Nurseli İdiz: "Kafayı çekip Yunanistan Konsolosluğu'nu aradım"
Muhasabecisinin ihmali sebebiyle tüm servetini kaybeden sanatçı Nurseli İdiz, kariyer yolculuğundan yaşadığı sağlık sorununa kadar hakkında merak edilenleri anlattı.
Ünlü sanatçının açıklamalarından satır başları şöyle...
'BOĞAZİÇİ'Nİ KAZANDIM'
"Lise 1'de 'Midas'ın Kulakları' oyununda 1,5-2 dakikalık bir rolüm vardı. Berberin karısı rolündeydim. Deli bir kadın. Çok etkilendiler ve bana 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü verdiler. 14 yaşında karar verdim konservatuara gitmeye. Burada Yıldız Kenter'in devlet konservatuarı vardı. Zuhal Olcay ile Derya Baykal da benden 4 yaş büyüktü. Onların TRT 1'de dizilerini gördüm. Çok hayran oldum. 'Ben de Ankara Devlet Konservatuarına gideceğim' dedim. Liseyi bitirince Boğaziçi Üniversitesini kazandım. O zaman benim bölümüme (ekonomi) 450 puan ile giriliyordu. Ben 525 puan aldım normal düz liseden ve konservatuara gittim... Boğaziçi'nde okusam ne olurdu bilmiyorum. Birkaç bankayı ben krizlerden önce batırırdım.
'DEDEM VE AMCAM YEMEK YERKEN ÖLDÜ'
Hep balıketliydim. Bizim aile çok kilolu. Biz Rumeliliyiz, çok iyi yemek yaparız, çok yeriz. Benim dedem, amcam falan hep yemek yerken öldüler. Dedem hanım göbeği yerken tatlı tabağının içine düştü, yemin ediyorum. Amcam rahmetli de şeker hastasıydı, dondurma yiyor o gece onu da kaybettik. Yemek dışında bir ölüm sebebi yok bizde. Ailenin en incesi benim.
Çok önemli devlet tiyatroları yöneticileri 'Saklambaç' döneminde bizi medya maymunu olarak nitelendirdiler. Yıllar sonra haber programı yapma sebebim de herhalde o entelektüel kimliğimi kanıtlama ihtiyacındandı. Sonra hepsi daha beter televizyonun içine daldılar. Ben de timsah gözyaşlarıyla güldüm. 'Hani medya maymunuyduk?'
'SERBEST DÜŞÜŞ 50'Lİ YAŞLARDA BAŞLADI'
Maddi olarak şöhreti beceremedim. Bir takım yanlışlıklar yaparak elimdeki her şeyi kaybettim. Sonra bende ruhsa sıkıntılar başladı. Bu şöhretin bedeli değil. Kendi piyasaya karşı güçlü duramamanızın bedeli. Biz televizyonun ilk kurbanlarıydık. Şimdi gençler akıllı. Yatırım yapıyorlar, paralarını dikkatli kullanıyorlar. O zaman menajer diye bir şey yoktu. Halkla ilişkiler diye bir şey yoktu. Bir de biz akademisyen olarak geldiğimiz için sudan çıkmış balık gibiydik. O yüzden bu piyasayı idare etmekte çok zorlandım.
Benim serbest düşüşüm 50-51 yaşlarında başladı. Kafayı çekip çekip Yunan Konsolosluğu'nu arayıp 'Topraklarımızı geri verin bize' dedim. Allah'tan konsolosluğun bekçisi çıkmış. Sabah 5 çünkü.
