Tuncel Kurtiz: Ben sansürden korkmam
Sinema filmi "Mutlu Aile Defteri"nde canlandırdığı rol ile gündemde olan Tuncel Kurtiz, 77 yıllık yaşamının muhasebesini yaptı.
7 yıllık ömrünü özetlerken belli aralıklarla, nakaratmışçasına
sarf ettiği birkaç cümle var: Sonra ben yine gittim... Sonra yine
işsiz kaldım... Sonra biz yine iflas ettik... Sonra ben yine
duramadım...
Araları, pek az insana nasip olacak, sonuna kadar hak edilmiş
başarılarla, sanat ve cesaretle dantel gibi işlenmiş maceralarla
doldurun işte...
Sonra yine: Kimi zaman -rahat değil- sanatsal tatminsizlik
battığından, kimi zaman ekonomik şartlar, kimi zaman darbeler
dayattığından; daimi arayıştan: Mütemadiyen bir toparlanıp gitme
hali...
Aynı yerde hiç uzun zaman kalamadım diyor.
Bir Çingenelik var bende herhalde, gezmesini seviyorum.
Hiçbir zaman planlı çalışan bir adam da olmadım. Bir derenin içinde
bir kayıktayım, bir oraya vuruyor, bir buraya vuruyor. Ama
Edremit'in o dağ köyünde yaşamak hep vardı
aklımda...
Kim bilir, yazı dediğiniz, belki de
çocuklukta nakşoluyor insanın alnına.
UN KURABİYESİ İLE RAKI
Haydarpaşa Lisesi'nden sonra babası onu Hukuk Fakültesi'ne
yazdırır. Devamlılığı 15 gün sürer. Matinelerde kendi hikayelerini
ve sevdiği şiirleri okurken, Gürkal Aylan Federasyon Tiyatrosu'nda
sergileyecekleri bir oyunda başrol teklif eder. Rejiyi Atıf Kaptan
yapacaktır, Eugene O'Neill oynanacaktır.
Zehir, Kurtiz'in damarlarına zerk olur: Sonradan Atıf Abi
vazgeçince, ben Hachette Kitabevi'nden içinde Yale Üniversitesi'nin
piyeslerinin olduğu bir kitap buldum. Beş Gün' diye bir piyes
tercüme ettim, onu sahneye koyduk. Hukuktan çok edebiyat
fakültesinde takılıyorum, elimde bavulla kitap taşıyorum. Özdemir
Asaf'ın matbaasına da gitmeye başladık o ara. Bir edebiyat matinesi
yaptık, Attila İlhan geldi, Cemal Süreya geldi. Hayran olduğum
insan Özdemir Asaf, benim abim oldu. Her sabah yurtta kahvaltı edip
Özdemir Abi'nin matbaasına gidiyorum. Bir gün, abi ya, sen hiç
yemek yemez misin' dedim. İyi ki hatırlattın' diye inanılmaz bir
lokantaya götürdü. Orda Reşat Ekrem Koçu'yu gördüm, Peyami Safa'yı
gördüm. Orda ilk defa Özdemir Abi'den un kurabiyesiyle de rakı
içildiğini öğrendim. Ondan çok şey öğrendim.
Gençlik Tiyatrosu'na geçtiğinde artık annesine okula devam
etmediğini itiraf eder. İkinci sene İngiliz Filolojisi'ne kaydolur.
Bu sıralar arkadaşlık etmeye başladığı Metin Serezli vesilesiyle,
Dormen Tiyatrosu'nda, okul konusunu tamamen kapatmacasına, ilk kez
profesyonel olur.
Sonrası, Türk tiyatro ve sinema tarihinin kim kimdir
ansiklopedisini andıran, efsane isimlerle kader birliği edilen,
birlikte yol alınan, yol ayrımına gelinen, hep ve inadına üretilen
uzun bir yol hikayesi...
YOL ARKADAŞI YILMAZ GÜNEY
Kurtiz'in sahne aldığı ve sahneye koyduğu oyunlarla şanı
yürürken, sinemadaki yoldaşlıkları da efsane mertebesine ulaşmış
birliktelikler malum. Ömrünün büyük bölümünün yurtdışında geçmesine
sebep Yılmaz Güney'le tanışması üniversite yıllarına uzansa da,
sinema aşkına birlikte bela sırtlamalarına daha çok vardır.
