TÜSİAD'dan Taksim Gezi Parkı yorumu!..
TÜSİAD Başkanı, 'Çatışmacı üslup, ihtiyacımız olan güveni sadece zedeler. Uzlaşı ortamını sağlamak için atılacak her adımı desteklemeliyiz' dedi.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu
Başkanı Muharrem Yılmaz, "Şiddet ve terör ortamını tümüyle
ortadan kaldırabilecek çözüm sürecinde önemli bir mesafe
alınmışken, yeni anayasada uzlaşma yönünde çabalar devam ederken,
biz meydana gelen toplumsal olayların yönetimini daha becerili bir
şekilde yapmamız lazım" dedi.
Yılmaz, Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (BUSİAD)
Çekirge Toplantıları kapsamında Kültürpark'taki bir restoranda
düzenlediği Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Gündeme İlişkin
Değerlendirmeler konulu toplantıda yaptığı konuşmada,
Türkiye'nin yıllardır dış tasarruflara bağlı olarak büyüyen bir
ekonomi olduğunu, bu bağımlılığı doğrudan yatırımlarla yönetebilir
hale gelmek için çabaladıklarını belirterek, büyümeyi sadece kısa
dönemli sermaye hareketleriyle değil, üretime, istihdama ve
ihracata dönüştürebilecek, doğrudan dış yatırımlarla finanse etmek
ve bu yapıyı daha da güçlendirmek gerektiğini söyledi.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları derecelendirme
kuruluşları tarafından da tescil edildiği üzere bugün 2000'li
yılların başına nazaran doğrudan dış yatırım için çok daha iyi bir
noktada olduğumuzu ifade eden Yılmaz, mevcut durumun ise yeterli
olmadığını kaydetti.
Yılmaz, Türkiye'yi bugünden itibaren daha hızlı ve sürdürülebilir
kalkınma yoluna sokacak yeni bir hamleye ihtiyaç olduğunu
anlatarak, şunları ifade etti: "Türkiye bugün dünya
nazarında kural tabanlı düzeni temel alan bir piyasa ekonomisidir.
Bu konuda asla bir algı bozulmasına izin vermemeliyiz. Özellikle
bugüne kadar bu disiplini geliştiren kamu yönetiminin, buna asla
izin vermemesi gerektiğini düşünüyoruz. Hepimiz biliyoruz ki
yatırımcının en önemli beklentisi, hukuki altyapı ve hukuk
güvenliğidir. Rekabetçi piyasa ekonomilerinde yatırımcılar, kamunun
rekabeti gözeten ve yatırım ortamına destek olan kurallar koymasını
ve bu kuralların müşterek gerekler oluşmadan değişmemesini
beklerler. Yatırımcıların en çok endişe duyacağı şey, katkıları
olmadan ani şekilde değiştirilen kuralların iş ve yatırım
planlarını bir anda anlamsız kılmasıdır. Yine aynı anlayışla
yatırımcılar, dönemsel siyasi dalgalanmalardan uzak, tarafsız bir
uygulama yaklaşımı arzu ederler. Rekabetçi piyasa ekonomilerinde
kamu, girişimciyle, yatırımcıyla rekabet etmez kavga, hiç etmez.
Aksine her iki taraf da kalkınma için işbirliği içinde hareket
ederler."
