Podyum ve sokak..
Podyum ve sokak..
Moda ile ilgili yazıp çizmeye başladığımdan beri bana en fazla sorulan soru, 'bu yıl neler moda, anlat bakalım' oluyor.
Ne anlatayım?
Kürklü ayakkabılar mı, yoksa kısa baskılı desenleri mi?
İnanın hiç sevmiyorum bu soruyu. Çünkü biliyorum ki moda,
klişelerden çıktı, bambaşka bir yöne gidiyor. Moda faşizmi
bitiriyor, podyumlardaki parçalar kişiselleşiyor ve sokağa
iniyor.
Bazen defiledeki bir görünüm aynen sokakta oluyor, bazen ise fast
fashion markalarla bütünleşiyor. Yeri geliyor eskilere nur yağıyor,
eski ve yeni harmanlanıyor. Ya da istediğini giymek gibi bir durum
ortaya çıkıyor. Bu istenilen şey, bazen çok absürd, giyilmesi
cesaret isteyen uç noktalarda bir parça da oluyor... Son derece
sade, herkesin giymek isteyeceği türden bir giysi de.
Sonuçta moda haftaları süresinde, sokaklar, katılımcıların görsel
şovuna tanık oluyoruz.
Geçtiğimiz günlerde 35 yıllık moda yazarı Suzy Menkes, moda
haftalarında ki bu görsel şovu 'moda sirki' olarak tanımladı.
Haksız mıydı? Bence hayır. Ama göz ardı ettiği bir takım şeyler
vardı.
KİŞİSELLEŞİYOR
Bundan bir 10 sene evvel moda, dergilerin tekelinde idi.
Hükümdar onlar olduğundan dergilerin bizlere sunduğu malzemelerle
idare ediyorduk. Derken teknoloji ilerledi, hızlı bir iletişimin
içine dalıverdik.
Sonra bir de baktık ki bloglar ortaya çıkmış ve mertlik bozulmuş.
İş gittikçe kişiselleşmiş.
Dergilerin kıyısında köşesinde kalan sokak modası fotoğrafları,
modanın gidişatını tasarımcıların ve dergilerin ellerinden alarak,
bu işi meslek edinen bloggerlar sayesinde modaya yön verme
aşamasına geçirdi.
The Sartorialist ile başlayan bu serüven All Preety Birds,
Stockholm Streetstyle gibi blogların varlığı bir renk, hatta ilham
kaynağı olmakta. Günlerce moda haftalarında çekilen onlarca resim,
bu bloglarda paylaşılıyor ve evet Menkes'in dediği gibi dışarıdaki
kıyafetler, içerdekilerin önüne geçiyor.
Gerçek olması bu durumun başlıca nedeni.
Doğal seleksiyon neticesinde, basın fotoğrafçılarına blogların da
eklenmesi ile defile öncesi ya da sonrası deklanşör seslerini
çoğaltıyor. Bu durumumun meydana getirdiği psikoloji ise
fotoğraflanma arzusu doğuruyor.
ŞOVUN PARÇALARI
İşte belki de bu yüzden kişisel pazarlama olarak dikkat çeken
farklı stiller fazlaca ortalıkta dolanıyor. Ve bir süre sonra da
bünye hep aynı isimleri görmekten sıkılmaya başlıyor.
Üstelik en fazla fotoğraflanan isimler bloggerlardan ziyade moda
editörleri.
Her ne kadar Suzzy Menkes bu konuda bloggerlara çatsa da gerçekte
bu işi şova dönüştüren, günde en az 3 giysi değiştiren genelde bu
dünyanın editörleri, satın almacıları ve hep aynı isimler.
Acaba bunlar hep böylelerdi de biz mi bilmiyorduk, yoksa sokak
modası bloglarından sonra mı böyle oldular?
Gerçekten düne kadar sadece moda dünyasının tanıdığı bu isimler
gittikçe doz aşımına uğrayarak, abartılı görsellikle gizliden
gizliye kendilerini pazarlıyorlar mı?
Tahmin edeceğiniz gibi benim bu konuda biraz kafam karışık. Bir
yanım "evet Menkes haklı, bu sokak modası işi iyice dikkat çekme
yarışına döndü" derken bir yanım da "moda zaten bir şov ve her
şovun da iyi birer oyuncusu olması gerekli" diyor.
Ve 10, 20 kişi bu görsel şovun bir parçası. Geriye kalanlar da bana
göre modanın ilham perileri.
Onlar içlerinden geldikleri gibi giyinerek bir sonraki sezonun
anahtar parçalarını belirliyorlar.
ŞÖHRET OLMAK
Bu grubun içinde editörlerde var, bloggerlar da. Sokak modası,
bloglar sayesinde bize ulaşıyor.
Bugün YSL bile sokak modasından ilham alıyorsa, modanın yeni şekli
bu demektir. Ve durum da editörlerin bloglara artık şöhret peşinde
koşan insanlar olarak bakmamasını gerektiriyor.
Çünkü çağ değişiyor ve bu yeniçağ da bu kocaman pastada editörlere
de yer var, bloggerlara da.
Aslında durumu en iyi Andy Warhol sözleri özetliyor, "Bir gün
herkes 15 dakikalığına da olsa şöhret olacak."
STİL DANIŞMANI ITIR GÜL ARAYICI / YENİ ASIR İNTERNET SİTESİ