Yılmaz Güney'le birlikte yaptıkları işler, başlarda Konyakçı,
Krallar Kralı, Sayılı Kabadayılar, Üçünüzü de Mıhlarım gibi
aksiyonu bol filmlerdir. Güney, önce bu gibi işlerle kendilerini
sevdirip, daha sonra bu sayede istedikleri gibi filmler
çekebileceklerine inanıyordur.
Oldu da ama çok sonradan diyor Kurtiz:
Hep bonoyla çalışıyorduk, istemediğimiz işleri de
yapıyorduk. Ondan sonra bazı arkadaşlarımız diyor ki, biz halkın
sinemasını yapıyoruz. Hangi halkın sinemasını yapıyorsunuz? Halkın
istediği film için işletmeci bono veriyor, o bonolar patrondan bize
geliyor, biz o bonoları kırdırıp yaşamaya çalışıyoruz, böylece
halkın sineması oluyor. Ben katiyen kabul etmiyorum bunu, sinema
benim için sanat. Ayrıca şunu da söyleyeyim, benim için sanat
sineması yok, sinema sanatı var.
UMUT FİLMİNİ ÇİÇEK ARİF KAÇIRDI
68 olayları, 70 darbesi derken, Tuncel Kurtiz, yedek subay
olarak askerliğini yapmaya gider. Askerlik döneminde Yılmaz
Güney'le birlikte her ikisinin de hayatında dönüm noktası olan
Umut filminin tohumları atılır: Ondan sonra başıma
gelmeyen de kalmadı zaten. Umut' filmi yurtdışına kaçırılacak,
nasıl kaçıracağız? Ben kaçıramam, o kesin. Babam vali muavini o
sırada; Oğlum senin fişin var 1. Şube'de, sen yurtdışına
Kapıkule'den çıkarsın ancak' dedi. Çiçek Arif ki, Komünist Arif'tir
eski adı Ben götürürüm' deyince, onun sayesinde kurtarabildik
filmi. Bavula doldurmuş filmleri Arif, hamalın biriyle anlaşmış
1000 liraya, yarısı peşin, yarısı bavulu uçağın yanında görünce
diye... Ben otobüsle yola çıktım, bir gittim ki elinde Türk
konyağıyla arkadaş orda. Ama film bavul içinde karmakarışık gelmiş,
Allah'tan ben oradayım, filmi bağladım yeniden. Başarılı bir
şekilde gösterebildik. Konuşmayı ben yaptım, Türkiye'de devlet bu
filmi göstermiyor diye. Bu konuşmalardan sonra, 12 Mart darbesi de
gelmiş zaten, hadi sıkıysa dön Türkiye'ye; e
dönmedik...
Kurtiz'in Darbeler tayin etti hayatımızı biraz
da demesi boşuna değil. Daha sonra ikinci eşi olacak
sevgilisinin geçindirdiği Berlin'deki evde, dünyanın dört bir
yanından tanıdıklara, durumunu anlatan mektuplar yazar.
İlk haber Vasıf Öngören'den gelir. Kurtiz, Almanca'sı olmadığı
halde, 500 mark karşılığında, Laz şivesiyle Almanca konuşan bir
rolü canlandırır: Rejisör beni çok beğenince rolümü
büyüttü, ikinci filmde 10 bin mark aldım. Sonra Güneş ve Barbro
Karabuda beni Stockholm'e çağırıp burs verdiler. Yaşar Kemal'in
Teneke'sini tercüme ettirdim sahneye koymak üzere, Göteborg Şehir
Tiyatrosu'nda sahneye koyduk. Otobüs' filmini yaptık. Bu arada 74
oldu, Ecevit geldi, Turan Güneş abimiz Dışişleri Bakanı oldu. Ben
nihayet Türkiye'ye gelebiliyorum ama bu sefer de iş yok, sadece
seks filmi çekiliyor. Şansımı dışarda ararım' dedim çıktım. Gene
bir Yaşar Kemal hikayesini beraber yazdık Yaşar Kemal'le,
Yağmurlar Gebedir' diye, İsveç Devlet Tiyatrosu'nda onu sahneye
koydum. İkinci gelişimde Yılmaz seni arıyor' dediler, hapishaneye
gittim. Zaten ona hediyeler getirmişim. Bana bir tekst verdi:
Sürü'... İnanılmaz bir şey. Doğru Siirt'e geçtim. 78'de Sürü'yü
yaptık.
