Şahika Tekand: 'Tiyatro insanı değerli kılar'
Şahika Tekand, performatif tiyatroyu Türkiye'de başlatan sanatçı. Şimdi 'On Adımda Unutmak: Anti Prometheus' oyunuyla seyircisine yine farklı bir sahneyle önemli mesajlar veriyor.
- 'On Adımda Unutmak: Anti Prometheus' oyununuz ne
anlatıyor?
Sırtlarında taşıdıkları yükleri daha sonra mülk edinen insanların
hikayesini anlatan bir oyun. Başkalarının yükü olarak taşıdıkları
şey daha sonra mülkleri haline geliyor ve o mülkün nasıl bir yüke
dönüştüğünü anlatıyoruz. Prometheus ateşi tanrılardan çalıp
insanlara hediye eden tanrıdır ve bütün varlığı boyunca zincire
vurulmayı, her gün kartallar tarafından ciğerinin parçalanıp aynı
acıları yeniden çekmeyi göze almış olan bir tanrı. Dolayısıyla biz
bugünün insanına bu tanrıyı bir kez daha hatırlatıyor ve onu hangi
on adımda nasıl unuttuğunu gösteriyoruz. Ve 'Aslında senin hiç
olmadığın şey Prometheus, sen bir anti Prometheus'sun. Bugünkü
sistem sana kendini feda etmeyi, büyük idealler kurdurtmayı, büyük
umutlar peşinde koşmayı unutturdu. Seni küçücük bir dünyanın içine
sıkıştırdı ve halbuki sen bundan çok daha değerlisin. Bir dur,
düşün bakalım bu hayatı yaşamak istiyor musun?' diyoruz.
- Oyun günümüze işaret ediyor...
Aslında hepimiz bu kutu kutu evlerimizde birbirine çok benzer
problemlerle yaşıyoruz ama nedense birbirimize hiç dokunamıyoruz.
Ve birbirimizin sesini hiç duyamıyoruz. Son derece eğlenceli ama
trajik bir konuyu işleyen oyun.
TİYATROYU AŞKLA YAPIYORUM
- Yönetmenlik, oyun yazarlığı yapıyor tiyatro oyunlarında
oynuyorsunuz ve birçok da oyuncu yetiştiriyorsunuz, televizyonda ya
da sinema filmlerinde oyunculuk yapmayı özlüyor
musunuz?
Hiç özlemiyorum. Çünkü ben çok doydum ve
yüzümün akıyla yaptım işimi. En son 1997'de çok kesin bir kararla
sinema ve televizyon çalışmalarını kestim. Son işim Ömer Kavur'un
en iyi filmlerinden biri 'Akrebin Yolculuğu'dur. Orada da iyi bir
iş çıkardım. Bu filmde oynamamı çok istemişti, bu ona gönül
borcumdu. İyi ki de o filmi yapmışım. İyi bir kapanıştı. Rahmetli
Ömer Kavur bana sinemayı sevdiren adamdır.
- Bu kesin kararı verdiren neydi, bir küskünlük mü söz
konusu oldu?
Hiç öyle değil. Beni öyle küstüren, sıkan bir durum yok ortada.
Tiyatro o kadar aşkla yaptığım bir iş ki sinema ve televizyonun
onun yerini tutmasına ya da ondan zaman çalmasına izin vermem
mümkün değil. Artistik olarak ne sinema ne de televizyon bizim
tiyatroda aldığımız zevki karşılıyor. Temel nedenim bu aslında.
Stüdyo Oyuncuları çok büyüyünce, kadrosu genişleyince, hem
oyunculuk stüdyosu hem de tiyatro kurumsallaşınca tiyatro için
ayıracağım emek ve enerji daha çok arttı. İkinci neden de zaman
yok.
- Haldun Dormen şu günlerde tiyatronun en şaşaalı dönemini
yaşadığını söylemiş siz de buna katılıyor musunuz?
Sektörün artistik olarak şaşaalı bir dönem yaşadığını söylemeye ve
o kadar abartmaya gerek yok. Ama seyircinin tiyatroya ayağının
yeniden alışması açısından bence hoş bir dönem yaşıyoruz. Özellikle
son on yıldır küçük küçük her taraftan tiyatro toplulukları ortaya
çıktı. Genç sanatçılar önemli şeyler denediler. Konvansiyonel
tiyatro diyebileceğimiz tiyatrolar yüzünü değiştirdi, adeta
televizyon starlarını tiyatroya çıkararak yeniden seyircinin
ayağını tiyatroya alıştırdı. 80'ler ve 90'larda yaşanan tiyatro
seyircisindeki düşüklük şimdi söz konusu değil.
- Popüler dizilerle tanıdığımız oyuncuların tiyatro
sahnesinde olması da seyirciyi tiyatroya çekti değil
mi?
Bunun da etkisi var. Bu sektör böyle çalışır, bunu yadırgamamak
lazım. Bizim gibi yüksek sanat yapan ve artistik olarak sürekli
araştırma peşinde olan topluluklar da var, ki biz zaten hiç seyirci
sıkıntısı yaşamadık. Çünkü çok yeni bir tiyatro yapıyoruz. Onun
alıcısı her zaman var. Konvansiyonel tiyatro açısından sektörde
tabii ki canlı bir dönem yaşıyoruz. Ünlü oyuncuların sahnede
olması, tiyatrocuların dizilerde meşhur olması önemli. Eskiden
sinema ve televizyon tiyatroculardan pek bir şey anlamazdı.
