Mustafa Ceceli: Normal olan benim

Türkiye Müzik Ödüllerinde En İyi Erkek Sanatçı ödülünü de alınca; sormak farz oldu: Evli, mutlu, çocuklu popstar nasıl olur?..

Mustafa Ceceli: Normal olan benim

Twitter'da 2 milyona yakın takipçisi var, Google'ın Türkiye'de, en çok aranan adamı! Son olarak ‘Türkiye Müzik Ödülleri'nde ‘En İyi Erkek Sanatçı' ödülünü de alınca; sormak farz oldu: Evli, mutlu, çocuklu popstar nasıl olur? Ceceli, tüm içtenliğiyle Mehmet Özdoğan'ın sorularını yanıtladı.

İstanbul Kanlıca'da sabah saatleri… Mustafa Ceceli'nin arabası daha yaklaşmadan mahallenin çocuklarının “Aa Mustafa Abi'nin arabası” dediğini duyuyorum. Sokağın hemen köşesinde, “Mustafa benden hiç yumurta almıyorsun bu aralar…” diye söylenen bir yufkacı var. Sokağın adı Mihrabat, buluşacağımız lokantanın adı ‘İkinci Bahar'… Kuş cıvıltılarından bahsetmiyorum bile… Her şey o kadar ‘cici', o kadar Ertem Eğilmez filmi gibi ki bir diğer köşede birbiriyle atışan antikacı çifti Adile Naşit ve Münir Özkul zannetmeme ramak kalıyor.

Tam da bu yüzden buradayım aslında. Bu ‘cici' hayatın ‘pop starlık müessesesi'nde nasıl bu kadar değer bulduğunu anlamaya çalışıyorum. ‘Evli, mutlu, çocuklu', kendi halinde bir adamın Twitter'da 2 milyona yakın takipçisinin olmasını, Google'da geçtiğimiz sene en çok aranan erkek sanatçı unvanını kazanmasını ve son olarak Türkiye Müzik Ödülleri'nde aldığı En İyi Erkek Sanatçı Ödülü'nü… Kendi deyimiyle ‘değişen Türkiye'yi', onunla ve onun hayran profiliyle anlamaya çalışıyorum.

Topu topu 10-15 dakikalık kısacık bir gecikme için 5 kez özür dileyen, alabildiğine nazik biri Mustafa Ceceli…

“Mehmet, bu lokantanın harika bir cheesecake'i vardır. Hemen sana söyleyeyim bir tane!” diyerek gönül alıyor. O da karşıma oturup, bir ‘üzüm suyu' açıyor.

SEKSİ OLAN MASUMİYET Mİ?

Türkiye Müzik Ödülleri'nden giriyoruz lafa… En İyi Erkek Sanatçı Ödülü'nü aldığındaki şaşkınlığını açıklıyor: “En İyi Albüm Ödülü'nü aldığımda şaşırmadım. Çünkü yılın en çok satan ikinci albümü, dijital platformlarda da en çok dinlenen albüm. Ama ‘En İyi Erkek Sanatçı' denince işin içine başka şeyler giriyor. Orada daha çok popüler olmak var, gece gezmek var, daha çok basında yer almak var. Bir sürü başka başka kriter var. Bende bunlar yok. Ben ödülü Murat Boz'un alacağını düşünüyordum.”

Peki ya ‘seksi' olmak? Karavanında yarı çıplak, yeşil elmasını ısıran Tarkan'ları, ‘Sıcak, çok sıcak' diye meselesini doğrudan baklavalarıyla anlatan Emre Altuğ'ları ağırladı bu piyasa… Ceceli'nin bu dünyayla uzaktan yakından alakasının olmadığı aşikâr! “Acaba burada ‘seksi' olan ‘masumiyet' mi?” diye soruyorum. ‘Seksi' kısmına pek ısınamasa da, masumiyetin insanlarda olumlu etki yarattığı bir çağda yaşadığımızı kabul ediyor.

