Neden her şey beni buluyor?
Neden her şey beni buluyor?
Size de oluyor mu? Bir şeyden çok korktuğunuzda başınıza aynı şeyin
defalarca geldiği... Sanki siz ondan kaçtıkça, o her neyse, dönüp
dolaşıp hep sizi buluyor! Bazen ilişkilerimiz aynı şekilde
sonlanıyor, bazen de işlerimiz...Şu cümleler bize ne kadar da
tanıdık: ''Neden hep ben aldatılıyorum? Neden istediğim gibi bir iş
bulamıyorum?'', ya da ''Neden bütün sorunlar beni buluyor?''...
Diyelim ki, karşınıza hep evli erkekler çıkıyor. Ama evli
olduklarını öğrendiğinizde de iş işten geçmiş oluyor, çünkü adama
sırılsıklam aşık oluyorsunuz! ''Yine mi?'' demek kadar doğal bir
tepki ne olabilir? Ama bu gelecekteki ilişkilerinizi,
mutluluğunuzu, hayata bakışınızı olumsuz yönde etkiliyorsa, ortada
çözülmeyi bekleyen koca bir sorun var demektir.
Halk arasında ''bahtsız bedevi!'' dedirten bu durumları, gün içinde
ufak tefek terslikler şeklinde de yaşarız. Bazen güne kötü
başlarız, sanki kara bulutlar üzerimizden hiç eksik olmaz. Duruma
''Ne ters bir gün!'' şeklinde bir yorum getiririz.
Psikolojimizin algılarımızı etkilediğini belirten Alman Hastanesi
Uzman Psikoloğu Özge Türk'e göre, aslında nasıl bakarsak öyle
görüyoruz: ''Olumsuz duygular olumsuz olayların yaşanmasına neden
olur. Oysa ki, sabah kalktığınızda 'Ne kadar güzel bir gün' diye
başlarsanız, sanki o gün gerçekten her şey iyi geçer. Bunun nedeni
sizin o günü güzel geçirme kararınızdır. Bu durumda olumsuz olaylar
da olsa, olumlu yönden bakma eğilimindesinizdir.''
Peki nasıl oluyor da ''Bu defa doğru adamı buldum!'' dediğimiz
halde, aldatması an meselesi oluyor? Ya da bir arkadaşımıza
''İlişkimiz harika gidiyor. Bu defa çok mutluyum'' diye
bahsederken, terk edilen yine biz oluyoruz? Kuantum Koçu Nilda
Ferhan Efeçınar'a göre; ''Neden hep ben?'' düşüncesi, yıllar
öncesinden ailemizde şekillenen çekirdek inançlarımıza dayanıyor:
''Ebeveynlerin dünya görüşleri, yaşama bakış şekilleri, çocuğun
dünya görüşünün ilk tohumlarını eker. Ailenin paraya, ilişkilere,
arkadaşlığa yani yaşama bakış şekli kısa bir süre sonra yetişen
bireyin bakış şekli olur. Eğer anne 'Arkadaşlarına güvenme, hiç
kimseyle sırrını paylaşma bir gün sana karşı kullanırlar' demişse,
yetişmekte olan bireyin arkadaşlar ve çevresine olan bakış açısı
güvensizlik üzerine kurulur. Bu nedenle kişi sağlıklı, güven dolu
arkadaşlık ilişkilerine giremez. Benzer bir şekilde eğer anne kız
çocuğuna 'Erkeklere güven olmaz kızım' gibi sözler söylüyorsa,
yetişen kız çocuğu erkeklere güvenmeyerek büyüyecektir.''
''Her erkek aldatır demek güveni etkiliyor'' Nilda Ferhan Efeçınar,
ilerleyen zamanlarda, buna benzer konuşmalar geçtiğinde, bireyin o
kanıya duyduğu inancın daha da güçlenebileceğine dikkat çekiyor:
''İlerleyen zamanlarda genç bir kız, annesinin ve arkadaşlarının
söylediklerine kulak misafiri olursa ve örneğin içlerinden biri
'Adam parayı buldu, karısını aldattı', 'Tüm erkekler aynıdır hepsi
mutlaka eşlerini aldatır' tarzında bir konuşmaya şahit olursa,
kızın karşı cinse olan bakış açısı güvensizlik konusunda
pekişir''.
Aslında çevremizdeki kişiler daha olumlu bir dil kullansa, bu
yersiz inanç ve düşünceler yüzünden hayatımız kötü yönde
etkilenmeyebilir. Efeçınar'a göre, bu nedenle şu şekilde bir dil
kullanmak daha uygun: ''Anne veya babanın 'Arkadaşlarına güven,
bununla beraber kendine özel olanları herkesle paylaşmaman daha iyi
olur', 'Erkek arkadaşların tabii ki olacak, eminim ki sen kendin
için en doğru erkeği seçersin', 'Bazı erkekler aldatsa bile, her
erkek aldatmaz kızım' gibi bir ifade içeren dili kullanmaları
yetişen bireyin yaşamına güvenle bakmasını sağlar.''
