Kürşad Oğuz köşesinden Engin Ardıç'a seslendi...
"Ardıç'ın "bacı yarası" belli oldu! Sabah yazarının bugün solcu kızlara öfkesi, 40 yıl önce hüsranla biten aşkının tezahürüdür..."
28 Şubat tarihli yazısında, tüm kadınlara 'postmodern' bir darbe yaptı aslında Engin Ardıç.
Aynı gazeteden arkadaşı Emre Aköz'ün kendisine yumurta atmaya çalışan kızlar için "cırtlak sesli birkaç kara kuru kız" demesini pas alan Ardıç, "Evet, 'daaeevrimci' bacılar..." diye topu sürmeye başladı:
"Devrimci bacı... Soyu tükenmiştir sanıyorduk, demek ki
yumurtalı eylemlerde yaşıyormuş.
Ortak özellikleri çirkin olmalarıdır bu kızcağızların. Hem çirkin
hem pasaklı.
Sorunları da budur. Bu yüzden hepsi birer "kompleks kumkuması" olup
çıkmıştır.
Önce kendi kendileriyle, sonra erkeklerle sorun yaşarlar,
hükümetle, oligarşiyle, sermaye sınıfıyla falan değil. Bu hınç,
görünürde kendini "eylemcilikle", aslında nefretle, öfkeyle, vurup
kırma arzusuyla dışa vurur."
Kaleye şöyle yaklaştı:
"Bu eylemci kesimlerde cinsellik de bir tabuydu o
zamanlar...
Fransa'da 68 eylemleri cinsel özgürlük için başlamıştı, bizde
görünürde sosyalist, aslında Kemalist dikta özlemiyle yürütüldü,
ama eylemci çocuklar köylü ve kasabalı olduklarından, çok ciddi bir
cinsellik sorunu da yaşadılar.
O zaman da ortaya, 'cinselliğinden arındırılmış' bir kız tipi, yani
'bacı' çıktı!
Golü ise şu son sözleriyle attığını düşündü:
"Keşke o kızı tutup şap diye öpseydin Emre... Belli ki kimse
öpmemiş...
Belki de ossaat liberal kesilirdi!"
BİR 'BACI YARASI'
Engin Ardıç'ı anladığı kendi jargonuyla çözümlemek gerekiyor ve
şöyle demek gerekiyor:
Onun 'bacı' düşmanlığı aslında 40 yıl önce aldığı bir 'bacı yarası'nın bugünkü dışavurumu.
Sizin bizim anlayacağımız dilden, yani daha insanca söylersek, "nefretinin kökeninde sevgi yatıyor!"
Şöyle...
RÖPORTAJDA İTİRAF ETMİŞTİ!
Ardıç, "Solculuk kisvesi altında faşizme hizmet ediyorlar,
kerhaneye düşmek gibi bir şey, belki daha da kötü!" dediği
kızlardan birine, bir TİKKO'cuya aşıktı!
Bunu, Mayıs 2006'da, kendisinin de çalıştığı Akşam gazetesinden bana ve arkadaşım Aykut Aykanat'a verdiği röportajda itiraf etmişti.
İnternetten de ulaşabileceğiniz o röportajın sözkonusu bölümü şöyle:
"TİKKO'DA ÇOK GÜZEL KIZLAR VARDI"
Bazen çok keskin genellemeler yapıyorsunuz. 'Solcu kızların eli
yüzü düzgün değildir' gibi...
Haklısınız ama demek insanlarda öyle bir izlenim bırakmışlar.
Devrimci bacıların çoğu da öyleydi. Mesela ben Boğaziçi
Üniversitesi'nde okurken, 1972 yılında, aynı üniversiteden iki
kızın karıştığı meşhur bir 'Sandık Cinayeti' vardı. Bu cinayete adı
karışan TİKKO adlı sol grupta çok güzel kızlar vardı. İşte ben o
cinayeti işleyen iki kızdan birine aşıktım. Banu Ergüder'e. Bir
içim suydu. Sonra katil çıktı işte... Yani yazıda genellemeler
oluyor. Bazı devrimciler şöyledir, bazıları böyledir gibi yazınca
da yazının tadı kaçıyor. Gerçi bu insanı tazminat davasından da
korur.
Mesele solcu kızların güzelliği değil ki... Doğru yaptıkları bir
şey olmadı mı hiç?
Tabii ki var. Ama gerek 12 Mart, gerek 12 Eylül kuşağı çok büyük
hatalar yaptı. Hiçbirinin eylemi doğru değildi. Bir tek Türkiye
İşçi Partisi Gençlik Kolları'nın yaptığı doğruydu. TİP'li olduğum
için söylemiyorum.
SANDIKTAN ÇIKAN GERÇEK
Ardıç'ın Sandık Cinayeti diye bahsettiği olay, aslında yaşandığı
dönemde çok konuşulmuş “Sandık Cinayeti Davası...”
1972 yılında, Türkiye İhtilalci Köylü Kurtuluş Örgütü'nün (TİKKO) bir militanı, İstanbul Rumelihisarı’ndaki bir evde, örgütte liderlik hesaplaşması yüzünden genç arkadaşları tarafından öldürülür ve cesedi bir sandığa koyularak denize atılmak istenir. O günlerde kamuoyuna “Sandık Cinayeti” olarak yansıyan bu cinayet gazetelerde şöyle yer alır:
“14 Haziran 1972 günü akşam saat 21.30′da bir sandıkla Paşabahçe’de sahilde bekleyen bir genç kız önce pek dikkati çekmemişti. Kısa bir süre sonra yolunu kesen otomobilde genç kızın terslediği şoförle iki polis vardı. Polisler kıza sandıkta ne olduğunu sordular ve ‘Kitaplarım var’ cevabını aldılar. Biraz sonra herkes donakalmıştı. Çünkü, büyükçe bir bavulu andıran sandığı açtıklarında içinde kanlı, parçalanmış bir erkek cesedi olduğunu gördüler.’’
Yapılan araştuırmanın ardından bu genç ve güzel kızın adının İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü 3. sınıf öğrencisi Banu Ergüder olduğu anlaşıldı.
BELLİ Kİ ÖPMEMİŞSİN
Engin Ardıç'ın eşinden, Banu Ergüder'in yakınlarından ve tüm
kadınlardan özür dileyerek yazımızı şöyle noktalayalım:
Keşke o kızı tutup şap diye öpseydin Engin... Belli ki
öpmemişsin...
Belki de ossaat insan kesilirdin!
Kürşad Oğuz