‘EVLENME OĞLUM! DELİRDİN Mİ?'

Hepsine tamam da; kadın hayranlar, hayran oldukları yıldızın evli olmasını istemezler mi gerçekten? Yoksa bunca yıllık anlı şanlı TeleVole kültürü bir yalanın üzerine mi kuruldu? Ona göre mi yapıldı kariyer planları, programları? Cevabı net: “Bu işe ilk girdiğimde, ‘Oğlum evlenme, delirdin mi?' diye bana baskı yapmadılar mı sanıyorsun; elbette yaptılar. Ben bu işin, evlilikle uzaktan yakından alâkası olmadığını çok önce fark ettim. Dünya değişti, Türkiye değişti. O klişeler, bundan yıllar öncesine ait. Dünyanın en yakışıklı adamı, David Beckham evli değil mi? Eskiden star olmanın kriterleri vardı. Görünmez olmak, ulaşılmaz olmak; bunların en başında sanılıyordu. Dikkatli incelersek, yılların bir başka klişesi ‘Artık şarkılarımla gündeme gelmek istiyorum'un içinin ne kadar boş olduğunu görebiliriz. Zaten işin bu.” Doğruya doğru… Bir marangozun, ‘artık tahtalarla gündeme gelmek istiyorum' dediğini duyduk mu hiç?

HİÇ ‘AHLAKSIZ TEKLİF' ALMADIM

İyi de, pop star denilen adamın işi biraz da hayal satmak değil mi? “Ah bir gün onunla evlensem…” hayalleri yok mu işin içinde. Bambaşka bir yerden yaklaşıyor konuya Ceceli: “Ben de evlilik hayali kurduruyorum. Beni ailemle kabul ettiler. Eşimle, 1,5 yaşındaki oğlum Arın'la! Bir hayranım bile ‘Aa evliymiş' demedi. Tek bir eleştiri bile duymadım. Herkes böyle bir örnekle ilk defa karşılaştığını söyledi. İnsanların özlem duyduğu bir şey bu: Aile hayatı. İlla bir sanatçıyla evlendiğini hayal etmiyor. Evliyse, iyi evliliğin; değilse evlenmenin hayalini kurabiliyor belki bana bakarak…” Bugüne kadar hiç mi ‘ahlaksız teklif' almadı peki? “Almadım Allah'a şükür” diyor; “Bir kez bile hem de…”
Evelemeden, gevelemeden soruyorum: “Hiç kendini sıkıcı bulmuyor musun yahu?” Önce bir kahkaha atıyor, ardından “Beni tanıyan bir tek kişiye bunu söylesen, sana gülerler! Acayip hiperaktif biriyim”

‘OĞLUM, ŞU KOLUNU İNDİR!'

Mustafa Ceceli'nin bir sahne performansını izlemiştim geçen hafta. Büyük şoku da orada yaşadım zaten. İki saat boyunca zıplayan, dans eden ve nefesi kesilmeden son şarkıyı ilk şarkı gibi söyleyen biri vardı sahnede. Şaşkınlığımı gülümseyerek karşılıyor, anlıyor: “Ben de başta sahnede put gibi duruyordum. Zamanla öğrendim her şeyi. Hiçbir şeyi hemen olsun diye itmedim. Her şey olması gerektiği gibi oldu. İlk sahne maceramı anlatayım sana… Sezen Hanım'ın konserindeyiz. Yıl 2007... Bir anda durup ‘Hacı, hadi söyle bakalım şu ‘Unutamam'ı' dedi. Öne geldim, binlerce kişi var karşımda. Gözümü kapattım, açmadan şarkıyı bitirdim. Hiç hareket etmemişim. Sezen Hanım geldi yanıma ‘Oğlum şu elini, kolunu indir biraz. Bir daha söyle bakayım şu nakaratı' dedi. Utandım, söylemedim tekrar.”