Tüm bu tanımları ve beklentileri yeniden hatırlatmakta
yarar gördüğünü, bu temel prensiplerin bazen günlük tartışmalar
içinde kaybolup gidebildiğini, temelsiz tartışmaların
savunageldikleri piyasa ekonomisine olan inancı zayıflatabildiğini
dile getiren Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"BDDK'nın olduğu bir ülkedeyiz. Dünyanın en yüksek
cezalarının rekabet kurumu tarafından bankalara kesildiği bir
ülkedeyiz. Bu bankaların, bu piyasanın manipülasyon yapmasına izin
vermeyecek kurumlara sahibiz. Bunu defalarca gösterdiler, güçlerini
biliyoruz. Dolayısıyla böyle bir kaygı içinde olmak yersiz,
gereksiz. Son yıllarda ekonomimizin krizlere karşı gösterdiği
dayanıklılık bu tespitimizi teyit eder niteliktedir. Dolayısıyla
kendimiz kriz yaratmazsak endişe edilecek bir durum yoktur. Ancak
üzerinde durmamız gereken konu, ekonomide elde ettiğimiz derinlik
ve mukavemeti demokrasi alanında da sağlamaktır. İşte bunu temelden
sağlayacak olan da bireyi merkeze alan, AB normlarında temel hak ve
özgürlükleri güvence altına alan, katılımcılık ve çoğulculuk
ilkelerini, kuvvetler ayrımını ve yargı bağımsızlığını güçlendiren
yeni ve sivil bir anayasadır. Bu bekleyişleri karşılaması beklenen
yeni anayasa çalışmalarında önemli bir mesafe kat ettik,
Meclisimizin ve uzlaşma komisyonunun bu çabaları çok
değerlidir.
Yılmaz, Türkiye'nin terör ve şiddeti kalıcı olarak
ortadan kaldırarak yeni anayasa çalışmalarının toplumsal barış ve
huzur ortamında yapılmasını sağlayacak çok önemli bir çözüm süreci
içerisinde olduğuna işaret ederek, şiddet ve terör ortamının bir
daha geri dönüşü olmayacak şekilde ülke gündeminden çıkması için
kalkınma ve demokrasi başlıklarında çaba sarf etmenin tüm toplum
kesimlerinin ve kurumlarının ortak sorumluluğunda bulunduğunu dile
getirdi.
Gezi Parkı odaklı gelişmeler
Yılmaz, son günlerde yaşanan olaylarla ilgili
düşüncelerini paylaşmak istedeğini de ifade ederek, yaşananları iyi
anlamanın demokratikleşme yolunda Türkiye'ye önemli katkılar
sağlayacağını düşündüğünü söyledi.
Çoğulculuk, katılımcılık, şeffaflık ve hesap verme kültürü çağdaş
demokrasilerde birey-devlet ilişkisinin sağlıklı kurulabilmesi için
ön şart olduğunu anlatan Yılmaz, Bu şartın oluşmaması,
devlet-birey ilişkisini zayıflatmakta, bireylerde dışlanmışlık
hissi yaratmakta ve vicdanları yormaktadır diye
konuştu.
Demokrasilerin bu niteliklere sahip olduğu ölçüde bireylere huzur
ve güven sağladığını bildiren Yılmaz, şunları kaydetti:
Aslında 'demokratik standart' dediğimiz de işte budur.
Şiddete başvurmadan, provokasyonlardan etkilenmeden ileri demokrasi
taleplerini toplumun ortaya koyması, takdire şayan bir hareket
olmalıdır, özlediğimiz Türkiye olmalıdır. Toplumun demokrasi
refleksi, Türkiye'nin geleceğinin de güvencesi olması gerekir.
Demokratik standartlar ancak ileri demokrasi talebiyle mümkün
olabilir ve gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla ileri demokrasi
talebinden hepimizin memnun olması ve taraf olması gerekir.
Esasen ihtiyacımız olan da ön yargılarımızı bir tarafa bırakıp,
daha fazla konuşmaktır. Kaygılara neden olan eksikliklerin yanı
sıra yumuşak bir siyaset üslubunu benimsemek de şarttır. Güven,
uzlaşma ve barışı tesis edecek bir üslubu mutlaka kurmalıyız ve
hakim kılmalıyız. Çatışmacı üslup, Türkiye'nin sorunlarını çözmek
için ihtiyacımız olan güveni sadece zedeler. Bu uzlaşı ortamını
sağlamak amacıyla atılan ve atılacak her türlü adımı hep beraber
desteklemeliyiz."
