Teoman Kumbaracıbaşı ilk defa konuştu...
Claudia Cardinale ile başrolü paylaştığı “Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak”ta bir İtalyan’ı canlandıran Teoman Kumbaracıbaşı ilk defa konuştu...
Bazıları seni “Eyyvah Eyvah 2” ve “Sinyora Enrica ile
İtalyan Olmak” filmleriyle tanıdı. Ama biz “Yazı Tura”daki o
unutulmaz performansını da gayet iyi biliyoruz, oyunculuk
geçmişinin çok daha eskilere dayandığını da. Nasıl başladı bu
serüven?
- Avusturya Liseli’yim. Orada da koroda şarkı söylüyordum. Hem
koronun hem de tiyatronun yönetmeni olan Rudolf Kreuzhuber, bir
tiyatro oyuncusunun kaçtığını söyleyip benden oyunda rol almamı
istedi. Önce tereddüt ettim. Sonra güzel bir kız tuttu benim
elimden, sahneye çıkardı.
“Hayır” diyemedim diyorsun...
- Diyemedim. Ama çıkmamla birlikte çöktüm, dizlerimin bağı çözüldü.
Kıza “Gördüğün gibi ben bu işi yapamayacağım” dedim. Kreuzhuber
“Tam aksine” dedi, “Bu kadar heyecanlanabildiğin için iyi bir
oyuncu olabilirsin”...
Tesadüflere inanır mısın? Bir oyuncunun hastalanması, senin
sahneye çıkman ilginç bir tesadüf çünkü...
- Tesadüf gibi görünüyor ama değil. “Kardeşim ben gelmiyorum” desem
zorla kolumdan tutup götürecek halleri yok. Demek ki bir şey görmüş
bende, “Bu çocuk bir şey yapabilir” demiş.
YÖNETMEN “OYNA BE OĞLUM” DEDİ
“Eyyvah Eyvah 2”de İspanyol lakaplı bir müzisyeni canlandırıyorsun.
Ata Demirer senin aynı zamanda müzisyen olduğunu biliyor
muydu?
- Galiba biliyordu. Yani İspanyol dediğin adam
aslında zor biri. Bir adam alacaksınız, hem yaşı çok ileri
olmayacak, hem iyi görünecek, hem müzisyen olacak, hem şarkı
söyleyecek, hem biraz romantik olacak, hem biraz naif olacak.
Açıkçası başta istemedim de oynamayı, biraz çekindim. Bir gişe
filmi falan, becerebilir miyim acaba dedim. Bir de ilk filmden
dolayı oturmuş bir kadro var, çok iyi oyuncular var.
Evet, İspanyol sonradan girdi ekibe...
- Sonradan giren karakterler hep sırıtır ya hani, öyle bir sıkıntı
olur mu diye düşündüm. Fakat filmin yönetmeni Hakan Algül beni ikna
etmeyi başardı.
Nasıl ikna etti?
- “Oyna be oğlum. Burada çekinilecek bir durum yok. Güzel bir iş
yapıyoruz, eğleniyoruz” dedi. Nadiren yönetmen filmden önce
söylediklerini film esnasında gerçekleştirir. Ama Hakan Algül’ün
ağzından o gün ne çıktıysa hepsi oldu. Bir, çok eğlendik; iki, film
çektik. İyi bir gişe filmi oldu.
İspanyol’u oynadın, peki hiç İspanya’ya gittin
mi?
- Gittim. “Made In Europe”u orada çektik.
Boğa güreşleri hakkında ne düşünüyorsun?
-
Yavaş yavaş kaldırılıyor, biliyorsun. Ben o sokaktaki koşturmacayı
daha adaletli buluyorum. Bir şov ama bir dengesi var, diğeri çok
dengesizce.
CLAUDIA CARDINALE İLE ÇALIŞMAK PİYANGO
“Sinyora Enrica”ya geleceğim. Bu film senin için piyango gibi bir
şey herhalde. Claudia Cardinale gibi bir dünya starıyla oynamak
yani...
- Tabii ki. Fellini’ye “Federico” diyen bir
insanla aynı settesiniz. Adına film festivali düzenlenen bir
oyuncuyla aynı settesiniz. Böyle birinin, çok büyük bir oyuncu
olduğunun altını çizmeden bütün kariyerini sizle paylaşması
bambaşka bir şey. Bu dünya piyangosu yani.
En çok hangi özelliği etkiledi seni?
- Çok samimi, çok sıcak. Sinirlendiğini anlıyorsunuz, mutlu
olduğunu anlıyorsunuz. İnanılmaz hoşsohbet... O sohbette geçen
isimleri de hayretle, şaşkınlıkla, hayranlıkla takip ediyorsunuz.
Beatles’ın New York’ta verdiği ilk konseri izlemiş bir insan. Roman
Polanski’den tutuyor, Fellini’den, Marlon Brando’dan çıkıyor.
Senin için hoş bir cümle kurmuş, “Teoman’ın bakışları ile
etkileyemeyeceği bir kadın yoktur” demiş.
- Boynumuz kıldan ince, teveccüh. Bir şey diyemeyeceğim yani.
BEN ARTIK SETTE HEYECANLANAMIYORUM
“Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak”ta İtalyanca bilmediğin halde
İtalyanca oynuyorsun ve konuştuğun dili bilmemene rağmen karakterin
tüm dinamiklerini perdeye yansıtmayı başarıyorsun. Bunu sağlamak
zor olmadı mı?