Sıra geliyor ilk klip çekimine… Mustafa Ceceli'ye soruyor yönetmen Murad Küçük: “Nasıl rahat ediyorsun şarkı söylerken?” Cevap harika: “Bilmiyorum ki; ilk kez şarkı söylüyorum.” Ama bugün, bir şarkısıyla 30 bin kişiyi ayağa kaldırıyor; o ayrı!

AKSU'NUN EVİ ‘MÜLAYİM' BİR EV

Hazır Kanlıca'da, ‘Sezen Aksu Cumhuriyeti'ndeyken ‘o ev'i konuşmadan olmaz. Ceceli'nin “Asla mezun olmayacağım bir okul” dediği o ev, o kadar önemli ki hayatında; 4 sene Florya'da yaşadıktan sonra 5 yıllık eşi Sinem Ceceli'yi de ikna edip Kanlıca'ya taşınmışlar. Hayali stüdyoya giderken yürüyerek Kanlıca'nın içinden geçmekmiş çünkü. Aksilik bu ya; taşındıktan 15 gün sonra Aksu stüdyoyu Levent'e taşımış.

Sorum yine fütursuzca açık ve net: “Sezen Aksu'nun evi belki de ‘şehir efsaneleri'ne en çok malzeme oluşturan yerlerden biri. Benim aklımda 30 kişinin deli gibi müzik yaptığı, türlü çılgınlıkların döndüğü bir ev var. Sen nasıl bu kadar mülayim çıktın öyle bir evden?”
Bir kahkaha daha geliyor ve şöyle devam ediyor: “İyi de, zaten orası acayip mülayim bir ev. Sakin, neşeli… Öyle çılgınlıklar filan yok. 30 kişi de müzik yapmaz. Orada müziği bir kişi yapar, o da Sezen Aksu'dur. Kalan herkes hayranlıkla onun üretim sürecini izler. Aklının nasıl çalıştığını tiyatro izler gibi izleriz ama aklındakini asla bilemeyiz.”

AHMED HULUSİ HAYRANLIĞI

Ve dinle ilişkisi… Sorularımı hazırlarken nasıl da rahattım. Onu hatırlıyorum. Ama bir insana ‘inançlarıyla ilgili soru sormak' ne kadar da zormuş? Daha önce kimseye bununla ilgili bir soru sormadığımı fark ediyorum. Ama çok da merak ediyorum. Bugüne kadar Cem Yılmaz'ın deyimiyle ‘Ray-Ban' sponsorluğunda gerçekleşen Teşvikiye Camii cenaze namazları, kameralı, muhabirli ‘iftar parti'leri, bir de son dönemin modası 5 yıldızlı Umre seyahatleri dışında, pop âleminde hiç karşılaşmadığımız biri Mustafa Ceceli. Gerçek; olduğu gibi…

Ahmed Hulusi'nin bir dörtlüğünü kullanmıştı son albümündeki ‘Aşikârdır Zat-ı Hak' şarkısında… “O şarkı, aslında hayatın bir özeti” diyor ve ekliyor: “Ahmed Hulusi'nin ilk olarak ‘Yaşamın Gerçeği' adlı kitabını okumuştum. Beni çok etkiledi fikirleri. Özellikle İslam ve modern bilimin paralel olarak işlediği, bilimin de ulaşmak istediği noktanın İslam olduğunu gördüm onun kitaplarında.”

Ahmed Hulusi de bir başka şehir efsanesi, soruyorum: “Böyle bir dörtlüğü kullanırken korkmadın mı o lobinin bir parçası olarak anılmaktan?” İlk kez bir sorumu sevmedi. Yüzünde mütemadiyen beliren gülümseme, bu kez memnuniyetsizliğini gizlemek içindi. “Böyle bir lobiden, topluluktan haberim yok benim. Dedikodu yapmış olurum bilmediğim bir şey üzerine konuşursam” diyor…

BAŞKA BİR TABU: DİN

“Dindar bir adamsın sen, ilk kez karşılaşıyoruz böyle bir ‘pop star' portresiyle… Bu anlamda da bir tabu yıktığını düşünüyor musun?” diye üsteliyorum.