Televizyon ve sinemada iş yapan insanlar da artık sinema
okullarından mezun, o nedenle biraz daha ilgili davranıyorlar.
TELEVİZYON ÜNLÜLERİN ÜNÜNÜ TÜKETİR
- Konservatuvar okumadan ya da sizin gibi okullarda eğitim almadan
sadece oyuncu koçuyla çalışıyor olmak oyunculuk yapmak için yeterli
midir?
Bana pek yeterli gelmez ama sektörün bir kısmı bunu yeterli görüyor
ki böyle çalışıp ünlü olan, iş yapan çok insan var. Kaldı ki bu
dünyanın her yerinde böyle. Televizyon ünlü insanların ününü
tüketir ve geçer. O ünlü insanlar da bu mesleği meslek olarak
edindilerse tabii ki kendilerini yetiştirmek için koçlarla
çalışırlar, stüdyolara giderler. Bunların hiçbiri beni hiç rahatsız
etmiyor. Dünyanın her yerinde farklı kulvarlar ve bu kulvarların
ünlüleri vardır. Hepsinin de alıcısı bulunur.
- Televizyon güzel kadın, güzel adam istiyor ama tiyatronun
hiç böyle bir derdi yok...
Evet, hiç yok. Kaldı ki tiyatroda güzellik anlayışı da farklıdır.
Işığı alan oyuncu tiyatroda her zaman güzeldir. O insanı günlük
hayatta görürsünüz, belki vasat gelir size ama sahnede parlar.
Oyuncular başka türlü hale gelir sahnede. Televizyon için o
alelacele çekilen dizilerde ne ışığa ne insanların makyajına özen
gösteriliyor. Bunlara hiç vakitleri yok. Televizyonun böyle bir
derdinin olmaması normal. Çünkü televizyon ne kadar reklamla
çalıştığına bakar. Eskiye göre çok daha esnek davranıldığı
kanaatindeyim. Tiyatrodan aldıkları bazı oyuncuları başrolde
görüyoruz. Bu insanların hoş çirkinlikleri ve bozuklukları bile
olabiliyor. Fakat ona rağmen artık bundan lezzet çıkaran
yönetmenler de yetişti. Bu çok sevindirici bir şey.
- Sinema tiyatroya göre daha popüler, sinemanın gerisinde
kalmamak için tiyatro kendini her daim yenilemek zorunda
mı?
Sinema her zaman tiyatrodan gerideydi. Sadece daha popüler çünkü
bir seferde milyonlara ulaşıyor. Tiyatro artistik olarak da
sinemadan hiçbir zaman geride kalmadı. Hatta sinema kadroları
tiyatrodaki gelişmeler sayesinde biraz daha artistik olarak
eğitilebildiler. Tiyatronun risk alma kapasitesi çok daha fazla.
Çünkü prodüksiyonları daha düşük. Bir sinemacının o paraları deney
yapmak için harcaması çok mümkün olmuyor. Ama biz tiyatrocular bu
riski kolaylıkla alıyoruz. O nedenle sinema, tiyatrodan çok şey
öğrendi. Fakat iletişimin, eğitim düzeyinin artması, Türkiye'nin
değişmesi herkesin çok daha hızlı ilerlemesine neden oluyor.
TİYATRO İNSANI DEĞERLİ KILAR
- Sizden mezun olanlar çok ünlü isimler oldu; Burcu Kara, Yiğit
Özşener, Nesrin Cevadzade, Ozan Güven...
Daha birçok isim var. Şu anda televizyonda star denebilecek
insanların çoğu belki de... Bu çocuklarla hiçbir zaman bağlarımız
kopmaz, her zaman ilişkimiz devam eder. Hepsi son derece gurur
verici sanatçılar oldu. Ödüller aldılar... Onları çok
özlüyorum.
- Siz buraya gelen insanlara ne yapıyorsunuz da sizden
çıktıktan sonra bir özgüven patlaması yaşanıyor? Depresyon
ilaçlarını kesenler, sosyal fobisi varken ekran önünde haber
sunmaya varan örnekler biliyorum... Ne oluyor burada?
Aslında çok basit bir şey oluyor. Burada geliştirdiğimiz yöntemle
de ilgili. Bu yöntem insanı merkez alır ve o insanın varlığını
değerli kılar sahne üzerinde. Tiyatroya hazırlanırken bu yönteme
ilişkin bir eğitim süreci geçirince insanlar doğal olarak kendi
değerleriyle yüzleşiyorlar. Sosyal rollerini, sınırlı ve kısıtlı
zavallı iş ilişkilerini ve iş hayatının kendileri üzerinde
yarattığı baskı noktalarını keşfediyorlar ve bunlarla mücadele
etmeyi öğreniyorlar. Çünkü her insan değerlidir. Her insanın saygı
görmeye hakkı vardır. İnsanlara bu kadar tüketilip bir kenara
atılacak bir meta gibi bakılması ille de şart değildir. İşte burada
insanlar bunu deneyimliyor. Sonucu itibarıyla tiyatronun tedavi
edici olduğu da bir gerçek. Tiyatro insanı çok değerli kılan bir
meslek.
Sibel Ateş Yengin