Yılmaz, Türkiye'nin sorunlarını çözecek güven ortamını
tesis etmek gerektiğini vurgulayarak, şöyle dedi: "Şiddet
ve terör ortamını tümüyle ortadan kaldırabilecek çözüm sürecinde
önemli bir mesafe alınmışken, yeni anayasada uzlaşma yönünde
çabalar devam ederken, biz meydana gelen toplumsal olayların
yönetimini daha becerili bir şekilde yapmamız lazım. Bunları hem
ülkemizdeki umutları, moral bozukluğuna çevirecek hem ülkemizin
dünyadaki itibarını zedeleyecek şekilde yönetmemeliyiz. Çevre
duyarlılığı ile başlayan, ancak art arda gelişen, idare
zafiyetleriyle olayları bu kadar büyütüp vatandaşlarımızın zaman
zaman tahammül sınırlarını aşacak bir boyuta getirmemeliyiz. Bu
olayların ülke genelinde aldığı düzeyin, katılımcılık anlayışının
giderek zayıflamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Zaman içinde
vatandaşın karar süreçlerinden dışlanmış ve devlet-birey ilişkisi,
birey aleyhine olağanüstü bozulduysa bu tür gelişmelerin maalesef
olması kaçınılmazdır. Biz söylemleri yumuşatmalıyız, hep birlikte
başta siyasiler, sorumluluk almalıyız ve ülkenin geleceğini
gerçekleştirecek, bizi cumhuriyetimizin 100. yılındaki
hedeflerimize ulaştıracak, bizi çağdaş bir toplum haline getirecek
anayasa çalışmalarından vazgeçmemeliyiz. Türkiye herkesin gıpta
ettiği bir ekonomik başarıyı sağlamışken, bunun büyük itibarını
yaşarken, niye demokrasisinde de bir itibar atılımı
gerçekleştiremesin. Bu kadar zor mu ki? Bunu beceremez miyiz?
Ekonomide gerçekleştirdiğimiz başarıyı, demokraside ben çok daha
kolay gerçekleştirebileceğimizi görüyorum. Toplumun demokrasi
konusunda gerçekten iyi bir kültürü olduğuna inanıyorum.
Türkiye'nin demokrasi mayasının tutmuş olmasından büyük memnuniyet
duyuyorum."
Yılmaz, "Türkiye'de Arap baharı gibi bir
şeyler mi oluyor" diye kendilerine sorular yöneltildiğine
de işaret ederek, "O baharları yaşayanlar, demokrasinin
tadını hiç alamadılar ki. Biz demokrasinin kıymetini biliyoruz. Biz
demokrasinin nimetlerini daha çok devşirmek istiyoruz"
değerlendirmesinde bulundu.
Soru-cevap
Örgütlü sivil toplumun önemine ilişkin bir soru üzerine Yılmaz,
"Bunlar aslında birer işadamı kulübü olmamalılar, bence de
değiller zaten. Bunlar birer yurtsever kulübü. Yurdunu çok seven ve
elini taşın altına koymaktan çekinmeyen işadamlarının oluşturduğu
örgütler. Yoksa kim, niye başını belaya soksun? Bu ülkeyi sevmese,
bu ülkeye kendini borçlu hissetmese akşam çoluğumuzu çocuğumuzu
bırakıp burada toplanmak en hafifi. Onun dışında ne büyük
sorumlulukları yükleniyoruz, riskleri alıyoruz değil mi?"
dedi.
Yılmaz, siyasi partiler ve seçim yasasına ilişkin bir soruya
karşılık, Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler alanında, insan
hakları alanında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ve AB
standartlarında bir anayasa istediklerini söyledi.