''Suçu kendinizde aramayın''
Başarısızlığın kaynağını kendinizde aradığınızda ''Neden hep ben?''
demeye başlıyorsunuz. Bu da psikolojinizin bozulmasına neden
olabiliyor. Hayatınızda böyle bir dönemdeyseniz, üzerinizdeki bu
baskıyı hafifletmek için Psikolog Özge Türk kendinize şu soruları
yöneltebileceğinizi belirtiyor: ''Ben ne yaşıyorum, bu olaya neler
sebep oldu, karşı taraftaki insan ya da insanlar ne yaşıyor? Bu
bakış açısı yaşanan olumsuz olayın net bir değerlendirmesini sağlar
ve üzerinizdeki o derin yükü hafifletir.''
Yoksa bu durum kendi içinizde bir kısırdöngü yaşamanıza neden
oluyor ki, Özge Türk, her olayın kendi içinde ayrı bir durum
olduğunu ve ayrı bir değerlendirme gerektirdiğinin altını çiziyor:
''Herhangi bir durumla karşılaştığınızda, okları kendinize
çevirmemek ve olaylara farklı bakış açıları getirmek gerekiyor.
Yoksa hep aynı tekrarları yaşarsınız. 'Neden hep ben?' sorusunu
'Neden hep aynı olay?' ile değiştirirseniz etraflıca düşünebilme
özelliğine sahip olursunuz. Bunu yaparken yazmak işe yarayan bir
tekniktir. Bunu dışında bir uzman desteği alabilirsiniz''
Kuantumda 21 gün kuralı
Tekrar eden olumsuz deneyimlerimizin kaynağında yatan neden,
korkularımız olabilir. Bu korkularımızı yenmede kuantum
tekniklerinden de yararlanılıyor. Nilda Ferhan Efeçınar, öncelikle
sorunun kaynağına inmek gerektiğini söylüyor: ''Öncelikle
yaşamımıza bakacağız, hangi tarz olumsuz deneyimler yaşamımızda
tekerrür ediyor. Bunu oluşturan düşünceyi tespit etmeliyiz. Örneğin
sürekli sevgilileri tarafından terk edilen biri iseniz, terk
edilmenin altında yatan ana korkuyu aramalısınız. Kendinize şu
soruyu sorun; 'Terk edilirsem kendimi nasıl hissederim?' Bu
sorunuzun yanıtı değersizlik, güvensizlik, beğenilmeme, yalnız
kalma korkusu vs. olabilir. Peki ne yapacaksınız? Tespit ettiğiniz
korkunuzun yerine bir olumlama belirlemeniz gerekiyor. Örneğe uygun
olarak şöyle bir olumlama seçebilirsiniz. 'Ben her halimle
değerliyim, kendi değerime sahip çıkıyorum, ben kendime değer
verdiğim için çevremdeki herkes bana değer veriyor'. Bu olumlamayı
21 gece yatağa girdiğinizde uyumadan hemen önce kendi kendinize
hissederek tekrarlamalısınız.''
Peki neden 21 gün? Çünkü Kuantum felsefesine göre, hücrelerimiz 21
günde bir kardeş hücrelere bölünüyor. Üç periyotta hücreler
arasında yeni geçiş yolları, yani yeni bakış açıları oluşturulmuş
oluyor. Böylece yeni bir düşünce doğuyor. Yeni düşüncenin yaydığı
frekans, evrende kendisine eş frekansı arıyor ve yeni düşünce
''yaşamın akışına güvenmek'' ise, evrendeki eşleşme yasasına göre
''yaşamın güven dolu ilerlediği'' bir hayatın frekansıyla
eşleşiyor. Yaşam Koçu Figen Kırca ise, kendimizi olumlu yönde
kurgulamakta en önemli alanın ''söylemler'' olduğuna dikkat
çekiyor. Kırca, küçük görünen ama üzerimizdeki etkisi büyük olan
söylemleri kullanmamızı öneriyor. Yani ''Bundan sonra borç içinde
olmayacağım'' yerine, daha da olumlu cümleler kurarak; ''Parayı ve
insanları iyi yöneteceğim'' demek gibi... Bir de yine benzer
şekilde yaşanan; ''Her şey geldi mi üst üste gelir'' sendromu var.
Kırca'ya göre, bu zinciri kırabilmek için önce bu döngüden çıkmayı
istemek gerekiyor. Bunu ne kadar yapabilirsiniz bilemeyiz ama
Kırca, objektif olarak kendinize tepeden bakmanızı öneriyor. Çözüm,
hayatımızı oluşturan birçok konuda ''Mutluyum, daha mutlu olmak
için neye ihtiyacım var ve ne yapacağım?'' deyip; bu adımları
uygulamaktan geçiyor.