Uzmanlar açıkladı..

Uzmanlar açıkladı..

Uzmanlar açıkladı..

Sadakatsizlik, her iki cins için bir karar verme ve var olan birlikteliği yok etme riskini göze alma anlamına geliyor. Bunu erkek doğasıyla açıklamaya kalkmanın işin kolayına kaçmak olduğunu belirten uzmanlar, “Erkek bunu tek başına yapmadığına göre, aldatan erkek kadar aldatan kadın da olmalı” diyor.

İstatistikler, Kuzey Amerika ve birçok Avrupa ülkesinde iki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığını gösteriyor. Bu sonuç, insanların sadece yüzde 50 yürüme şansı olan bir kuruma yatırım yaptıkları anlamına geliyor. Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği Başkanı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr Mehmet Zihni Sungur, “Eğer bu evlilik değil de bir iş ortaklığı olsaydı, çok az insan tüm parasını yürüme şansı yalnızca yüzde 50 olarak görünen bir işe yatırırdı” diyor. Peki insanların yüzde 90’ından fazlası neden yürüme yüzdesi düşük olan bir kuruma yatırım yapmaya devam ediyor? Bunun en önemli nedeni, kişilerin evlenirken, boşanmayan yüzde 50’lik grup içinde olacaklarına inanmaları. Bir diğer önemli nedeninse evlilik öncesindeki olumsuzluk ya da uygunsuzlukların zaman içinde düzeleceği varsayımı olduğu belirtiliyor. Oysa zaman ancak onu lehine işleten kişilerin yanında oluyor ve değişim de kişi bu değişimi anlamlı ve yararlı buluyorsa gerçekleşiyor.

AŞK YETMİYOR

O halde soru şu: Evlilik 21’inci yüzyıla yakışıyor mu? Bir grup, “Evlilik her yüzyıla yakışır” diyor ve bunun iki kişinin birlikteliğinin kabulü ve saygınlığı anlamında sunulan en güzel paket olduğuna inanıyor. Bir başka grup ise getirdiği olumsuz sonuçlar ve oluşturduğu hayal kırıklıkları nedeniyle “Eskimiş çoraplarınızı atın, bu iflas etmiş eski kurumdan kurtulun” şeklinde sloganlar atıyor ve birlikteliklerini yaşadıkları zaman diliminden kaynaklanan gereksinimleri karşılayacak reformlarla sürdürmek istiyor. Sonuçta birileriyle bağ kurma ve bu bağı devam ettirebilme gereksinmesinin herkes için geçerli olduğu belirtiliyor. Prof. Dr. Sungur, “Bence ilişkinin devam süresini nasıl evlendiğiniz belirlemiyor. Evliliği başlatan nedenlerle sürdüren nedenler aynı değil” diyor. Bir evlilikte, evliliği başlatan aşk da olsa, bu tek başına evliliğin sağlıklı ve mutlu biçimde devam etmesine yetmiyor. Sıfırdan 100’e kadar bir ölçek kullanılması durumunda, aşk evliliklerinin 100’le başladığı belirtiliyor. Ödüller kaçınılmaz olarak azalıp hayal kırıklıkları oluştukça, duygu 100’den aşağılara inmeye başlıyor. Görücü usulüyle başlayan evliliklerdeyse birbirlerini hiç tanımayan çiftlerin başlangıç puanı sıfır kabul ediliyor. Çiftler birbirlerini merak edip tanıdıkça puan sıfırdan yukarılara doğru çıkabiliyor. Bu örnekler her çift için aynı olmasa da evlilikleri yürüten etkenin nasıl evlendiğiniz olmadığını gösteriyor.

KOLAYA KAÇIYORUZ

Prof. Dr. Sungur, “Aldatmanın erkeğin genlerinde olduğu ve bunun normal sayılması gerektiği inanışı doğru mudur?” sorusuna, soruyla karşılık vererek, “Aldatmayı erkekler kiminle yapıyor? Eğer karşı cinsle yapıyorlarsa aldatan erkek kadar aldatan kadın da olmalı” diyor ve şöyle devam ediyor: “Aksi takdirde bir grup bekâr ve ilişkisi olmayan kadının, ‘Ey evli erkekler bir gün aldatmayı düşünürseniz biz buradayız!’ şeklinde bir söylemle aldatma nesnesi olarak bekliyor olmaları gerekirdi. Sadakatsizlik her iki cins için de bir karardır ve mevcut birlikteliği yok etme riskini göze almak olduğu için bunu erkek doğasıyla açıklamak kolaya kaçmak olur. Kaldı ki bu durum erkek doğasıyla açıklanmaya kalkılsa bile, insanların doğayı değiştirirken, kendi doğalarını değiştirmeye yanaşmamaları üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur.”

Evlenmek mi birlikte yaşamak mı?

Birlikte yaşama, evlilik öncesinde sık görülen ve özellikle evlenip boşanmış ya da ailesinde boşanmalara şahit olmuş kişilerin tercih ettiği bir beraberlik biçimi olarak tanımlanıyor. Herkes gireceği nehri tanımak için nehrin sığ ve güvenli kıyılarında bir miktar yüzmek istese de birlikte yaşam seçimi yapan kişilerin motivasyonları hep aynı olmuyor. İlk grup olan genç ve hiç evlenmemiş çiftler, evliliğin kıyısındaki sularda yüzmenin nasıl bir şey olduğunu keşfetmeye çalışıyor. İkinci grup, daha önceki evliliği boşanmayla sonuçlanmış kişilerden oluşuyor. Bunların orta yaş civarında, çocukları olan ve yeniden evlenme konusunda tereddütleri bulunan kişiler olduğu belirtiliyor. Üçüncü grubu ise evliliğe karşı olduğunu belirten, ya hiç evlenmemiş ya da boşanıp artık evlenmeme kararı almış kişiler oluşturuyor. Genelde evliliklerin birlikte yaşamaktan daha uzun sürdüğü söyleniyor. Birlikte yaşam evliliğe dönüşürse, bu tür evliliklerin daha kalıcı olduğuna ilişkin yeterince veri bulunmadığına dikkat çekiliyor.

Evlilik aşkı öldürür mü?

Aşk bir duygu olduğu için bütün duygular gibi onun da bir ömrü bulunuyor. Aşkın ömrü tükenince yoğunluğu da azalıyor. Bu nedenle aşkın birileri ya da bir kurum tarafından öldürülmesi gerekmiyor ve kalıcı olanın sevgi olduğuna dikkat çekiliyor.

Uzun süreli ilişkiler cinsellikten soğutur mu?

Evli olmak çoğu kez eşin en iyi arkadaş olmasını gerektiriyor. Bu nedenle insanlar zaman geçtikçe en iyi arkadaşlarıyla seks yapmayı başlangıçtaki gibi arzulamaz oluyor. “Uzun süreli birlikteliklerde cinselliğin sıklığı ve yoğunluğu başlangıçtaki gibi olmayacaktır” diyen Prof. Dr. Mehmet Sungur, şöyle devam ediyor: “Cinsellikte belirsizlik, yenilik, merak gibi unsurlar önemlidir ve ön plandadır. Ancak sevgi ve şefkatin olduğu her yerde fiziksel yakınlık ve sıcaklığın olacağı unutulmamalıdır.” Sungur, cinselliğin cinsel birleşmeyle sınırlı olmaması gerektiğini ve uzun süreli birlikteliklerde cinsel birleşme sık olmasa da, yakınlaşma ve sıcaklığın daha ödül verici olabileceğini söylüyor.

CEYDA ERENOĞLU /HABERTÜRK İNTERNET SİTESİ


Konular Kadın / Bakım