Anayasanın kimsenin dışarıda kalmadığı, temsilde adaleti sağlayan
bir düzeni tesis etmesini arzu ettiklerini ifade eden Yılmaz,
"Anayasamızın, bizim güvencemiz olacak olan güçler
dengesini tesis etmesini istiyoruz ve özellikle de altını
çiziyoruz, diyoruz ki; 'özellikle de yargı bağımsızlığını'. Yargı
bağımsızlığı başta olmak üzere güçler dengesini temsil eden bir
anayasa bizim hepimizin özlediği ve geleceğimizin güvencesi olacak
anayasadır. Bugün ne Seçim Kanunumuzdan ne Siyasi Partiler
Kanunumuzdan aslında memnun değiliz ve doğru temsil edildiğimiz
konusunda da şüphemiz var" yorumunu yaptı.
Yılmaz, "Başbakan Erdoğan'ın TÜSİAD'ın kurucularını hedef
aldığını" ileri süren bir soru üzerine, "Direkt hedef alındığıyla
ilgili sizinle net bir mutabakatım yok. Ama alırsak yazık olur.
Alırsak, birbirimizden ayrışırsak yazık olur. Türkiye'ye kötülük
etmiş oluruz" değerlendirmesinde bulundu.
TÜSİAD'ın çizgisinin hep aynı olduğunu, zaman zaman yöneticilerinin
yoğurt yiyişinde farklılıklar olabileceğini ifade eden Yılmaz,
"Toplumda ilerleme kaydetmek için uzlaşmanın çok önemli
olduğuna, yumuşak üslupta söylemler olması gerektiğine inanan bir
arkadaşınızım. O yüzden bu üslubu elimden geldiğince ama kırmızı
çizgilerimizden de hiç taviz vermeden devam ettirmeye
çalışıyorum" ifadesini kullandı.
Yılmaz, "Ecevit ve Demirel'i boykot eden TÜSİAD, hükümeti
boykot etmeyi düşünüyor mu" yönündeki bir soruyu ise
"Ben Ecevit'i, Demirel'i boykot etme konusundaki tarihi
bilgiye çok hakim değilim. Bunu da kabullenmekte sıkıntım var,
böyle bir söylemi kabullenmekte de sıkıntım var. Ben artık 50'li
yaşları geçtim, boykotlar çok geride kaldı, bizim lügatta hep
birlikte ülkemizin geleceği, bu sevdiğimiz, canımız, her şeyimiz,
varlığımıza anlam kazandıran ülkenin meselelerini çözmek için hep
beraber kararlılıkla çalışırız. Fikrimizi her ortamda söyleriz,
ısrar ederiz" dedi.
Muharrem Yılmaz, gazetecilerin faiz lobisine ileşkin sorusu
üzerine, şunları söyledi: "Benim faiz lobisiyle ilgili
biraz sıkıntım var anlamakta ama çıkar grupları mı? İngilizce'deki
anlamıyla menfaat grupları anlamına gelir bu. Bizde faiz lobisinden
ne kastedildiğini çok sağlıklı anlamıyorum doğrusunu isterseniz.
Çünkü bugünkü ortamda faiz elde eden herkes, zarar görür değil mi?
Elinde faiz elde etmek için Hazine kağıdı bulunduranın, şu anda
geliri düştü, zarar ediyor. Bundan kimse faydalanmıyor. Dövizini
bozup faize yatırmış olan şimdi dövizini bozdurduğundan, daha
yüksek yerden dövizini geri alarak zarar ediyor. Yani kimsenin
ekonomideki bu gelişmeden bir kar çıkartabileceğini düşünmüyorum.
Benim ekonomi bilgim, işadamı olarak tecrübem, bugün bu alanda
menfaat sağlayabilen olduğunu düşündürmüyor."
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Oya Yöney de Gezi Parkı odaklı
gelişmelere ilişkin, "Biz Türk sanayicileri ve iş adamları
olarak bu aşamada herkesi itidal ve sağduyuya davet etmenin bir
vatandaşlık görevi olacağına yürekten inanıyoruz" diye
konuştu.
TÜRKİYE İNTERNET SİTESİ