Rüzgar Aksoy: "13. yüzyılı su gibi içtim"

"Kuruluş Osman" dizisinin Turgut Bey'i Rüzgar Aksoy: “13’üncü yüzyıla dair yazılı kaynak sınırlı ama olanları su gibi içtim. Yapım tarafından verilen kitaplarla o dönemin ruhunu içselleştirmeye çalıştım. Bir sabah o yüzyılda uyansam nasıl bir insan olurdum?’ sorusunun peşinden gittim...”

Rüzgar Aksoy: "13. yüzyılı su gibi içtim"

Sabah Gazetesi'nden Merve Yurtyapan'ın röportajı...

'Kuruluş Osman'a üçüncü sezonda dahil oldunuz. Takip ettiğiniz, içinde yer almak istediğiniz bir iş miydi?

Açıkçası televizyon izleyecek çok zamanım olmuyor. Ama 'Kuruluş Osman' için içimde hep bir ukde vardı. Sağlam, kaliteli ve zorlayıcı bir dönem işinde oynamak ve kendimi orada keşfetmek istiyordum. 'Kuruluş Osman' uluslararası bir iş; hem görsel açıdan hem içerik açısından dolu bir yapım. O yüzden şanslı hissettiğimi söylemem gerek...

İŞİMLE GURUR DUYUYORUM

Uzun süredir birlikte çalışan bir ekibe sonradan dahil olmanın zorlukları var mı?

Var ama burada tam tersine, bir an önce alışmam için müthiş bir anlayış ve yardım gördüm. Zorlu süreçlerden geçmiş, iki yılı beraber atlatmış bir ekip bana hemen kucak açtı ve bu dostane yaklaşımları işimi çok kolaylaştırdı...

Böyle bir ekip ve büyülü bir set ortamında çalışmak oyuncu olarak size neler hissettiriyor?

Bir kere oyuncu gözüyle o dönemi hissettiren tasarımların, mekanın ve dekorun içinde olmak o zamana aitmiş gibi hissettiriyor. Bir de onlarca ülkede yayınlanması ve müthiş bir izleyici kitlesinin olması da yaptığın işten gurur duymanı sağlıyor.

"Turgut Alp'i anlamak için o dönemki insanları anlamak gerekiyor" demişsiniz. Araştırmalar yaptınız mı?

Tabii ki 13'üncü yüzyıla dair yazılı kaynak sınırlı ama olanları içtim diyebilirim. Yapım tarafından verilen kitaplarla o dönemin ruhunu içselleştirmeye çalıştım. Açıkçası bu insanlar için ölüm-yaşam döngüsü gündelik hayat içerisinde, günümüzdeki konfor anlayışıyla kavranabilecek meseleler değil. Öncelikle araştırmalarımı bu konuda yoğunlaştırdım. Bir sabah o yüzyılda uyansam nasıl bir insan olurdum sorusunun peşinden gittim.

Ağabeyinin zoruyla Tekfur Nikola'yla evlenmeyi kabul etmeyen Mari, Turgut Bey tarafından İnegöl Kalesi'nden kurtarılmıştı. Aşk her zorluğu aşar mı?

Günümüzde bu değerler aşınmış olabilir ama türkülerimizde, hikayelerimizde ve masallarımızda belki kendi köyümüzde bile görüyoruz ki aşk dediğimiz şey zaten onsuz nefes alamamak demek. Beslendiği toprak da Anadolu olunca zorluk denemez belki buna tertemiz bir adanmışlıktır bunun adı.

EMPATİ YETENEĞİM GELİŞTİ

28 yaşında radyoculuk ve dublajla uğraşırken yapım şirketinden gelen teklifle kendinizi setlerde bulmuşsunuz. Radyo-televizyon okumuş biri olarak oyunculuk yapma fikriniz yok muydu?

Kesinlikle yoktu, biraz denk geldi diyelim. Madem bu kapı bana açıldı ben de 'Savaşalım bari' deyip elimden geldiğince işimi doğru yapmaya çabalıyorum. Bir sürü genç bu işi istiyor, belki en çok istenen meslek ama ne kadar talep varsa o kadar zorlaşır bazı meslekler. Ben istemedim ama oldu, milyonlarca gencin bu işi yapmak istediğini bildiğimden bulunduğum yeri hep hak etmeye çalışıyorum...

