Oyuncu Tolga Tekin baba olmak istiyor

Tolga Tekin: “Duygusal bir adamım, kırılgan bir yapım var. İlişkilerimde genellikle karşı tarafın adım atmasını beklerim. Mantıkla değil duygularımla hareket ederim...”

Oyuncu Tolga Tekin baba olmak istiyor

Sabah Gazetesi'nden Pınar Yıldız Yüksel'in röportajı...

- Akıncı, sizin için de farklı bir iş ve deneyim olmalı. Bir oyuncu için bu projede olmak size neler hissettiriyor?

- Daha önce hiç aksiyon dizisinde rol almamıştım. Zamanında kick boksla uğraştım. Esnek bir vücuda sahibim, atış deneyimim var. İyi bir aksiyon işinde olmayı istiyordum. Akıncı'ya nasip oldu. Senaryoyu okuduğumda heyecanlandım çünkü farklı, alışık olmadığımız bir hikâye. Beni çeken taraflardan biri de bu oldu.

DUYGUSAL VE KIRILGANIM

- Aslında Orhan karakteri tek bir rolmüş gibi görünse de, iki tarafı var. Biri Akıncı'nın beyni, teknoloji ile vatan sevgisini, deneyimi birleştirmiş vatansever bir Orhan. Diğer tarafta 'şaşkın âşık', mahcup bir tamirci... Hangisini daha çok seviyorsunuz?

- Orhan özel kuvvetlerden emekli donanımlı bir komando, Fatih'i bulan ve eğiten, onu Akıncı yapan bir asker ama sonuçta bir insan. Herkes gibi onun da güçlü ve naif tarafları var. Naif ve duygusal taraflarını özellikle Filiz'le olan sahnelerinde görüyoruz. Hem görevine bağlı ve onu devam ettirmek zorunda hem de insani duygularından da ödün veremiyor çünkü seviyor, ailesini küçükken kaybettiği için yalnız bir hayat sürüyor. Ben Orhan'ın iki tarafını da seviyorum. Yeri geldiği zaman sert yeri geldiği zaman yumuşayan bir adam. Engel olamıyor duygularına, hem Filiz'e karşı hem de Fatih'le olan tartışmalarında Fatih'e karşı. Hem bir ağabey hem romantik bir adam. Yani dediğim gibi nihayetinde bir insan.

- Orhan aşkta mahcup, sevdiği kadına açılamayan, oldukça naif yapılı bir karakter... Peki, Tolga Tekin nasıl? Karşısındakine açılmak için bekler mi, yoksa daha cesur ve atak mıdır bu konuda?

- Ben balık burcuyum ve burcumun özelliklerinin çoğunu taşıyorum. Duygusal bir adamım, kırılgan bir yapım var. Fazla düşünürüm adım atmadan önce bu da hayatım boyunca bazen doğru bazen yanlış kararlar vermeme sebep olur. Gerçi hayat da zaten böyle bir şey, tecrübeden ibaret... Yaş ilerledikçe çok daha olgun ve yerinde kararlar alıyorsunuz ama her zaman çocuk tarafınız baki kalıyor ki bence o çocuk hiç gitmemeli. İlişkilerimde genellikle karşı tarafın adım atmasını beklerim. Mantıkla değil duygularımla hareket ederim. Eskiden aceleci bir yanım vardı ama artık zamanla bunu törpülüyorum. Sabırlı bir adam olmayı öğreniyorum. Sabır çok önemli hayatımızda hele ki böyle kozmopolit ve kargaşa dolu bir şehirde.

- Her Türk erkeğinde Orhan gibi mahcup bir taraf var mıdır dersiniz?

- Mahcup değil ama her erkeğin mutlaka çekingen tarafı vardır. Saygı, sevgiden daha önemli. Ne kadar severse sevsin karşısındaki kadına önce saygı duyması lazım erkeğin. Kimse kusursuz değil olamaz da seviyorsak kusurlarımızı da eksiklerimizi de sevmeli ve kabul etmeliyiz ama saygıdan vazgeçmemeliyiz. Çekingenlik meselesine dönecek olursak kötü veya yanlış bir şey değil bence. Kendinden emin ama naifliği elden bırakmadan yaşamalı.

- Sette eğleniyor musunuz? Nasıl bir ortamınız var?

- Benim sahnelerim genellikle Şükrü ve Ayça'yla oluyor. İkisiyle oynamaktan da çok keyif alıyorum. Ayça'yla olanlar çoğunlukla eğlenceli ve naif sahneler. Orhan'ın başka yönlerini gördüğümüz sahneler yani. Ayça sıcak, samimi ve komik. Şükrü de öyle. İkisiyle de çekimler eğlenceli geçiyor. İşimizi keyifle yapıyoruz.

BABA OLMAYI ÇOK İSTİYORUM

- Siz Ankara çocuğusunuz. Ama bir süredir İstanbul'da yaşıyorsunuz. İstanbul sizin için ne ifade ediyor?