'TAKSİYE VERDİĞİM PARAYLA İSTANBUL'DA 2+1 EV ALINIRDI'
Erzincan'da turnemiz bitti. Ertesi gün uçak var. Can Hoca ile kavga ettim. Can Hoca da aksidir yani... Taksiye binip 'İstanbul Nişantaşı' dedim. Yoldayken de evi aradım, biber dolması yapın adam aç dedim. Adamı yedirdik, içirdik, güzelce ağırlayıp parasını da verip gönderdik. 800 lira ödedim. Erzincan, Erzincan olalı ilk defa böyle bir şey görmüştür... Aynı şeyi Elif de İtalya'da yapmış... Ben onları okulla Roma'ya gönderdim. Oradan taksiye binip Floransa'ya gitmiş.
Ben araba kullanmıyorum. Taksiye verdiğim parayla İstanbul'da kesin 2+1 ev alınırdı. 2007-2008'e kadar özel arabam ve şoförüm vardı. Alışmışım...
'NİŞANTAŞI'NA DENİZ TAKSİ ÇAĞIRDIM'
Bir ara Ada'ya gitmeye takmıştım. Bu hastalık dönemleri. Deniz taksiyi aradım. 'Nişantaşı'na deniz taksi istiyorum' dedim. 'Yani Kabataş'a gelin, ben oraya ineceğim' dedim. Adam onu anlamadı. 'Oraya gönderemeyiz' dedi. 'Fatih Sultan Mehmet nasıl karadan gemileri indirdiyse, öyle bir şey yapacaksınız' dedim.
'VERGİ NEDİR BİLMİYORDUM'
Muhasebecinin hiçbir yerde kaydı yokmuş. Biz ailece biraz safız. Ben hiç gelir vergisi nedir, KDV nedir bilmiyordum. Başında da durmadık. Vergi dairesi bir geri döndü. Korkunç bir şeyle karşılaştık. Yalı, 6 tane ev gitti, 2 tane cip gitti, 15 yıllık birikimim gitti. Sonra bu piyasada duyuldu. Bu sefer gelen işlerin fiyatları düşmeye başladı. Gelirim, giderimi karşılamadı. O zaman bütün dengelerim bozuldu.
Gülse bana 'Alkolik Nursel' rolünü teklif ettiğinde 'İyi oturuyor rol' dedim. Ama şuanda şeftali suyu ya da soğuk çay gördüğümde bile midem dönüyor. Çok güzel ve çok keyifli bir roldü.
'BİPOLARMIŞIM'
Muhteşem bir doktorum vardı. Benimle yılmadan usanmadan ilgilendi. Tam bipolar da değil de, onun özelliklerini taşıyan bir şey. Bu dengeli bir hale getirildi. Fakat insanlar, birinin düzelebileceğine, iyileşebileceğine asla inanmıyorlar. Sabırla ilmek ilmek kariyerini yeniden örmeye başlıyorsun. 3-4 senedir işim bütün bu söylentilerden uzak, çok güzel gidiyor. Bütün bu geçirdiklerimi oynamayı çok isterim. Ruhsal olarak iyileşmem 3-4 sene önce tamamlandı. Şuan 60 yaşındayım. 50'li yaşların mı şimdi mi dersen, kesinlikle şuan. Kim ne demiş ne söylemiş inan artık umurumda değil.
'DÜŞEYİM DİYE ÇOK BEKLEDİLER'
Benim marjinal hayatım ufak tefek kaçıklıklarla dolu. Benimkiler kendimle alakalı şeylerdi. 14-15 doktora gittim hiçbiri bir teşhis koyamadı bana. Kağan Hoca, 'Eğer hastalığınızın teşhisi 40'lı yaşlarda konmuş olsaydı alkolü de kötü kullanmayacaktın' dedi.
Ben hiçbir iş yapmayayım, yere kapaklanayım, köprü altlarına düşeyim çok istediler. 'Bu artık böyle' dediler.
Şimdi yukarı çıkıyorum ve bunu görmek istemiyorlar. Bu saatten sonra bana hiçbir şey olmaz! Çok sağlam gidiyorum artık... Bütün enerjim üretime dayalı artık. Şimdi setteki olaylara bakıyorum benimkiler çok masumane şeylerdi."