Kadın Mesleği Yanılgısı !
Kadın Mesleği Yanılgısı !
Çalışan kadınların çoğunlukla belirli meslek alanlarına veya
pozisyonlara sıkışmış oldukları aşikâr. Satış - pazarlama, halkla
ilişkiler, yönetici asistanlığı ve hizmet sektörü, yoğunlukla
kadınların istihdam edildiği meslek kolları. Ancak bu sektörlerde
bile kadınların yönetici olamadıkları çeşitli pozisyonlar tüm
dünyada ve ülkemizde kadınların çoğunlukla yerleştirildiği iş
alanları olarak karşımıza çıkıyor. Elbette insan verimli
çalışabiliyorsa ve işi kendini tatmin ediyorsa hangi işte
çalıştığının bir önemi yok.
Ancak bir insanın ufkunu cinsiyeti nedeniyle sınırlı tutması da
anlamsız. Uygar bir toplumda kadınlar bu konuda gereken desteği
evlerinde ailelerinden, okullarında öğretmenlerinden, işyerlerinde
de işverenlerinden almalı. İşverenlerin bu noktada kadın
çalışanlarını daha yüksek maaşlı pozisyonlara yönlendirmesi,
onların kendilerini motive etmelerini ve eğitime daha fazla önem
vermelerini de beraberinde getiriyor.
İş hayatında kadın nelerle
karşılaşıyor?
Ortaya konan verilere rağmen ülkemizde kadınların eğitim
seviyelerinde istenilen kadar olmasa da bir artış olduğu ve buna
paralel olarak işgücüne katılan kadın sayısının da artmakta olduğu
bir gerçek. Dolayısıyla işverenlerin ve insan kaynakları
uzmanlarının kadınların işyerlerinde yaşadığı sorunlara daha fazla
eğilmesi gerekiyor.
Bu sorunların en önemlilerinden biri, bir kadının daha çok
sorumluluk gerektiren bir pozisyona gelmesiyle ortaya çıkabiliyor.
Çünkü bir kadının yeni bir pozisyonda çalışmaya başlaması evde
üstlendiği görevlerden, çocuk bakımından vazgeçmesi veya
vazgeçebilmesi anlamına gelmiyor. Her ne kadar bir bilim yasası
niteliğinde olmasa da, bu olgunun kadın çalışanın performansını
etkileme olasılığı oldukça yüksek. İş Kanunu''nda öngörülen doğum
öncesi ve sonrasındaki ücretli ve ücretsiz izin hakları, doğum
zamanları dışında da aile görevleri devam eden kadınlar için
kuşkusuz yetersiz kalıyor.
Ücret ve yükselme
Başarılı bir kadının, daha üst bir pozisyona
yerleştirilebilmesinin, kendisiyle aynı seviyedeki bir erkekten
daha yüksek performans göstermesine bağlı olduğunu gösteren
olaylarla ne yazık ki karşılaşıyoruz. Son yıllarda kadın üst düzey
yöneticilerinin sayısı ancak bu pozisyonlar arasında bir kadının
getirildiği mevki çoğunlukla, idari işler, sosyal hizmetler gibi
firma için ikinci derecede önem taşıyor.
Diğer bir sorun ise, günümüzde kadınların çalıştıkları yerlerde
aynı seviyede bulundukları erkeklerden hala daha az maaş alabiliyor
olması. Bir kurumda yöneticilik yapan insanların maaşları
belirlerken eşitlik ilkesine dayanarak hareket etmesi gerektiğini
belirtmek bile belki de gereksiz. Ücret dağıtımındaki eşitsizlik
kurumun bünyesindeki çalışanlar arasında negatif bir hava da
yaratabiliyor. Ücretlendirmede nesnel bir sistemin oturtulması her
kurum açısından doğruya giden yolun taşlarını oluşturuyor.
Değişimi yakalamak
Kadınların toplumda birçok alanda ikinci planda kalmaları elbette
yalnız çağımızın sorunu değil; dünya üzerinde kadınlara seçme ve
seçilme hakkının verilmesinin üzerinden bir yüzyıl bile geçmedi ve
hala bu hakkın verilmediği ülkeler var. Ancak gerek küçülen ve her
şeyin hızlandığı dünyanın yükünü artık sadece erkek cinsinin
kaldıramayacak oluşu, gerek kadınların da bu tabloya karşı
memnuniyetsizliklerini dile getiriyor olması, statükoyu bozacağa
benziyor.
Kaldı ki yeryüzünde kadınlara bu hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri
olarak diğer birçok ülkeden bu konuda önde olmamız gerekiyor.
Bundan ötürü iş dünyasının tepesinde yer alan firma yöneticilerinin
kadınlara yönelik önyargılarını bir kenara bırakmaları, çalışanları
arasında cinsiyet farkı gözetmemeleri, ücret, atama ve işyeri
yönetimine dair diğer konularda eşitlik ilkesinden sapmamaları iyi
bir başlangıca işaret edecektir.