- İki şehir hem doku olarak hem de sistemsel olarak birbirinden çok farklı. Ankaralı birinin İstanbul'a alışması gerçekten çok zor. Tabii ki zamanla her şeye alışıyorsunuz bu hayatta ama İstanbul'da büyük bir karmaşa var. Fazla kozmopolit bir şehir. Bir koşturmaca var ve kendinizi ister istemez o koşturmacanın içinde buluyorsunuz. Kendinize ayıracağınız vakit azalıyor maalesef. Ankara'yı çok özlüyorum, akrabalarım ve arkadaşlarımın çoğu orada. Sokaklarını, özellikle kar yağdığında parkta bir gezinti yapmayı çok özledim. Tekrar dönmeyi düşünür müyüm bilmiyorum ama ileride daha sakin bir şehirde yaşayacağıma eminim.

- "Bir oyuncu, hayatında ne olursa olsun çıkıp sahneye rolünü sergilemelidir" denilir. Anneni, babanı bile kaybetsen sahneye çıkmak profesyonel olduğunu gösterir gibi bir söylem var. Peki, siz ne düşünüyorsunuz, bu söylem sizce acımasızlık mı? Yoksa katılır mısınız siz de?

- Çok zor yerden sordunuz çünkü bunu zamanında yaşamış bir oyuncuyum. Konservatuvar son sınıfta babamı kaybettim. Beklenmedik ani bir ölümdü ve o sırada mezuniyet oyunumuzun provaları vardı. Oyun tiyatro tarihinin en zor textlerinden biriydi ve başroldeydim. Böyle büyük bir travmanın içinde çalışmaya devam ettim ve bir ay sonra eseri sergiledik. Daha sonra Adana Devlet Tiyatrosu'ndayken arka arkaya dedemi ve anneannemi kaybettim. O sırada oyunum olduğu için ikisinin de cenazesine gidemedim. Hayat çok zor gerçekten ama devam ediyor. Ve bu noktada onaylasak da onaylamasak da herkese verdiği kararlar için saygı duymalıyız. Kimisi böyle bir durumda oynamayı reddeder kimisi perde kapanmaz der ve sahneye çıkar. Ben "show must go on" derim. Maalesef gideni getiremiyorsunuz ama bilemiyorum belki zamanla bu fikrim de değişebilir.

- Yıllar önce baba olmayı çok istediğinizi okumuştum. Nasıl bir baba olursunuz dersiniz?

- Çok istiyorum ama sadece istemekle olmuyor tabii, çok büyük sorumluluk. Dünyanın en muhteşem duygusu olduğunu biliyorum, yeğenimden, arkadaşlarımın çocuklarından ama gerçekten iyi bir baba olmak büyük sorumluluk. Ben iyi ve yumuşak bir baba olacağımı düşünüyorum, büyük ihtimalle duygusal ve evhamlı da olurum. Ablam ve arkadaşlarımdan görüyorum zamanla o evham da azalıyor. Kızım olmasını isterim hem bir baba hem bir arkadaş olurum. Kısmet diyelim...

KAFAMA KOYUP YAPMAYACAĞIM YEMEK YOKTUR

- Bir de çok iyi yemek yaptığınızı duydum. Hatta oyuncu olmasam aşçı olurdum diyecek kadar iddialısınız... Kendi restoranında bir şef olarak karşımıza çıkar mısınız bir gün? Hayalleriniz nedir?

- Övünmek gibi olmasın gerçekten elimden her iş gelir mutfakta çünkü ustam annemdir. Okuldan geldikten sonra ödevlerimi mutfakta annemin yanında yapardım ve onu izlerdim. O da kendi annesi için aynı şeyi söyler. Kuşaktan kuşağa geçiyor demek ki bu yetenek. Kafama koyup da yapamayacağım yemek yoktur. İlerde bir yer açma hayali hep kafamda vardı ama malum koşullarda bunu gerçekleştirmek çok zor. Açarsam da İstanbul'da olmayacağı kesin.

- Evinize gelen misafirlerinize nasıl bir menü sunuyorsunuz? Herhalde sizin evden tıka basa tok çıkılıyordur?

- Genelde misafirlerimin isteği doğrultusunda menüyü hazırlarım. Et veya balık çeşitleri yanında mutlaka güzel soslarla hazırlanmış makarnalar, zeytinyağlı yemekler olur. Güzel bir salata ve mutlaka tatlı çeşitleri de masada yerini alır. En beğendikleri yemeğim kremalı mantar soslu bonfiledir.

HAYAT FELSEFEM SABIRLA, VAZGEÇMEDEN ÇOK ÇALIŞMAK

- Bugüne kadar edindiğiniz hayat tecrübesi, sizde nasıl bir yaşam felsefesi oluşturdu?

- Acısıyla, tatlısıyla, zaferlerle, mağlubiyetlerle 47 yaşımı devirdim. 19 Mart yaş günümdü. Pişmanlıklar oldu mu? Herkesin olduğu kadar. Mutlu olduğum zamanlar çoğunluktaydı. Sağlık ve huzurdan daha önemlisi yok. İlişkiler, mesleki başarılar gelip geçer ama şu ana kadar dimdik ayakta kaldım ve kalmaya da devam edeceğim. Şükrediyorum bu güzel hayat için. İnsanın sağlığı yerindeyse, evine ekmeğini götürebiliyorsa aşamayacağı zorluk yok bence. Benim felsefem hep çalışmak oldu. Kariyerime kimseye ödün borcum olmadan, çok çalışarak geldim; vazgeçmeden, usanmadan, sabırla. Böyle yaşamaya da devam edeceğim.