Ülkü Tamer: 'Yürek burkan bir kedi öyküsü'
Cumhuriyet Gazetesi yazarı, ünlü şair, oyuncu ve çevirmen Ülkü Tamer bugünkü köşesinde çok duygulandıran bir yazı kaleme aldı.
Gece Kimin Sahibi?
Üç kedimiz var. Aynı evi paylaştığımıza, kitaplarımın, notlarımın
arasında, bilgisayarımın üstünde sürekli dolaştıklarına göre, yılda
üç yazıyı da onlar hak ediyor demektir.
Hep üç kedimiz oldu. İlk üçlü Bico, Pamuk, Renkli’ydi. Üçü de
toprak altında şimdi. Ne yalan söyleyeyim, Bico bambaşkaydı. Ama
Pamuk’un son aylarını unutamam.
Eşimle benden çok, eşimin, Neslihan’ın babasına düşkündü.
Kucağından inmezdi onun. Yemeklerini bile birlikte yerlerdi. Bir
sabah Baba yataktan kalkamadı. Yatalak olmuştu. Bacakları
tutmuyordu. Aynı gün Pamuk’un da iki arka bacağı tutmaz oldu. Dört
ay Baba’nın yatağının başından ayrılmadı. Sonunda Baba öldü. Aynı
gün Pamuk da öldü.
***
Bico’nun yerini bir başka Bico aldı. Eşimle Yahya Efendi Camii’ne
gitmiştik bir gün. Oraya atılan kedileri doyurmak için mamalarla.
Yağmur yağıyordu. Mamalara üşüştü kediler. Ama bir yavru mamalarla
ilgilenmedi bile. Eşimin kucağına sıçradı. Mır mır… Mır mır… Olan
oldu elbet, aldık eve getirdik.
Şimdi evin sultanı.
Pamuk’un yerine Pofuduk geldi. Onlarca kedim oldu bugüne kadar. Ama
Pofuduk kadar insana sevgi veren bir kedi görmedim.
Çok genç öldü. İstanbul dışında, yanlış bir tedavi yüzünden.
Onun yerine gelen ikinci Pofuduk özgürlüğü seçti.
Turgutreis’te sokağa atılmış Pırtık ise bizi seçti. (Öteki adları:
Cucu, Madame Poirot, Zurna.) Şimdi İstanbul’da. Yaşlı. Etliye
sütlüye karışmıyor. Sabahtan sabaha kadar uyuyor.
***
Renkli, Neslihan’ın ağabeyi Harun’a düşkündü. Onun odasından
çıkmaz, yatağını paylaşırdı. Yaşlılıktan öldü. “Kediler ölülerini
göstermez” derler ya, Renkli de kayboldu bir gün. Neredeyse bir
hafta yok oldu. Ölmeye gitmişti besbelli. Harun, “Keşke gelip de
evde ölseydi” diye kederleniyordu. Renkli bunu hissetti sanki. Bir
hafta sonra geldi eve. Ve öldü.
***
İki kediyle kaldık ya… Olacak iş değil!.. Turgutreis’te dostumuz
Rukiye Hanım telefon etti bir gün. Kızı Buket, köpekleri Sheeba’yı
gezdirirken bir çalıya yönelmiş köpek. Orada avuç içi kadar
simsiyah bir kedi bulmuş.
“Hemen getirin” dedik Rukiye Hanım’a.
Ve Gece geldi. Bir gözü neredeyse kapalı. Perde inmiş sanki.
İstanbul’da, önce dostumuz veteriner Ali Bey’e, sonra Avcılar
Veteriner Fakültesi’nde Kemal Bey’e emanet ettik Gece’yi. Ameliyat
oldu. Gözü açıldı.
Arada akıyor ama ne gam! Körlükten kurtuldu ya…
***
Kediler konusunda en çok kullanılan sıfat hiç kuşkusuz:
“Nankör.”
Kişilikli hayvanlardır kediler. Yaltaklanmazlar. Özgürlüklerine
düşkündürler. Kendi bildiklerini yaparlar. İnsanların hoşuna
gitmeyen bir şey mi yaptı… Yafta hazır: “Nankör!”
Bir de insanlarını kendileri seçerler. İstemediği yerde
tutamazsınız onu.
***
Alexander Pope’un iki dizelik, “Kralın Köpeğinin Tasmasına
Yazılmıştır” başlıklı bir şiiri var. Şöyle:
“Oturduğumuz yer Kew, Kralın köpeğiyim.
Söyler misiniz bana, sizin sahibiniz kim?”
Bizim Gece ise evde Neslihan’ın, Harun’un, benim yüzlerimize bakıp,
“Ben kimin sahibiyim?” diyordur.
Sonra da yanıtı yapıştırıyordur hemen:
“Üçünün de.”
Ülkü TAMER