Hülya Avşar: 'Aile düzenin yoksa başarısızsın'
"Benim için başarı, insanın özel hayatında kendini bir yere oturtabilmesidir. Sinema, sahne ve şöhret benim için bir araç. Hayata dair başarı; aile düzenini kurmak ve bunu sürdürebilmektir"
ZOR BİR SÜREÇ GEÇİRDİM
Beş yıl öncesi hayatınız için bir dönüm noktasıydı. Boşandınız... O
günlerden bugüne bakınca nasıl bir hayat
planlamıştınız?
O zamana kadar hep "Bir gün, bir şekilde bu kadar gündemde olmanın,
göz önünde olmanın olumsuzluğunu yaşayacağım" diye düşünüyordum. Bu
konuda bir korkum vardı ama bunun nasıl olacağını bilmiyordum.
Çünkü insan hayatında her şey sonsuza kadar iyi gidemez. Doğanın
dengesi bir şekilde bozulacaktı. Çünkü her şey çok güzeldi. Ama
sonra hep korktuğum süreç başladı. Önce boşandım sonra annemin
rahatsızlığı gündeme geldi, onu kaybettim. Zor bir süreçti.
Boşanma bir travma mıydı?
Bu süreç herkes için zor. Çocuğum açısından böyle bir şey
yaşanmasını asla istemezdim. Öte yandan kendimi başarısız
hissettim. Çünkü bir insanın başarısını aile düzeninden anlarsın.
Bence ben başarılı bir kadın değilim bu anlamda.
ŞÖHRET BENİM İÇİN ARAÇ
Hayatı evliliğe ve onun düzenine hapsetmiş olmuyor
musunuz?
Evet öyleyim. Ama sahnede, sinemada, TV’de başarılıyım. Çok şükür
paramı kazanmışım, güzel bir kadınım. Her şeye çok şükür ama sonuç
benim açımdan tatmin edici değil. Benim için başarı, insanın özel
hayatında kendini bir yere oturtabilmesidir. Nedir bunlar? Arkaya
dönüp baktığında doğru düzgün bir ailen var mı? Anneni, babanı,
kardeşini kırmamış mısın? Akrabalarında hâlâ büyüğünün elini
öpüyor, küçüğünün başını okşayabiliyor musun? Maddi anlamda da
onlarla birlikte güçlendiysen bana göre başarı budur. Sinema,
sahne, şöhret... Bütün bunlar benim için bir araç. Başarı; aile
düzenini kurmak ve bunu sürdürmektir. Şöhretin esiri
olmayacaksın.
Mesleki doyumlar bu açıkları kapatmıyor mu?
Benim için söz konusu bile değil. Örneğin Ajda Pekkan gibi
sahnelerde mutlu olabilen ve böyle yaşamayı tercih eden insanlar
vardır... Ben böyle değilim.
KENDİME "EVET" DEDİM
Bunun bir tercih olduğunu söylüyorsunuz ama bu süreçte zaten başka
bir hayata geçiş yapmıştınız. Hayatınızdaki insan değişti. Belki de
eskisi gibi bir temponuz olsaydı bu ilişkiyi de
kaybederdiniz...
Değişimi kendim istedim. İlişkime katkıda bulunmak ve
ilişkim için bir şeyler yapmak istedim. Ayrıca işteki o
koşuşturmaca ve zamanla yarışmanın dışında kalarak bir şey yaşamak
istedim. Çünkü hayat anlamadan geçip gidiyor. Bir şeyleri doya doya
yaşamak istiyorum... Sadece mesleğimin ya da alkışın esiri olmak
istemedim; istemiyorum da. Bir büyük sınavdan geçtim ve ne kadar
güçlü olduğumu orada gördüm. Ailenin önemi de orada ortaya çıkıyor.
Şimdi yeniden hız alabilirim. Ama bir şey kaçırıyormuş havasına da
girmek istemiyorum açıkçası. Öyle bir telaşım yok. Kendi içimde bir
referandum yaşadım ve kendime "Evet" dedim.
HİÇBİR GELİŞME OLMAMIŞ
O bulunduğun yeri kaybetme, popülaritede gerilere düşme korkunuz
yok o zaman!
