Türker Ertürk yazdı: "Suriye normalleşmesi nereden çıktı?"

Emekli Amiral, araştırmacı yazar Türker Ertürk'ten ses getirecek satırlar...

Türker Ertürk yazdı: "Suriye normalleşmesi nereden çıktı?"

İktidar farklı bir hikâye anlatsa da biz Suriye’de savaşıyorduk. Tabii ki ülkeler güvenliği ve çıkarları için, son çare olarak savaşabilirler. Ama biz Suriye’de, güvenliğimizin ve çıkarlarımızın hilafına savaşıyorduk. Adeta 1979’da Pakistan’ın ABD’nin peşinden giderek Afganistan’da yaptığının üç aşağı beş yukarı aynısını 2011’den beri Suriye’de yaptık.

ABD’nin amacı; Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gereğince Suriye’de rejim değişikliği yapmak ve ülkeyi etnik ve mezhepsel olarak parçalamaktı. İsyan ve iç karışıklık tezgahlandı. Türkiye’deki iktidar bunun kolay olacağını sandı, Amerikalıların dolduruşuna geldi, Arap Baharını kendisi için şans olarak gördü, İslam Dünyası’na liderlik yapabileceğini, Yeni Osmanlı hayalini gerçekleştirebileceğini ve Türkiye’yi güneye doğru büyütebileceğini sandı. ABD tarafından kullanıldığının farkındalığına sahip değildi. Eski Türkiye, bu oyuna gelmezdi. İşte bunun için Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas kuruldu. Çünkü; Türk Generalleri sözde hizadan çıkmıştı ve artık sorgusuz sualsiz ABD’nin yanında durmuyorlardı.

Koşullar ve Güncel Gelişmeler

Suriye ile normalleşmeyi ve politika değişikliğini güncel koşullar ve gelişmeler emrediyor. Bunlar;

  1. Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyonlar için önünü açan, ekonomi de dahil, iktidara her konuda destek veren Putin’in ısrarı ve zorlaması,
  2. İktidarın sığınmacıları kurucu ideolojimizi, ulus kimliğimizi ve ulus devletimizi çözebilmek açısından avantaj olarak görmesine ve desteklemesine rağmen, geldiği yer itibarıyla durumun dayanılmaz bir boyuta ulaşması ve iktidarın kendi seçmeni de dahil, geniş halk kitlelerinde oluşan olumsuz tepki,
  3. 13 yıldır Suriye’de sürdürülen savaşın her türlü faturasının çok yüksek olması ve beraberinde getirdiği çok ağır ekonomik kriz,
  4. İsrail’in Lübnan’ın güneyinden cephe açması halinde savaşın askerlerimizin de bulunduğu Suriye’yi de içine alabileceğine dair artan endişe,
  5. Bağdat ve Kahire’nin Türkiye-Suriye diyaloğunu ve barışını desteklemesi,
  6. Savaşı sürdürmek için başta Katar’dan olmak üzere alınan dış mali desteğin kesilmesi,
  7. TSK’nın vurucu unsurların büyük bir bölümünün Suriye’nin yanı sıra Irak ve Libya’da da olması ve hiçbir cephede çıkış stratejisinin olmamasıdır.

 Suriye Çözülürdü

İktidar Suriye savaşına risk ve maliyet analizi yapmadan, ulaşılabilir kesin hedefler tespit etmeden, çıkış stratejisini belirlemeden, muhtemel sonuçlarını düşünmeden, halk desteği ve uluslararası meşruiyeti olmadan, ABD’ye duyduğu güven ve inançla savaşın çok kısa sürede Esad’ın devrilmesi ile Irak’taki gibi biteceği hayalini kurarak, balıklama atlamıştı.

Devlet aklı olmadan, Cumhuriyet’ten rövanş almaya çalışan Siyasal İslamcı ve Yeni Osmanlıcı sığ zihin durumuyla alınan kararlar; Şam’dan, Moskova’dan ve Tahran’dan geri döndü. Gerçekten Rusya ve İran topa girmeseydi; vekalet savaşına karşı iyi mücadele etmesine rağmen Suriye çözülürdü.

Türkiye Niçin Hedef Alındı?

Suriye’nin kuzeyinde Türk Bayraklarını yakmak, üzerlerinde salya sümük tepinmek, tırları tahrip etmek ve PTT binalarına saldırmak gibi Türkiye’yi hedef alan eylemler; bir birikimin ve zaman içinde oluşan iklimin bir sonucu.

Nedenleri ise;

  1. Erdoğan’ın Esad ile kucaklaşacağı ve barış yapılacağı haberleri,
  2. Türkiye’de sığınmacılara karşı artan eylemler,
  3. Türkiye’nin kontrolünde olan Suriye Geçici Yönetimi’nin sürdürdüğü çok kötü yönetim,
  4. Türkiye’deki ekonomik krizle de bağlantılı olarak Türk Lirasının tedavülde olduğu ve Türkiye’nin kontrolündeki kuzey Suriye’de ekonominin her geçen gün daha da kötüye gitmesi,
  5. Yaygın şiddet, haraç, rüşvet, savaş ağalığı, adam kaçırma, tecavüz, kaçakçılık, fidye, hasattan pay alma gibi suçlar ve hukuksuzluk.

Eski adıyla Özgür Suriye Ordusu, yeni adıyla Suriye Milli Ordusu, Türkiye’nin Esad ile barış yapmasını istemiyor. Demek istiyorlar ki; “Bizi kullandınız, hatta Azerbaycan’a, Libya’ya ve Afrika’da başka yerlere bile gönderdiniz. Eğer bizi satar ve Esad ile anlaşırsanız; hem Suriye’nin kuzeyini hem de Türkiye’yi yakarız”.

Nedir Devrimin Çıkarları ve Stratejisi?

