Jigololuk delikanlılığa sığmaz!

Hayatımın dört yılı Halep, Antep ve Antakya arasında ve bende unutulmaz anılar bırakan çok değerli insanlarla geçti.

Bambaşka bir kültürün içinde, damak tadından müziğe çok rafine zevklerin insanlarıyla birlikte olduk eşimle.

Çok yerler dolaştım, çok dostlarım oldu, Halep yıllarım özeldir.

Tanıdıklarımın çoğu hali vakti yerinde insanlardı, ama bende iz bırakan farkları, zenginlikleri, ruhlarıydı, dokundukları herşeyi belki farklı kılan da buydu.  

Milyon dolarlık ruhsuzlukların yaşandığı şöhretler dünyasının bir şehrinde büyüdüm.

Hayat bana öyle şeyler gösterdi, öyle seçimler yaptırdı ki ne olmak istediğim değil, ne olmak asla istemediğim şeyler yolumu aydınlattı.

Elbette her şehrin  güzellikleri kadar inkar edemiyeceğimiz yoksulluk yoksunlukları da var.

İstanbul’un gördüğümüz, görmediğimiz arka sokakları kendi şehrinden kopup gelmiş şöhret, para peşinde insanlarla dolu.

Delikanlılık yıllarımdan unutamadığım bir anımı paylaşmak isterim.

Zamanın ünlü kadın pazarlayıcılarından biri, Beyoğlu'nda çalıştırdığı kadına laf attı diye bir adamı bıçakladığında açıkladığı gerekçesi güya delikanlılıktı!

Kadını otelde pazarlıyor ama birisi yolda laf attığında delikanlı kesiliyordu!

Delikanlılık ve kadın pazarlama bir araya gelecek iş mi, o gün yoksulluğun, örselenmişliğin insanları nasıl bir akıl tutulmasına sürüklediğini anladım.

Daha sonra, insan para ve şöhreti hayatta tek hedef yapınca neler olduğunun perde arkasını da hayat bana öğretti.

İnsanların perde açılınca pırıl pırıl ışıklar, dekorlarla süslenmiş gördüğü görkemli sahnelerin ben arkasını ve ertesi sabahını yaşadım çocukluğumdan itibaren.

Yoksulluktan kaçarken şöhret ve para kazanma basamaklarında yükselirken çok örselenmiş, kendinden çok şey feda etmiş insanlar tanıdım.

Beyoğlunda tanıdığım o kadın simsarından daha beterlerini göreceğimi ummazdım.

Şimdi ünlü, şöhretli ve geldiği noktaya ruhunu, şerefini kısacası bütün değerlerini satarak gelmiş kadınlarla, ona bir şekilde şöhret ve para yakalamak için yanaşan erkeklerin birlikteliklerini izliyoruz.

Şehrinden, köyünden, eşinden, çocuğundan kopup geldiği bu şehirde onu giydiren, eline kredi kartları veren bir kadınların yanında aradığı şöhreti bulabilecek mi zavallı bu adamlar bilmiyorum, hangisi kurban hangisi cellat onuda çözmek zor.

Yoksulluk ortak geçmişleri olan bu insanları anlayışla karşılamakta zor, yoksulluğa karşı insan onurunu değişmeyen insanlara haksızlık olur.

Bu tür ilişkilerin sonunun hüsran olduğunu söylemekte doğru değil, çünkü ün ve para için  herşeyi göze almış insanların içinde sevmek, utanç, hatta hüzün diye bir şey maalesef artık yok. 

Sadece bu oyunda kim kimin üstüne basıp geçecek var.

Hayata kurbanın peşinde koşan hoyrat bir avcı gibi bakıyorlar belki bu yüzden ayrılıklar onlarda hüzün bırakmıyor geride.

Beyoğlu'nda "pezevenklikle" delikanlılığı karıştıran adamla şöhret uğruna jigolo olmaya razı olduğu kadının parasıyla hava atan, delikanlılık! taslayanların özde bir farkı yok.

Ama insana, insanı şöhret, kuru gürültü, görüntüyle pazarlayan ve kimi zaman aldatan ileteşim çağındayız.

Görüntüler çoğu zaman gerçeği yansıtmıyor.

Gerçeği görmek ise bazen yıllar alıyor, kimi şöhreti ararken kendini Beyoğlu’nda "pezevenklik" yaparken buluyor kimide çok acıklı ve çarpıcı bir örnektir ama, onca şöhret ve paradan sonra intihar edercesine bir yaşam seçen Cahide Sonku oluyor.

Bu yüzden çok şeyler görmüş, yorulmuş bir İstanbul çocuğu olarak Halep, Antakya ve Antep arası yaşadığım hoyratlıktan uzak o günleri hep kalbimde taşıyorum.

Kısacası, bazı adamlar(!) "Pezevenk"-"Jigolo" ve "Delikanlı" kavramlarını harman etmek istiyorlar ama nafile.

Bilmedikleri ise şu; aynı anda hem "Pezevenk" hem "Delikanlı" olunmaz, zaten yaptırmazlar da!...

Sacit ASLAN