Pavel Horvath'tan çirkin sözler!
Fenerbahçe'nin UEFA Avrupa Ligi'nde karşılaşacağı Viktoria Plzen'in kaptanı Pavel Horvath'tan Türkiye için çirkin sözler!
Galatasaray forması giydiği dönemde Türkiye'de yaşadıklarına ilişkin gözlemlerini kendisine ait bir kitapta derleyen Çek futbolcu, sarı kırmızılı takım ve Türkiye'ye ilişkin 'çirkin' denebilecek tabirler kullandı...
"ÖNCELİK MADDİYATTAYDI"
2001 yazı Prag'da eğleniyordum. Milli takımdan arkadaşım Pavel
Nedved, Türkçe öğrenmeye başladın mı?' diye sordu, şaşırdım. Bana
Ben, G.Saray'a transfer olacağını duydum' dedi. Haber doğruydu.
Sporting Lizbon'dan ayrılacağım için şok olmuştum. Eşim 7 aylık
hamileydi. S.Lizbon menajeri aradı ve G.Saray'a transferin için ne
diyorsun?' dedi. Ben de Düşüneceğim' yanıtını verdim. Bu,
Sporting'in beni gözden çıkardığı anlamına geliyordu. Eşimi aradım.
Bana Bu senin işin, neresi olursa olsun devam etmelisin' dedi.
G.Saray'ın Devler Ligi'nde oynayacağını göz önüne aldım. Prag ile
İstanbul arasında direkt uçak da vardı. Öncelik ise paraydı.
G.Saray bana yıllık 750 bin dolar önerdi. Sporting ise hiçmişim
gibi davrandı. Ben de İstanbul'da çok daha iyi olacağını ve
cehennemi yaşamayacağımı düşünüyordum. 3 ay sonra ise İstanbul'u
terkederken ise dünyanın en mutlu insanıydım. Bu transferden cebime
1 dolar bile girmedi.
"LEŞ GİBİ KOKUYORDU"
Florya'da soyunma odası pis ve leş gibi kokuyordu. Bizimle kimse
ilgilenmiyordu. Paçavra muamelesi yaptılar. Kaldığım otelde de
sorunlar yaşadım. Eşyalarımı, kulübün otel parasını ödemediğini
söyleyerek lobiye indirmişlerdi.
"İÇKİ İÇEREK RAHATLADIM"
"Kulübün ayarladığı apartmandaki daire ısınmıyordu. Soğuktan
donuyordum. Sonunda Florya'daki kamp tesisinde kalmaya karar
verdim. Orada da ısınma sorunu vardı. Şampiyonlar Ligi'nde 1 dakika
bile oynamadım. Türkiye Ligi'nde sadece 3 maçta, o da sadece 45′er
dakika oynadım. Her gün aynıydı. İdmanlar sonrası markete gidip 1
şişe votka, bira ve cips alıyordum. Bunu söylediğim için de
utanmıyorum. İçinde bulunduğum durum ve sıkıntıların sonucuydu.
Kendimi bir tüp içine kapatılmış gibi hissediyordum. İçki ile
rahatlayıp, sızıp sıkıntılarımdan arınıyordum."
"BÜLENT KAPTAN SINIRI GEÇSE KAYBOLUR"
"Antrenmanlarda herkes forma için müthiş bir mücadele veriyordu.
İşin içinde yumruk, tekme, tokat da vardı. Hasan Şaş, bunların
içinde en çılgın olanıydı. Lazio'ya yenildiğimiz maç sonrası
soyunma odasında hırsından yumruk atıp camı kırmıştı. Bu yüzden de
eline bir sürü dikiş atılmıştı. Emre Aşık ise ondan çok daha
agresifti. Normal bir idmanda Berkant'ı dirsekleyip burnunu
kırmıştı. Bülent Korkmaz kaptandı. Tüm Türk taraftarlardan büyük
saygı görüyordu. Ama hiç entellektüel değildi. Türkiye sınırınını
geçse, ilk trafik ışığında kaybolabilirdi!"
"ÜZERİMİZE TAŞ ATTILAR"
"Futbol, onların son derece tutkulu olduğu bir olgu. Bir
keresinde F.Bahçe ile derbi vardı. İlk yarı gol olmamıştı.
Taraftarlar memnun değildi. Taraftarlar sahaya ve Mustafa
Denizli'nin başına bozuk para, çakmak ve plastik şişe fırlattı.
Beşiktaş'ın stadında ise üzerimize taş bile atıyorlardı. İlk
oynadığım maç 15 Eylül'de Malatya'ya karşıydı. Yol kenarındaki
kayısı ağaçları ve çarşaflı kadınlar görünce çok
şaşırdım."
"BURSA 19. YÜZYIL ŞEHRİ GİBİ"
Bursaspor'a karşı ilk kez 11′de sahaya çıktım. Bursa 19.
yüzyıl şehri gibi duruyordu. Stattaki tuvalet alaturkaydı ve pislik
içindeydi. 30 Kasım'a dek bu felakete dayanmam gerekliydi. Çünkü
ancak bu tarihte serbest kalabilecektim. Kasım sonu avukatım geldi.
24 numaralı formamı paket yaptım. Aldığım arabayı (sinyali bile
çalışmıyordu) geri verdim. Kapalıçarşı'dan deri ceket ve çay
bardakları aldım ve ayrıldım."
HABERTÜRK İNTERNET SİTESİ