- Hazırlık için fazla zamanım yoktu
aslında. Filmde benim İtalyanca konuşmam, üstelik İtalyanca’mın
sırıtmaması gerekiyor. O yüzden bütün replikleri bir İtalyan’a
konuşturup kaydettik. Ben o kayıtlar üzerinden çalıştım. Ezberimi
tamamladıktan sonra ufak ufak o sahneleri işlemeye başladım. Ama
sonuçta karşınıza Claudia Cardinale gelecek. O yüzden açık kapı
bıraktım ve dedim ki “Çok şanslı olmak zorundayım”... Biraz da dua
ile gitti iş.
Bir de heyecan var.
- Öyle bir şey olmuyor. Ben
artık heyecanlanmıyorum.
Claudia Cardinale var karşında ama...
- Yine de heyecanlanmadım, onu söyleyebilirim. Çünkü o an
heyecanlanırsanız, “Ah canım, Claudia Cardinale’nin karşısında çok
heyecanlanmış” falan yaparlar. Öyle bir şey olmaması
gerekiyordu.
Belki İspanyolca bilmen de biraz rahatlatmıştır
seni...
- Aksine, o zarar verdi bana.
Neden?
- Çünkü İspanyolca aksanım, İtalyanca’ya
çok hücum etti. Onu toparlamak için çok uğraştık. Belki melodik
olarak bir fayda sağladı ama aksan olarak zarar verdi.
KAVGA SAHNESİNDE HASTANELİK OLUYORDUK
Filmde İsmail Hacıoğlu’yla havuzda bir kavga sahneniz
var.
- Zor sahneydi. İsmail’le biz bu sahneyi uzun uzun konuştuk,
planladık suya düşmeden önce. Fakat havuzun içinde yosun varmış,
sürekli kayıp düştük. Bir de İsmail’e “Aksiyon sahneleri hep sahte
görünür, yumruklar falan hep uydurma olur, çok yakın geçeceğim”
dedim.
Geçebildin mi?
- Tabii. Yüzüğüm, gözünün kenarına değdi. Benim elim kanadı, onun
yüzü sıyrıldı. Yani kafasını zamanında biraz daha geriye atmasa
ikimiz de hastanelik olurduk. O da çok cesur bir oyuncu. Gözünün
içine bakan, cevap almak isteyen, karşılık bekleyen, karşılık
veren, sizi oynatan bir oyuncu. Öyle olunca o sahneyi hemen yapıp
geçtik ve seyrettiğimizde de mutlu olduk. Çünkü hiç yalan
görünmüyor.
Son olarak bir eşcinseli canlandırdığı “Yazı Tura”yı
sorayım. O filmin kariyerindeki yeri nedir?
- “Yazı Tura” aslında oyuncu olarak fark edilmemi sağladı. Ayrıca
ben de film olarak çok sevdim. Biraz az seyredildi ama zamanla epey
önem kazandı. “Yazı Tura” benim apoletlerimden biridir.
GEMİ İNŞAATI MÜHENDİSLİĞİ OKUMAK YARARIMA OLDU
Gemi inşaatı mühendisliği mezunusun. Ne kazandırdı o okulda
geçirdiğin yıllar sana?
- Mühendislik bir formasyondur. Ve bu formasyon size sorunlara
doğru yaklaşma, düşünme kültürü kazandırır. Bundan çok
faydalandığımı söyleyebilirim. Teknik konulara hakim bir insanım.
Sadece kamera önü değil kamera arkası işi de yapıyorum. Montaj ve
kayıt teknoloji gibi ağır, pahalı hobilerim var. O hobilerde hızlı
ilerlemek için de bir formasyona ihtiyaç var.
ARJANTİN BENİM İÇİN HÜZÜNLÜ BİR ÜLKE
Arjantin doğumlusun. Arjantin denince bizim aklımıza futbol ve et
geliyor. Senin için ne ifade ediyor peki?
- Tabii onlar ilk resimler ama benim için orası “annemin tarafı”...
Yani çok büyük bir özlem... Uzun zamandır gitmedim. Giderek de aile
küçülüyor. Dolayısıyla benim için biraz da hüzünlü bir ülke olmaya
başladı. Bir şekilde fırsat yaratıp gitmem gerek.
HER GÜN İKİ SAAT GİTAR ÇALIŞIYORUM
Günlerin nasıl geçiyor?
- Düzenli olarak gitar çalışarak.
Kaç saat çalışıyorsun günde?
- Her gün düzenli olarak iki saat... Sonra ayrıca grupla da
çalışıyorum.
Müzik grubundan da söz eder misin biraz?
- Eskiden zaten çalardım, sonra tekrar elektrogitara başladım ve
bir grup kurdum. Adı da Acaipademler. Pir Sultan Abdal’ın bir
şiirinden çıktı isim...
Ne tür müzik yapıyorsunuz?
- Punk-rock.
Peki sizi nerede dinleyebiliriz?
- Konserlerde. Dileyenler, Acaipademler’in Facebook sayfasından
takip edebilirler.
JÖN OLMAK İÇİN ÇOK GEÇ KALDIM
Claudia Cardinale’nin övgü dolu sözlerinden sonra yeni jönler
arasında adın geçmeye başladı. Bu konuda ne
diyeceksin?
- Jön kelimesi ülkemizde yanlış kullanılıyor. Jön aslında “genç
erkek” demek. Ben artık genç değilim. 20 yıl önce olabilirdi belki.
Ama artık 40 yaşındayım ve bence jön olmak için çok geç.