fazla sorun yaratmasına gerek yok, asıl sonuç ikinci testin sonucunda belirlenecektir. Biz bu nedenle şüpheli grubu geniş tutuyoruz.”
Dr. Palabıyık, fenilketonüri tanısı pozitif çıkan bebeklerde neler yapılması gerektiği konusunda ise şu bilgileri aktarıyor:
"Test pozitif çıkarsa bebeğe özel bir beslenme uygulanıyor. Bu hastalıkta bebekler dışarıdan aldığımız besinlerde bulunan fenilalanin dediğimiz aminoasidi parçalayamıyor. Bu nedenle hiç fenilalanin almaması gerekiyor, bunu aldığı zaman fenilalanin, fenilketonlara dönüşüyor ve vücutta sindirilemediği için de birikiyor ve zamanla beyine hasar vermeye başlıyor. Fenil alanin tüm protein içeren gıdalarda bulunuyor. Çocuk büyüdükçe de yaşına uygun diyetler düzenleniyor.
Anne sütü fenilketonürili bebeklerde ölçülü olarak verilebiliyor. Günümüzün gelişen gıda teknolojisi sayesinde bu hastalar için uygun proteinli gıdalar da üretilmeye başladı. Bu sayede çocuklardaki gelişim geriliği de ortadan kalkmış oldu."

Hipotiroidi tarama testi

Hipotiroidi tarama testi ile tiroid bezinin çalışması takip ediliyor. Çünkü tiroid bezi vücutta son derece önemli bir organ. Hızlı çalışması durumunda metabolizmayı hızlandırıyor. Hızlı çalışan metabolizmaya bağlı olarak kilo kaybı, sinirlenme, ellerde titreme gibi sorunlar yaşanabiliyor. Tam tersine tiroid bezinin yavaş çalışması durumunda ise, kişide kilo alımı, yorgunluk, haraketlerin yavaşlaması gözleniyor. Bebeklerde ise hipotroidi direkt beynin gelişmesi üzerine etki ediyor. Tiroid bezi yavaş çalışıyorsa, beyin gelişimi sağlanamadığı için kretinizm denilen, hipotroidiye bağlı bir hastalık ortaya çıkıyor. Dr. Murat Palabıyık, ağır zeka geriliği ile seyreden bu soruna ilişkin şu bilgileri aktarıyor:
“Aslında hipotiroidi tarama testi de son derece basit bir şekilde gerçekleştiriliyor. Fenilketonürideki gibi alınan bir damla kanla sonuca ulaşmak mümkün. Bebekte hipotiroidi çıkmasındaki en önemli risk faktörü ise kalıtsal özellikler oluyor. Ancak hala sebepleri çok iyi bilinmiyor. Yaklaşık 10 binde 1’lik görülme oranı var. Tedavi edilmeyen çocuklarda ise ağır zeka geriliği ile giden bir tablo ortaya çıkıyor. Bu nedenle mutlaka tanısının konmuş olması ve tedaviye geçilmesi gerekiyor.”
Bu denli önemli bir problem olmakla birlikte tanı konduktan sonra tedavilerinin de bir o kadar kolay ve ucuz olduğunun altını çizen Dr. Murat Palabıyık, “Tiroid hastalıklarında bir ilaç tedavisi uygulanıyor. Tanı konar konmaz da tedaviye başlamak gerekiyor. Tabletler şeklinde verilmesine karşın suda rahat eridiği için, bebeğin yutmasında problem yaşanmıyor. Aynı zamanda son derece etkili ve ekonomik bir yöntem” diyor.

Fenilketonüri ve hipotroidi ne zaman fark edilebiliyor?

Eğer tarama testleri zamanında yapılmazsa ilk iki üç ay içerisinde sorunlar bulgu vermeye başlıyor. Bebek etrafla çok fazla ilgilenmiyor. Bu dönemde annesine gülümsemesi, etrafı seyretmesi gerekirken bu davranışlar gözlenmiyor. Hipotroidinin kendine özel bulguları gözleniyor. Bunların başında da kabızlık geliyor. Bebek daha ilk ay içerisinde kabızlık yaşıyor. Çok hareketsiz olduğu gözleniyor, kafasında bıngıldak denilen boşluklar çok geniş oluyor. Bu bulgular hekimi hipotroidi varlığı konusunda şüphelendiriyor. Dr. Murat Palabıyık, Türkiye’nin her yanında hipotroidi taramasının yapılmamasının çok üzücü bir kayıp olduğunun altını çiziyor. Hipotroidi tanısı almış ve tedavisine zamanında başlanan çocukların sağlıklı çocuklar gibi normal  bir gelişme izleyeceğini ve bu konuda ailelerin rahat olması gerektiğini vurgulayan Dr. Palabıyık, şöyle konuşuyor “Bu çocukların sağlıklı çocuklardan farkı, takiplerinin çocuk hekimlerinin yanında, çocuk endokrinoloji uzmanı tarafından da yapılmasından geliyor. Fenilketonürili çocukların takibini de, çocuk uzmanı yanında, çocuk metabolizma uzmanı yapıyor.”
Dr. Murat Palabıyık’ın verdiği bilgiye göre, eğer ailede akraba evliliği, farklı bir metabolik problem, bebek ölümü öyküsü varsa risk oluşacağı için genişletilmiş tarama testi uygulanıyor. Topuktan alınan bir damla kanla yapılan genişletilmiş tarama testinde yirmiye yakın hastalığa bakılıyor. Tarama testlerinin en ideal alınma zamanı ise 7-10. günler arasında. Yeni doğan bebeğin son taraması ise, bebek bir aylık olduğunda yapılan işitme taraması ile kalça ultrasonografisi oluyor. Bu sayede işitme kayıplarına çok erken safhada tanı konabilirken, aynı zamanda kalça ultrasonografisi ile de ileriki dönemlerde olabilecek kalça çıkığı riski de önceden saptanmış oluyor.
Yenidoğanın hemorajik hastalığı denilen sorunun yaşanmaması için doğar doğmaz her bebeğe mutlaka 1 miligram K vitamini enjeksiyon şekilde yapılıyor. Dr. Palabıyık, K vitamininin son derece önemli olduğunu ve mutlaka yapılması gerektiğinin altını çizerek, saf anne sütüyle beslenen bebeklerde anne sütündeki K vitamini yeterli olmayacağı için bebek 15 günlük ve 1 aylık olduğunda iki kez daha ağızdan K vitamini vermek gerektiğini söylüyor.