Kesinlikle yok. Gerçeğe ilişkin ettiğim bir cümle bile birinci
sıraya oturmama yeter. Yani 4-5 yıl öncesine dönebilmem çok
kolay.
Buradan şöyle bir sonuç çıkartabilir miyiz? Şov
dünyasının içindeysen ve sadece işini önemsiyorsan mutlaka özel
hayatında başka şeyleri kaçırıyorsun. Doğru mu?
Önemli olan denge. Her şeyin dengesini kurmak gerektiğini öğrendim.
Her gün gündemde olmak, her gün bir gazeteci ordusuyla gezmek iyi
güzel de bu benim çocuğuma da zarar veren bir şey. Bunun
muhasebesini yaptım. Evliysen kocana da zaman ayıracaksın, çocuğuna
da zaman ayıracaksın ve mesleğini de yapacaksın... Bunun aksini
seçmek de var ama ben seçimlerimden mutluyum. Bir şey kaçırmamışım,
her şey bıraktığım noktada duruyor... İmrendiğim bir şey yok.
Herkes olduğu yerde sayıyor.
BENDEN SONRA MAGAZİN KALMADI
"Herkes olduğu yerde sayıyor" sözü bir meydan okuma ve sahalara
dönersem ortalığı karıştırırım mesajı mı?
(Gülüyor...) Gerçekten kaçırdığım bir şey yok. Ayrıca geçirdiğim
dört sene yanıma kâr kaldı. Biriktim. Kendi jenerasyonumda
mesleğine devam edenlerde hep bir bıkkınlık ve mutsuzluk görüyorum.
Hepsi çok monotonlaşmış. Bakıyorum kılık kıyafetler aynı,
konuşmalar aynı, sorulan sorulara verilen yanıtlar aynı,
repertuvarlar aynı. Doğru düzgün bir şarkı çıkmamış, benim
kıskanacağım bomba gibi bir film çekilmemiş. Bense bu süreçte
yenilenmişim. Her şeyimi oturttum. O dört seneyi böyle dingin
geçirmeseydim rayından çıkabilirdi her şey. Taş yerinden oynardı ve
bir daha da toparlayamaz ve sonunda gerçekten mutsuz bir kadın
olurdum. Şimdi taşı yerine oturttum, süsledim püsledim, düzeni
kurdum, işin başına geçtim... Yani her şey kendi sistemi içinde
yürüyecek noktaya geldi. Şimdi kime, ne kadar zaman ayıracağımı,
işimi hangi koşullarda yapacağımı biliyorum. Bunu yapmayan
arkadaşlar acaba mutlular mı merak ediyorum. Onlardan hiç geri
kaldığımı hissetmiyorum. Aksine bambaşka bir enerjiyle dönerim diye
düşünüyorum. Dönersem de onlar için üzülüyorum. (Gülüyor)
NE ŞAMATA YAPARDIK
Öyle bir magazin figürüydünüz ki, "Bugün ne yapacak?" diye merak
edilirdi. Bunu da seviyordunuz. Genç kuşak yıldızlar ise çok
farklı... Sizin kadar malzeme vermiyorlar, hatta hiç istemiyorlar.
Kim doğru yerde sizce?
Bir sanatçının nasıl magazinel olabileceğini
gösterdim ben. Yaptığım spor, giydiğim elbise, sahneden ettiğim bir
laf, taraf olmak, kadınlığa dair düşüncelerim, köşe yazılarım,
yaptığım röportajlar... Bunlar da magazindi. Benden sonra kimsenin
bunu yapabildiğini görmedim. Sadece film yapıp, şarkı söyleyip
kenara çekilmek bana göre değildi. Benden sonra eğlence bitti. Biz
ne şamata yapardık. Genç kuşak doğru davranıyor olabilir ama halka
paylaştıkları bir şey yok. Çünkü canlı değiller. Enerji eksikliği
görüyorum. Gülmek, eğlenmek, spor yapmak... Bunlar insanın kendini
yansıtması açısından önemli. Hiçbir şey yapmıyorlarsa kendilerini
takip eden insanlara verebilecekleri bir şey yok demektir. Biraz
daha güncel hayatın içinde olmalarını tavsiye edebilirim.