Radyo programcılığı sizdeki hangi yönleri ortaya çıkardı?

Ses-mikrofon ilişkisi ve iletişim kurma becerisini diyebilirim. Farklı dünyalardan insanlarla sohbet etme, onları tanıma, her biriyle bir şekilde anlaşma ve empati kurma yeteneğini de geliştirmiş olabilir.

"Oyunculuk büyüleyici bir yolculuk ama içinde akıl sağlığınızı korumanız gereken zorluklar var" demişsiniz. Biraz açar mısınız?

Öncelikle büyüklerimizin bir lafını zikretmek gerekir: İş zor değildir, insan zordur. Ne yazık ki bazen insanımız birlikte yapılan bir işte, birbirine yardım edip örneğin bir sahneyi mükemmelleştirmek dururken, güdüsel süreçleri yüzünden ayrı bir dünya kurup üstün çıkmaya çalışıyor. Halbuki özellikle bizim meslekte aynı gemideyiz. Güzellik birlikten doğacak; anlamaktan, yardım etmekten, el uzatmaktan. İnanın bir duyguya zorla girmektense sadece karşıdakinin oynamasına yardım etmek çok daha inandırıcı ve güzel olacaktır...

BURAK DİSİPLİNLİ, SAYGILI BİR ROL ARKADAŞI

Burak Özçivit nasıl bir rol arkadaşı?

Biz daha önce de çalıştık kendisiyle, o yüzden bu konuya hakimim diyebilirim. Çok disiplinli, haftanın 6 günü saatlerce herkesten çok çalışıp bu kadar hazır olması şaşırtır beni hâlâ. Ne kadar yorgun olsa da bütün oyunculara en doğru şekilde oyun verir. Set adabını bilenler bunun ne kadar kıymetli olduğunun farkındadır. Setteki çalışanlara karşı da oldukça saygılı, özellikle onları kıracak davranışlardan uzak durmaya çalışan biri. Dostane yaklaşımı ile herkesin sevgisini kazanmış biridir benim gözümde. İnanın egosu gözüne perde olmuş, şuurunu yitirme noktasına gelmiş başrollerle de çalıştım. Burak Özçivit daha önceki işimizde olduğu gibi karakterli bir şekilde yoluna devam ediyor.

AKSİYONU, ÇATIŞMASI VE SÜRPRİZİ EN BOL İŞ BİZİMKİSİ!

Başlarda 'Turgut Bey' ile 'Osman Bey' ters düşseler de artık güçlerini birleştirdiler. Yeni çatışmalar ve sürprizler olacak mı?

Aksiyonu, çatışması ve sürprizi en bol iş bizimkisi. Anadolu'nun kaynadığı, daha Osmanlı gibi bir temele oturmadığı zamanlar, dolayısıyla çatışmalar oldukça fazla.

Senaristlerimizin seyirciyi ayakta tutan sürprizleri hikayeye yerleştirmesi büyük bir şans... Yani çatışma ve sürpriz, çok iyi bildikleri konular. Biz de okurken bazen ters köşeye yatabiliyoruz.

TURGUT'UN ASİLİĞİNİ SEVİYORUM

'Turgut Bey' savaşçı, dürüst ve güçlü bir karakter. Sizi hangi yönleri daha çok etkiledi?

Bir kere Turgut doğru bildiği bir şey varsa onun arkasında ölüm de olsa hesap kitap yapacak biri değil. Bu bazen burnunun dikine gitmesine sebep oluyor ama onun bu asiliğini seviyorum. Ona farklı bir renk katıyor; Turgut rüzgar gibi, durdurabilene aşk olsun. Yurtluk ülküsü var. Obasının refahı ve özgürlüğüne kendini adaması, kendinden ve çıkarından ziyade başka insanlar ve halkı için kılıcına davranması beni çok etkiledi...