Tuba Büyüküstün hakkında bilinmeyenler!..
“Gönülçelen” dizisinin yıldızı Tuba Büyüküstün senarist Mert Özkan’ın sorularını yanıtladı. İşte o röportaj!..
Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?
- Üniversitede okurken reklamlarda oynuyordum. Tomris Giritlioğlu
da beni bu reklamlardan birinde görüp çağırdı. ıki proje vardı ama
ben de tam o sırada diploma projemi hazırladığım için kabul
edemedim.
Kostüm ve dekor tasarım bölümü...
- Evet. Daha sonra da Çağan Irmak’ın “Çemberimde Gül Oya” projesi
çıktı. Benim de o dönemde çok ilgimi çeken bir yönetmendi. Ve kabul
ettim.
Bu durumda kostüm ve dekor tasarımı artık bir seçenek
değildi sanırım.
- O her zaman içimde olan bir şey aslında. Doğru zaman, doğru proje
ve insanlarla hâlâ yapmak istiyorum. Bu tasarım kısmı insanın
içindeyse gitmiyor zaten. Setin ışıkları, set işçileri tarafından
ayarlanmaya başlanır.
Artık projeleri seçmeye başladığınız bir noktaya
geldiğinizi düşünüyorum. Bir sonraki projeyi seçerken, nelere
dikkat ediyorsunuz?
- Olabildiğince birbirinden farklı karakterleri
seçmeye çalışıyorum. Bir Roman kızı, Antakya’daki bir toprak kızı,
İstanbul’da zengin bir ailenin kızı, Urfa’da doğmuş ama ailesiyle
İstanbul’a gelmiş bir kız. Kültür olarak da birbirinden farklı
tipleri seçmeye çalışıyorum.
HASRET OLMAK İÇİN ROMAN DANSI ÖĞRENDİM
Rol için gerekli olan hazırlık dönemi nasıl
geçiyor?
- “Gönülçelen”deki roman kızı mesela; tamamen bizden farklı
hayatları var. Bir tarihleri var. Danslarını öğrenmek için Roman
bir hocayla çalıştık. şive dersleri aldım. Evlerine gittik. Tüm
tarihlerini araştırmam da epey uzun sürdü. Tüm bu çalışmalarım
yaklaşık altı ay sürdü. Tabii karakterlerin bir fizyonomisi de
var.
Çekim öncesi ritüelleriniz var mı?
- Yok galiba. Dizi çok uzun soluklu bir çalışma
gerektiriyor. O karakter artık bedeninizin bir parçası oluyor. Sete
geldiğinizde, o artık sizde hazır bulunuyor. Vücut, mimikler, her
şey hazır oluyor.
Bu uzun süre oynadığınız karakterler, kendi sosyal
yaşantınızı etkiliyor mu?
- Yok hayır, etkilemiyor. Sete geldiğim anda mesela; Hasret’in
mimikleri var ya da Asi’nin mimikleri var. Hani onlar benden başka.
Bazen şaşırıyorum hatta, nerden çıkıyor bunlar diye?
Kendinizi televizyonda izlemeyi seviyor
musunuz?
- N’apmışım ne etmişim diye izliyorum. Daha iyi olabilmesi için,
insanın kendini izlemesi gerektiğini düşünüyorum.
DİZİ SEKTÖRÜNDE ŞARTLAR İNSANİ DEĞİL
Yaptığınız işi en çok zorlaştıran kısım
hangisi?
- Yani, yok öyle bir şey...
Türkiye şartlarında...
- Ha tabi, çok daha iyi şartlarda çok daha kaliteli işler
yapabilecekken, neden daha azıyla yetindiğimizi anlamıyorum.
Haftada 90 dakika yerine 45 dakika çıkardığınızda, çok daha
kaliteli sahneler çıkarabilecekken neden çok daha çabuk ve el
yordamıyla iş yapıyoruz?
Sektörün şu andaki durumundan bahsedelim. Bir senarist
beyin kanaması geçirdi, bir süre önce bir set çalışanı, çekimler
sırasında hayatını kaybetti. Siz tüm bu durumu, bu garip çalışma
saatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Evet. Yani bu insani bir şey değil.
Kulağa gerçek dışı geliyor.
- Hakikaten insanlık dışı. 68 saat uyumadığımızı biliyorum. Bu
noktada, o insandan ne kadar iyi bir şey bekleyebilirsin ki... Bir
oyuncunun yüzü ne kadar yerinde durabilir. Beyin ne kadar yerinde
durabilir. Kameraman, yönetmen için de aynı şey geçerli. Sonuçta
organlarınız yeterince iyi çalışmıyor, böyle bir durumda vücut ne
kadar iyi çalışabilir?
FAS’TA KORUMASIZ GEZMEME İZİN VERİLMEDİ
Oyuncu ücretlerinin de bu gidişatta etkili olduğu söyleniyor.
- Şimdi şöyle bir şey var, medyada verilen oyuncu
ücretleri doğru değil. Dolayısıyla ben buna gülüyorum sadece...
Bu görüşe karşısınız yani...
- Yani, şöyle diyebilirim... Yok ben buna yorum yapmak
istemiyorum.
Peki. Geçelim... Fas’a gittiniz ve..?
- Bir firmanın Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki yüzü olmak için gittim
Fas’a... Fas haricinde başka seyahatlerim de olacak.
Türkiye’deki popüler kültüre meraklılar. Nasıl geçti Fas
tecrübeniz?
- Çok acayip geçti. Ben bu kadar beklemiyordum. Bayağı korumalar
vardı çevremde. Ben koruma seven biri değilim. Daha özgür, daha tek
başıma olmayı seviyorum. “Ben şuraya gideceğim ve koruma
istemiyorum” dediğimde, kesinlikle izin vermediler. “Gerekirse iki
koruma vereceğiz ama korumasız kesinlikle olmaz” dediler.
Fas’ın tansiyonu nasıl şu anda?
- Çok şekerler, çok tatlılar. Bir sorun yok. Sonuçta burası benim
evim, burada insanlar her zaman beni görebiliyorlar. Oradaysa yolda
gördüklerinde çok daha büyük tepkiler verebiliyorlar.
ÜŞÜDÜĞÜMDE VE YORULDUĞUMDA KÜFREDERİM
Birkaç hızlı soru... Sizi mutlu eden şeyler
nelerdir?
- Sevdiğim insanların bana dokunması mutlu eder.
Bunu açalım biraz...
- Herkes farklı iletişim kurar. Mesela siz göz temasını bozmadan
iletişim kuruyorsunuz, bir başkası başka şekilde, ben de sevdiğim
insanlarla temas halinde olarak iletişim kurmaktan
hoşlanıyorum.
Peki. En büyük kaygınız?
- Denizde köpekbalığıyla karşılaşmak.
Yapmaktan en çok keyif aldığınız, ama bir yandan da utanç
duyduğunuz birşey var mı?
- Kemik sıyırmak.
Kemik sıyırmak?
- Evet.
Sizi en çok ne çileden çıkarır?
- İnsanların işini severek yapmaması. Sonuçta o işi severek yapacak
bir sürü işsiz insan var.
Hangi durumlarda küfredersiniz? En sevdiğiniz küfür
hangisi?
- Çok üşüdüğümde, yorulduğumda... Bir de kaza yapmak üzereyken.
Nedir o küfür?
- Yani üşümüyorum, yorgun değilim, kaza yapmak üzere de değilim. O
yüzden söyleyemem.