KİLOLARA KAFAYI TAKAN BİRİ DEĞİLİM
Yaz boyunca göbekli haliniz konuşuldu. Bunlardan etkilendiniz
mi?
Öyle şeylere takacak bir kadın değilim. Sahneyi bıraktım diye
kendimi bırakmış falan değildim. Her şeyden önce kendime ve
beraberliğime saygım var. Kızıma rol model olmak zorundayım. Zehra
sabah kalkıp benim gibi spor yapıyor ama ayağım kırıldıktan sonra
gerçekten keyfini çıkardım. Yedim, içtim, şiştim. İki ay içinde
istediğim kiloya gelebileceğimi bildiğim için dert etmedim.
SANATÇI KORKMAMALI
"Sanatçı ’taraf’ olmalı" dediniz... Hiç politik olmadan içinizden
geçen her şeyi söyleyebiliyor musunuz gerçekten?
Ben bu ülkenin bir sanatçısıyım, siyasetle de ilgim yok.
Dolayısıyla söylediğim her söz beni bağlar. Konuşurken sadece
beraberliğimi düşünürüm. Onun gurururu kıracak bir şey olmasın,
çocuğumu üzecek bir şey olmasın diye dikkat ederim. Bunun dışında
siyasetçiler bana kırılmış, sanatçı arkadaşlarım bana kızmış...
Bunları çok fazla düşünmem. Evet taraf olmalıyız. Birileri bir
şeyler söylemeli. Örneğin Tarkan’ın söyledikleri çok önemliydi. Bir
sanatçının bunu yapması lazım.
REFERANDUM İÇİN ’EV-HA’ HALİNDEYİM
"Korku ve çekinmem yok, her şeyi söylerim" diyorsunuz. Referandum
konusunda oyunuzun ne olacağını sorsam...
Ben EV-HA demek istiyorum. (Gülüyor...) Çünkü hâlâ işin içinden
çıkamıyorum. İlk kez bir konuda tıkandım. Şu anda durumum
EV-HA...
Çok rahat olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu bazen
kontrolsüzlük getirebilir mi? Fazıl Say için önce bir açıklama
yaptınız, sonra hata olduğunu söylediniz...
Onun sarf ettiği "Arabesk yavşaklıktır" sözü bana çok ters geldi.
Ben de bir anda "Tedaviye ihtiyacı" var dedim. Sonra düşünüp
taşındım; doğru söylediği pek çok şey de var. Gereksiz yere bir
şeyler söylediğimi hissettim, kendime kızdım ama özür dilemiyorum.
Çünkü özür dileyecek bir şey yaptığıma inanmıyorum.
BAŞBAKANIMIZ DA EŞİ DE ÇOK ESPRİLİ
TİKAD’ın (Türkiye İş Kadınları Derneği) Pakistan’a yardım gecesinde
Başbakan’ın eşi ile protokol masasında oturdunuz. Yine espriler
yaptınız, kahkahalar attınız... Ciddiyeti bile delip geçen bir
havanız var. Ölçünüz nedir?
Emine Hanım’ın masasında oturdum ama o da çok neşeliydi. Emine
Hanım’la kadın kadına konuşmak çok zevkli. Ayrıca kendisinin
sanatçılara karşı çok büyük sevgisi olduğuna inanıyorum. Ama yanlış
anlaşılmasın, burada da Emine Hanım’ı övmek istemiyorum. Öyle bir
çabada değilim ama gerçekleri de konuşmak lazım. Konu konuyu açtı,
pek çok şey konuştuk. Ben neşeli ve enerjik olduğum için bulunduğum
masada da bir anda o hava hakim oluyor, insanlar rahatlıyor,
gülüyor, espri yapıyor. Emine Hanım da çok güzel tepki veriyor
esprilere. Başbakanımız da çok esprili. Bence siyaset insanları
suratsız gösteriyor. Ama şunu söyleyebilirim; Başbakanımız da eşi
de karşılarındaki insanı hiçbir zaman germiyorlar. Ne zaman bir
toplantı olsa, Başbakanımız insanlarla tokalaşırken herkese esprili
bir şeyler söylüyor.
Şengül Balıksırtı /Sabah-Günaydın