Bu yapı; Türkiye’yi devrimin stratejik çıkarlarına ve kazanımlarına ihanet etmekle suçluyor. Burada devrim dedikleri; Esad’ın devrilmesi ve rejim değişikliği. Türkiye’nin kurduğu ve desteklediği bu yapı, bu hedef peşinde koşarken; Türkiye’deki iktidar ise Beşar Esad ile bir sorununun olmadığını, eskisi gibi ailece görüşebileceklerini, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduklarını, Suriye’de oluş amaçlarının Suriye’nin kuzeyinde ve Fırat’ın doğusunda bulunan ve PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’yi sonlandırmak olduğunu söylüyor. Ama ABD’nin koruması altında olduğu için bir şey yapmıyor veya yapamıyor. Bu arada; iktidarın destek verdiği Suriye Milli Ordusu, Esad’a bağlı Suriye güçlerine saldırmaya da devam ediyor.

İktidar tarafından verilen güvenceler sonunda, Türkiye karşıtı eylemler şimdilik bitirildi. Ama bu durum sürdürülebilir değil. Suriye’nin istikrarı Türkiye’nin istikrarı, Suriye’nin toprak bütünlüğü ise Türkiye’nin toprak bütünlüğü demektir. Türkiye’nin Suriye ile iyi niyetli olarak masaya oturması, sorunları çözecek adımların cesaretle atılması, sığınmacıların geriye dönüşü için gerekli iklimin ve şartların hazırlanması, Türkiye’nin bugüne kadar destek verdiği radikal yapılardan desteğini çekmesi, bu konuda çözümler üretilmesi ve bir termin planı dahilinde TSK’nın Suriye’den çekilmesi; Türkiye için de yaşamsal derecede önemlidir.

Barış Yapmanın Zorlukları

Tabii ki bu hareket tarzının büyük zorlukları var. En önemli olanları;

  1. ABD, AB, Suriye Demokratik Güçleri (PYD/YPG) ile Türkiye’nin destek verdiği unsurların Türkiye-Suriye barışını farklı nedenlerle istemiyor oluşu,
  2. Türkiye’nin destek verdiği, Suriye’nin terörist olarak nitelendirdiği ve mücadele ettiği unsurların nasıl tasfiye edileceği konusu,
  3. İstikrar sağlama operasyonları sırasında doğabilecek yeni bir sığınmacı dalgası,
  4. 13 yıldır süren savaş nedeniyle Suriye’nin Türkiye’yi yöneten iktidara karşı güvensizliği ve iki ülke arasında oluşan psikolojik bariyerdir.

ABD’nin barıştan yana olmamasının nedenleri ise;

  1. Türkiye’nin Suriye ile barışması ve askerini çekmesi gelişmelerinin, ister istemez tek işgalci güç olan ABD’nin de bölgeden çekilmesini tetikleyecek olması,
  2. Suriye’nin ve Beşar Esad yönetiminin daha da fazla yıpranmasını sağlamak için belli bir süreye daha ihtiyaç duyması,
  3. İsrail’in Lübnan’ın güneyinden Hizbullah’a yönelik olarak başlatacağı savaş için Suriye’yi baskı altında tutmak istemesi,
  4. Bir süre daha PYD/YPG’ye desteğe devam ederek ulus ve ordu inşasına devam etmek istemesi,
  5. Uygun gördüğü zaman diliminde kurulacak barış masasında, yıpranmış ve pazarlık gücü kalmamış Suriye’ye Kuzey Irak benzeri ama siyasi, ekonomik ve askeri olarak daha güçlü bir otonom Kürt yapıyı kabul ettirme isteği ve İsrail’in ilhak ettiği Golan’dan vazgeçtiğini kabul ettirme planıdır.

AB’nin endişesi ise Türkiye-Suriye barışı sonrasında yabancı silahlı radikal unsurların tasfiyesinin doğurabileceği kitlesel göç dalgası ve bunun Avrupa’ya olası etkileridir.

Erdoğan Gerçekten Samimi mi?

Bu zorluklara rağmen; Türkiye-Suriye görüşmeleri karşılıklı güvene, çıkarlara ve güvenliğe dayanarak yapılmalı ve soruna neşter vurulmalıdır. Bu barışı yapmadıkça ve öteledikçe, küresel ve bölgesel odakların dahli daha da artacak, fatura bölge ve her iki ülke için daha da büyüyecektir. Bu sorunun bir an önce çözülmesi Türkiye için yaşamsal derecede öneme sahiptir. Ama Esad, Erdoğan’a güvenmediği için Putin’den güvenceler istemektedir.

Çünkü; Erdoğan’ın samimi olarak barışı istediği konusunda Suriye tarafında ciddi şüpheler var. Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve rejimi açısından kabul edilemeyecek şartlar öne sürmek; esasında barışı istememek anlamına da gelir. Erdoğan, NATO‘nun 75’inci kuruluş yıl dönümüne denk gelen zirve (9-11 Temmuz 2024) öncesinde, ABD’ye gitmeden “Biz dün Suriye ile düşman değildik ki, biz Esad ile zaten ailece görüşüyorduk!” diyerek ve Esad’ı Türkiye’ye davet edeceğini söyleyerek hem Putin’in ısrarlı ricalarını karşılamış hem de ABD’de Biden ile yapacağı görüşme öncesi pazarlık gücü elde etmek açısından bir manevra yapmış olabilir mi? ABD’den eğer istenen destek alınırsa; daha önce CHP’ye yapıldığı gibi Esad için de “denedik ama olmuyor” denebilir. Sanırım böyle bir sonuca şaşırmazsınız!

Büyükelçi Süha Umar’ın “Kanal İstanbul ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi – Neredeeen, Nereye” adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.


Türker ERTÜRK