“Biz normal şeylere toplum olarak çok şaşırıyoruz. Aslında normal olan benim; benim hayatım. Dünyanın en modern anlayışı İslam'a, en yobaz anlayış muamelesi yapılıyor. Mesela biz, oruç tutmayı, aç kalmak sanıyoruz. İbadete zaruret olarak bakılıyor. Ben öyle bakmıyorum. Zaten kimseden de bana bu konuyla ilgili olumsuz bir eleştiri gelmedi” diyor. Son bir ekleme yapıyorum; “Bugün anladım ki; zaten senin başardıklarından biri de bu”… Birkaç dakika önceki içten gülümsemesi yüzünde tekrar beliriyor ve 1,5 saati tek kelimeyle özetliyor: “Estağfurullah!”

Röportaj bittikten sonra vapur, Kanlıca'nın orta yerindeki malum ‘taş'tan Hisar'a doğru uzaklaşırken, ‘Sadece arkadaşız' kisvesi altında kız arkadaşlarına yaz vakti kapüşonlar giydiren eski tip ‘pop star'lar geçiyor aklımdan; gülüyorum…

CHILL-OUT ALBÜM GELİYOR!

Mustafa Ceceli, gecenin 3'üne kadar Rihanna'nın konserini internette canlı izlemek için bekleyen bir hayran. Ona nasıl hayranları tweet'ler döşüyorsa, o da arada Rihanna'ya bir şeyler yazıyor. Hatta bir kere Rihanna da ‘Yess' diye cevap vermişti bir tweet'ine… Ben de Turkish Navy'denim diyor. (‘Navy', donanma anlamına geliyor ve Rihanna'nın hayran grubunun adı) Justin Timberlake'in sahne performanslarını saatlerce izliyor, Sting bir şarkı çıkardığında ilk indirenlerden biri o. “Unutamam gibi bir şarkı söyleyen adam, ‘Nasıl Rihanna dinler?' diye şaşırıyorlar” diyor. Gece, gündüz müzikle yaşıyor. Bir de sürprizi var yakınlarda… Kendi kendine chill-out şarkılar besteliyor, düzenliyor. Ufak sesler, küçük vokaller; müzik ön planda…

DELİRMEMEYİ ZAMANLA ÖĞRENİYORUM

* Bir müzisyenin şarkıları elbette birbirine benzer. Bazen benzemesi de gerekir. Kebapçıya gittiğinizde önünüze ‘risotto' gelmesini istemezsiniz çünkü. 

* Hayatta hiçbir şeyi seçmediğini kabul edersen, tüm nefret duygularından arınırsın.

* Bazen Twitter'da bana yazılanlara kızıyorum. Ama zamanla azalıyor. Çünkü ‘delirmemeyi' zamanla öğreniyorum. 

* 5 yıllık kariyer planı yaptım şarkı söylemeye başlamadan. Şimdi ikinci 5 yıllık plana hazırlanıyoruz. 

* Geçenlerde Twitter'dan hayranlarıma ‘müzik dinleme alışkanlıklarını' sordum. Birkaç tanesi Youtube bedava ‘converter' programının linkini gönderdi. Yazık, nereden bilsin onu bilişim suçlarına şikâyet edeceğimi… 

* Bir aranjör olarak solistlerin her istediğini yapmam. Benim de bir dokunuşum olmak zorunda. 

* 5 Nisan 2014 tarihini unutmayın! Dünyada nasıl yapılıyorsa, aynı standartlarda bir konser yapacağım. En az 5-6 ay bunun için çalışılacak!

MEHMET ÖZDOĞAN / AKŞAM İNTERNET SİTESİ