Zihinsel İstismar
Zihinsel İstismar
Farkında olmadan hepimizin maruz kaldığı ve bir şekilde istismar
uyguladığı bir durumdur. Yaşanılan travmalar psikologlar ve
uzmanlar tarafından incelendiğinde görülüyor ki aslında hepimizin
birbirine uyguladığı bir şiddet biçiminin adı zihinsel istismar.
Kesiklerin, darpların izleri hemen görülür ve tedavi edilebilir ama
zihinsel istismarın izlerini bulmak, ortaya çıkarmak, tedavi etmek
çok zordur.
Peki nedir bu zihinsel istismar? Biz hangi davranışlarımızla,
sözlerimizle özellikle çocuklarımızı zorluyoruz?
Tehditler Savuruyoruz!
Eğer bunu bir daha yaparsan seni sevmeyeceğim” cümlesi buna en
güzel örnektir. özellikle gelişim çağının ilk evrelerinde olan
çocuklara söylediğinde etkisi ömür boyu karakterinden silinmeyecek
izler bırakabilir. Siz de böyle bir tehditle karşılaştıysanız, o an
neler hissettiniz, hatırlayınız. Bunula beraber ''seni uzağa
bırakacağım'', ''bir daha hiç görüşmeyeceğiz'' gibi sözler
savurduğumuz en yaygın tehditlere örnektir.
En çok beni sevsin istiyoruz.
En masumu da çocuklarımızı yetiştirip terbiye ederken ''beni
herşeyden daha çok sev'' mesajını onlara yüklemeye çalışmaktır.
Buna örnek olarak ''annemizi herşeyden çok sevmeliyiz'' mesajı
olabilir. Anne sevgisini her konuda ve olayda vurgulamak, tehdit
unsuru yapmak çocuklarda şiddetli korkulara, kaybetme duygularına
neden olabilir. ''Evden gidip bir daha hiç gelmeyeceğim'' diyen bir
anneyi o an için mazur görebiliriz, peki ya bu sözü duyan 5
yaşındaki çocuğunun dünyasındaki yol açacağı büyük sarsıntıyı nasıl
engelleyeceğiz? Bu tehditlerin ileride özellikle duygusal
ilişkilerinde onu nasıl zorlayacağını bir yetişkin olarak düşünmek
zorundayız.
Dövmekle tehdit ediyoruz.
Fiziksel şiddet tehditleri, özellikle topluluk içinde böyle bir
tehditle çocuklara yaklaşmak derinden etkilenmelerine neden
olabilir. Sosyal ortamlarda çekingen, özgüveni düşük olarak
yetişmelerine neden olabilir.
Sözlerle yaralıyoruz.
Aynı zamanda iletişim kurarken seçtiğimiz sözcükler, ses tonumuz,
beden dilimiz farketmediğimiz kadar yaralayıcı olabilir. özellikle
sözlü kınamalarımızda aşırılığa kaçmak travmalara sebep olabilir.
Bir çocuğu sürekli “ işe yaramaz”, ” kötü” ilan etmek kendini kötü
hissetmesine ve öyle olduğuna inanmasına yol açabilir.Böyle bir
durumla karşılaşmayı hangi yetişkin kabul edebilir, öyle değil mi?
Bir çocuğa sürekli olarak ”haylaz” olduğunu söylemek kişilik alt
yapısının olumsuz bir zemine kaymasına neden olabilir. Bunun
istenmeyen davranışların tekrar edilmemesi gerektiği anlatılırsa
travmatik durumların yaşanılmasını engeller. Sürekli yaramazlığını
vurgulamaz olumsuz pekiştireç görevini görür, istenmeyen
davranışlar devam eder. Aynı zamanda çocuğun ruh dünyası sarsılarak
sağlığını yütürebilir.
Kıyaslıyoruz.
Özellikle okul başarısında çok sık rastlanılan bir durum olarak
kıyaslama çocukların en çok tepki verdikleri durumlardan birisidir.
“Arkadaşın Selin tam puan almış, sen alamamışsın” diyerek
kıyaslamaya başlıyoruz. Genelde örnek göstermek, çocuğun önüne
hedef koyarak aşmasını sağlamak için yaparız. Ama bu karşı taraf
için acı veren bir durum olabilir. özellikle bu kıyaslamayı
kardeşler arasında yapmak daha kaçınılması gereken bir durumdur.
Anne ve babaların bir çocuğunu diğerine göre daha çok sevdiğine
çoğumuz şahit olmuşuzdur. Daha az ilgi gören çocuğun içinde
yaşadığı sevilmeme durumu ileride kendisini “ kurban” olarak
hissetmesine olumsuz zemin hazırlayacaktır. Sağlıklı olmayan
ilişkiler geliştirmesine, yanlış arkadaş seçimine, mutsuz
evliliklere, özgüvenden yoksun bir iş yaşamına neden olabilir.
çocukluk çağında yaşanan küçük travmalar yetişkin olunca özellikle
büyük mutsuzluklara dönüşebiliyor. Bu nedenle çocuklarımızı
eğitirken “ ben olsam ne düşünürdüm” diye düşünmeyi elden
bırakmamız çok önemli. Nihayetinde kendimize yapılmasını
istemediğimiz bir şeyi özellikle çocuklara yapmaya anne-babalar ve
eğitimciler olarak bizlerin hakkı olmadığını düşünüyorum. İç
iletişimimizi ve çocuklarla olan iletişimizi sağlıklı olarak
güçlendirmek için kaynaklara ve uzmanlara danışmayı tavsiye
ediyorum.