BU ADAM OYUNCU OLAMAZ KESİN KÖYLÜ VE ÇOBANDIR
78'de Sürüyü yaptıktan sonra yine İsveç'e döner ve kendi
filmini, bugün geniş kitlelerce çok bilinmese de bir kesimin
gözünde underground klasiği mertebesine ulaşmış Gül Hasanı çeker.
Bu dönemde, Sürünün tanıtımı için İsrail'e gitmesi, ona hiç
tahmin etmediği bir pencere açar:
Basın toplantısında dedim ki, bizim sinemamız bir 3. Dünya
sinemasıdır. Ne Sovyet idealist estetiğinden, ne Avrupa burjuva
estetiğinden ne de Amerikan ticari estetiğinden yanayız; bu bizim
sinemamız... Bana orda Arapça oynar mısınız diye teklif geldi. İki
film yaptım. İkincisiyle (Hiuch HaGdi) 86'da En İyi Erkek Oyuncu
Ödülü'nü aldım Berlin Film Şenliği'nde. Tesadüflerle oluyor her
şey. Benim Miriam Goldschmidt diye çok sevdiğim bir oyuncu
arkadaşım vardı. Paris'te Peter Brook'la birlikte sinemaya
gitmişler, Sürü'ye. Peter Brook demiş ki beni görüp, bu adam
oyuncu olamaz, bu kesin köylüdür ve çobandır'. Miriam O benim
arkadaşım, aktör, üstelik İngilizce'si de iyidir' deyince
audition'a çağırdılar. Hayat değişti birden. Üç sene boyunca çok
büyük bir prodüksiyonla, Mahabharata' ile dünyayı
dolaştık.
TÜRKİYE'YE KÜSMÜŞKEN MENEND'İ TANIDI
Tarih tekerrürden ibarettir: Dünya turu dönüşünde, Kurtiz yine parasız ve işsizdir. Fakat ne yapar eder, 100 kişilik bir kadroyla Şeyh Bedreddin'i yapmayı başarır: 15 bin mark borç alarak bitirebildim işi. Arkasından Viyana'ya çağrıldım ama çok zor günler, feci parasızlık çekiyoruz. O sırada Hasan Bülent Kahraman'la Fikri Sağlar, Viyana'ya geldiler, Bir şey ister misin?' diye sordular. E, bu piyesi çağırın, festivale gelelim' dedim. İki defa Taxim's Night Park'ta oynadım, geliş o geliş oldu. Menend'i tanıdım. Âşık oldum. Türkiye'ye küsmüş, Brezilya'ya gideceğim derken, birdenbire onunla kaldım. Çok da mutluyum.
Ben sansürden korkmam, yeter ki otosansür olmasın
Sansürle geçmiş hayatımız. Devri Süleyman yüzünden tiyatromuz yakıldı bizim; daha ne! Bir bakıyorsun şimdi, Umut dünyanın gözbebeği olarak en iyi 100 film arasında gösteriliyor. Sürü bütün festivallerde gösterildi. Yasakladıkları Yolcu oyunu, Devlet Tiyatroları'nda, Şehir Tiyatroları'nda, Ankara Sanat'ta oynandı; Kültür Bakanlığı'nın yardımıyla sineması yapıldı Başar Sabuncu tarafından. Buyrun! Nedir ki yani yasaklamalar, biter gider... Sansürden hiç korkmam ben, yeter ki otosansürün olmasın. Otosansürüm yok benim. Ben fikrimi söylüyorum, komünistim diyorum. Umudumu kaybetmem ben. Bir gün insanların dünyayı daha güzel bir yer haline getireceklerine inanıyorum.
EBRU ÇAPA / GQ İNTERNET SİTESİ