Sağlıklı bebeği bekleyen sorunlar neler olabiliyor?

Sağlıklı bebeği bekleyen sorunlardan bir tanesi yenidoğan sarılığı. Dr. Murat Palabıyık’ın verdiği bilgiye göre, sarılığa neden olan madde bilirübin ve bu madde kan hücrelerinin parçalanması sonucu oluşuyor. Bebeklerin vücudunda bilirübin ise daha fazla oluyor ve karaciğer bu maddeyi safrayla birlikte alarak bağırsağa yolluyor, oradan da dışkıyla dışarı atılıyor. Yeni doğanların karaciğeri erişkinlere oranla daha yavaş çalıştığından bilirübini atmakta gecikiyor ve vücuttaki bilirübin düzeyi artarak sarılığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Ama anne ve bebekte kan uyuşmazlığı varsa, bebeklerin alyuvarları çok daha hızlı bir şekilde parçalanmaya başlıyor ve çok yüksek miktarda bilirübin ortaya çıkıyor. Karaciğerden de atılamadığı için toksik düzeylere ulaşabiliyor. Bu noktaya gelindiğinde, ilk etki yine beyin üzerinde oluyor ve önce işitme sinirleri zedeleniyor ve eğer yüksek sarılıktaki bir bebek yeterli düzeyde tedavi edilemezse ileri yıllarda ömür boyu taşıyabileceği bazı nörolojik sorunlar yaşayabiliyor. Hiç takip edilmemiş bebeklerde yüksek sarılık nedeniyle ileri yaşlarda spastik kalma riski dahi olabiliyor.
Dr. Murat Palabıyık, bebeklerin yarısına yakınında bebek sarılığının görülebildiğini ve çoğunlukla da hafif bir seyir izleyerek geçtiğini hatırlatarak, ancak kan uyuşmazlığı durumunda şiddetinin artacağına işaret ediyor: “Her bebeğin belli limitleri bulunuyor. Kan değişimi yapılması gereken bilürübin ve fototerapi yapılması gereken bilürübin değerleri faklıdır. Ve fototerapinin bebeklere hiçbir sakıncası olmadığının bilinmesi gerekiyor. Fototerapi uygulaması sırasında bebeklerin gözleri korunuyor. Bilirübinin çok yükselmesi durumunda ise yapılması gereken tedavi kan değişimi oluyor."
Hafif sarılığı olan bebeklerde anne sütü ile beslenmenin çok önemli olduğunun altını çizen Dr. Murat Palabıyık, bu çocuklarda bol miktarda anne sütü alınmasını önerdikleri söylüyor.

Eve gidildiğinde dikkat edilmesi gereken noktalar

Dr. Murat Palabıyık, bebek eve götürüldüğü zaman sağlıklı ve sorunsuz büyümesinin devam etmesi için en önemli kriterinin anne sütü ile beslenmesine devam edilmesi olduğunu belirterek şu bilgileri aktarıyor
- Gebelik boyunca ve doğumdan sonra da hem annenin hem de babanın hiçbir şekilde sigara içmemesi gerekiyor. Yine bebeğin hiçbir şekilde sigara dumanına maruz kalmaması gerekiyor.
- Oda sıcaklığının 22-24  derecede olması yeterli oluyor. Özellikle kış aylarında bebeklerin çok sıcak ortamlarda, soba yanında bulundurulması sakıncalı. Yatağın kaloriferin ya da sobanın yanına konması ani bebek ölümlerini artıyor. Bu nedenle de bebek mümkün olduğunca ısıtıcılardan uzak tutulmalı ve kat kat giydirilip sarılmamalı.
- Ani bebek ölümlerindeki bir başka risk yaratan unsur ise, bebeğin yüzükoyun yatırılması oluyor. Bu nedenle biz geceleri bebeklerin sırt üstü yatırılmasını istiyoruz.
- Bebeğin kalça sağlığının gelişmesi için de mutlaka ara bezi kullanılmalı.
- Beslenme konusunda da sadece anne sütü öneriyoruz ve bunun yanında gerekli bazı vitaminleri öneriyoruz. Bebeklerin yaklaşık ikinci haftadan itibaren, günlük 4 damla D vitamini damlası kullanması gerekiyor. Bu şekilde hızla büyüyen kemiklerin sağlamlaşması sağlanıyor.