Sahtekarlık bulaşıcı mıdır?
Toplumdaki ahlaklı kişilerin oranı ne kadar yüksek olursa olsun, eğer toplum içerisinde ahlaksızlık yapıldığı biliniyorsa bu diğerlerini de etkiliyor. İnsan, doğası gereği çevresinden etkileniyor, davranışlar ona göre biçimleniyor. Peki sahtekarlık da bulaşıcı mı?
Bildiğiniz gibi her hafta bu köşeden, alanımla ilgili yaptığım okumalardan dikkatimi çekenleri sizlerle paylaşıp, uzmanlığım doğrultusunda eklemeler yapıp sunmaya çalışıyorum. Bu hafta okuduğum, Duke Üniversitesi psikoloji profesörü ve davranış ekonomisti Dan Ariely'nin Sceintific American için derlediği çalışmalardan oluşan yazısından bahsedeceğim.
Yazıya önce rüşvetin yaygın olduğu toplumlarda, bu durumun insan davranışlarına nasıl etkisi olduğunu araştıran bir çalışmadan bahsederek başlamış. Rüşvetin miktarının ölçülmesi her ne kadar zor olsa da Dünya Bankasının tahminleri, yıllık rüşvet üzerinden dönen paranın 1 trilyon dolar kadar olduğu yönünde. Dr. Ariely, kendisinin de yürütücülerinden birisi olduğu 2008 yılında yayımlanan bir araştırmadan bahsediyor. Bu çalışmada katılımcılara zar attırılıyor. Birkaç defa zar attıktan sonra çıkan sonuçlara göre yüksek zar atanların para ödülü alacakları söyleniyor. Katılımcıların bazılarının daha fazla para alabilmek için sonuçları yanlış söylediği/sahtekarlık yaptığı gözleniyor. Bu sahtekarlığı yapanların çoğunun, aynı zamanda kendi ahlaki değerlerini korumaya çalıştığı, davranışlarını sadece kendilerine bir miktar avantaj sağlayabilecek düzeyde ayarladığını saptıyorlar. Yani 'bir miktar sahtekarlık' yaparak kendi içlerinde aslında kötü insan olmadıkları hissini koruyorlar. Daha sonra dizayn ettikleri başka bir çalışmada ipad üzerinden sanal olarak oynanan bir zar atma oyunu tasarlıyorlar. Zar atmadan önce akıllarından zarın üst ya da alt yüzünden birisini tutmaları söyleniyor. Sonuçlar açıklandıktan sonra hangi yüzü tuttuklarını söylemeleri isteniyor. Katılımcıların çoğunun daha fazla para kazanabilmek için sayının yüksek geldiği yüzü söyledikleri gözleniyor. Kimlerin yalan söylediği bilinmese de teorik olarak bu kadar fazla kişinin aynı anda zarın yüksek rakam gelen yüzünü seçme ihtimallerinin düşük olduğu aşikar. Mesela zar atılıyor. Üst yüz 2 alt yüz 5 gelmiş olduğunda, çoğu kişi alt yüzü tuttuğunu söyleyerek para ödülünü almaya çalışıyorlar. Daha sonra katılımcılar iki ayrı gruba ayrılıyor. İkisine de aynı oyun oynatılıyor ama bir gruba verilen ödül diğer gruptan 10 kat daha fazla olarak düzenleniyor.
Sonuçta iki grup var. Birisi; aynı oyundan yüksek para ödülü alan grup diğeri; aynı oyundan düşük para ödülü alan grup. Düşük para ödülü verilen gruba bir düzenek hazırlanıyor. Eğer rüşvet verirlerse yüksek para ödülü alan gruba kimsenin haberi olmadan geçirilecekleri söyleniyor. Asistanlar hocalarının olmadığı bir zamanda bu rüşveti kendilerinin habersizce alabileceklerini söylüyorlar. Bir kısım rüşveti kabul ediyor, diğer bir kısım kabul etmiyor. Oyun bittiğinde ortaya çok ilginç bir sonuç çıkıyor. Rüşveti kabul etmeyen grubun, hiç rüşvetten haberi olmayan gruba göre yüzde 14 oranında daha fazla sahtekarlık yaptığı gözleniyor. Yani bir toplumda rüşvet varsa, diğer kişiler rüşveti kabul etmeseler bile, rüşvetin varlığını bildiklerinde sahtekarlık yapmaya daha eğilimli oluyorlar. Bu gerçekten insan davranışlarıyla ilgili çok önemli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
Toplumdaki ahlaklı kişilerin oranı ne kadar yüksek olursa olsun, eğer toplum içerisinde ahlaksızlık yapıldığı biliniyorsa bu diğerlerini de etkiliyor. Aynı durum yüksek ihtimalle kitleler üzerinde uygulanan büyük sınavlar için de geçerli. Bir sınavda usülsüzlük yapıldığı biliniyorsa, bu ahlaki değerleri yüksek olan diğer grubu da negatif etkiliyor. Yani sahtekarlık aslında bulaşıcı. İnsan, doğası gereği çevresinden etkileniyor, davranışlar ona göre biçimleniyor. Buradan anladığımız, belli kurallar ve bu kurallara uyum oranı artmadıkça toplumların refahı her zaman tehlikede olacaktır.
DR. SEVDA SARIKAYA / AKŞAM GAZETESİ